Bu günü yaşamanın gereklerini yaparken, anılarımızın gölgesini unutmadan ömrümüzün geleceğe dair olan kısımlarını adımlamak; bazen hüzün bazen neşe ama illaki bir özlem ve hasret kokan iç çekişlerle karşılar bizleri.
Yaşamışların yaşadıkları dönemlere dair bıraktıkları yapıların dayanıklılık ve ayakta duruşları, bizlere ölümsüzlüğün cazibeli hissini verirken, hele varlığınızla o yapıların içinde doğup büyümüşseniz, çok daha farklı duyguların içine kapılır gidersiniz.
İşte öylesine duyguların yaşandığı, anıların gizemli ve bulanık hayallerinin girdabında, benimde öz anneannemden ayırt edemediğim sevgili Menşure Göncü’ye, kayınbabası Mustafa Göncü tarafından bırakılan ve yine torun aynı isimli Mustafa Göncü’nün sahibi olduğu, Üniversitemiz tarafından restore edilip tekrar ortaya çıkarılan “Göncü Konağı’nın” açılışında bulunmak, ayrı bir hazdı benim için.
Bire bir o konakta yaşamış, Osman – Menşure Göncü çiftinin çocuklarından bizzat açılışta olan, yaş sırasına göre; Gülsen Doğruer, Hidayet Sezer ve Kemal Göncü’nün duygu dolu anlarını görmek, geçen zamanın bizlerden götürdüğü ana babalarımızın hatıralarının nasıl da önem taşıdığının ve yaşadığımız mekanların sadece mekan olmaktan çok daha fazla anlam ifade edebildiğinin gerçekliğiyle, bir kez daha yüzleştiriyordu bizleri.
Lakin gönlüm, konağın Özel İdareye devredilmeden önceki asıl sahibi olan, Diş Hekimi Sevgili Mustafa Göncü’ nün de orda bulunmasını isterdi. Yıllar önce” hadi Fırat beraber bir bakalım şu yaşadığımız baba yadigarı konağa” diyerekten gitmiştik Göncü Konağına. Yeni koyduğu kilidin bir kez daha kırılmış olduğunu gördüğü andaki o hüznünü, evladını yitirmiş baba edasıyla iç çekerek karşılarken, define avcılarının kazdığı yerlere, tinercilerin bıraktığı pisliklere bakıp hayıflanırken ki o ızdırabını görmek için, bakıyor olmaya bile gerek yoktu.
Vali Sayın Refik Aslan Öztürk ile başlayan, Sayın Alim Barut’un emek döktüğü ve Sayın Necmettin Kılıç’ın çabalarıyla hakkettiği yer olan Üniversitenin emin ellerine teslim edilen konağın şimdiki iç açıcı o halini görmek, ayrı bir sevinç kaynağıydı.
Nitekim Rektör Sayın Adnan Görür’ün, Turizm ve Otelcilik bölümü tarafından kullanılacak olan konağın “ Amaç otel işletmeciliği değil ve asla böyle bir şey söz konusu değil. Tek amaç tarihi yapının kullanılarak hayatta kalmasını sağlamaktır” sözlerinin altını ısrarla çizmesi, çok manidardı.
Tarihi değerlerini sahiplenen ve günlük yaşamın hizmetine sunarak tarihle iç içe yaşanmasını sağlayacak olan bu tür mekanların Niğde’mizin gelecekteki yüzü olması noktasındaki çaba eşliğinde, başta Üniversite olmak üzere diğer tüm kuruluşlarca benimsenip hayata geçiriliyor oluşu gerçekten gurur verici.
Bu tarz yerlerin yaşatılması yönünde en büyük desteğin buralar kullanılarak verilebileceğini özellikle belirten Rektör Beyin sözünü dikkate alıp o mistik ortamda en azından bir kahvaltı yapmak dahi, muhteşem olacak diye düşünüyorum.
Artık bu çerçevede konağı devrederken isminin “Göncü Konağı” olması şartını koşan, konağın son bireysel sahibi sevgili Mustafa Göncü’ye ufak bir iş düşecek.
O da…
Hepimize güzel bir kahvaltı ısmarlamak olacak.
Ve ben sevgili Menşure Göncü’nün aziz hatırasına dönüp, yaşadığı müddetçe sorduğum gibi…
-Bu günde doyduk anneanne yarın ne yiyeceğiz? diye soracağım.
Kendisi her zamanki engin hoşgörüsü ve klasik asaletiyle cevap olarak
-Senle ben bulacağız bir kapı diyecek.
Bizlerde bugünün yaşayanları olarak, onun yokluğunun derin sızısıyla dolaşabileceğiz, artık dolaşılabilen konağın içinde.
Ve…
Teşekkürler Üniversite…
Ruhun şad olsun… Sevgili Menşure Göncü…