Sezai Karakoç’un eserlerini okumanın yanı sıra konuşmalarını da dinlemek gerekir. Bu konuşmalarda samimiyet, fikir, ideal var. Ülkemiz, İslam dünyası ve tüm insanlık için çözüm önerileri var. Önceleri konferans, açık oturum vb. etkinliklerle topluluklara konuşmadığını görüyoruz. Tabii ki İstanbul Cağaloğlu’ndaki şimdi de Fındıkzade’deki Diriliş’in bürosunda, çay eşliğinde, ziyaretine gelenlerle yaptığı sohbetler dışında.
1990 yılından sonra partinin kurulmasıyla birlikte, kitlelere konuşmaya başladığını görüyoruz. Bu konuşmalardan 6 konferans ve 4 meydan konuşması, ÇIKIŞ YOLU I-II-III adıyla kitaplaştırılmış, diğer konuşmalar ise kasetlerde ve bir gün kitaplaşmayı bekliyor…
Bu konuşmalar 2007 yılında partinin (Yüce Diriliş Partisi) kurulmasıyla yeniden başlıyor ve uzun süre devam ediyor. İnternette de mevcut olan bu konuşmaların şu ana kadarki toplam sayısı da 200’e yakın. Her bir konuşmanın ortalama süresi de 60 dakika. 90 dakika olanları da var. Bu konuşmaların büyük bir çoğunluğu ülkemizin ve İslam dünyasının sorunlarıyla ilgili.
19 Ocak 2013 te yaptığı konuşmadan bahsetmek istiyorum. Konuşmasının başlangıcında davanın, İslam Dünyası’nın dirilişi davası olduğunu, büyük bir dava olmasından dolayı, bedelinin de büyük olduğunu, gerçekleşmemesi için de önüne konulan engellerin de büyük olduğunu belirtiyor. Geçmişte atalarımızın büyük bir fedakârlık ve feragatlık ortaya koyduğunu, canlarını ortaya koyarak bedel ödediklerini, birinci dünya savaşında her cephede, bunu gösterdiklerini söylüyor.
Menemen olayı dolaysıyla, çoğu yaşlı ve olayla ilgisi olmayan 28 şeyhin idam edilmesinin yanlış olduğunu belirtiyor. ”Ümit ediyoruz ki hızlı bir şekilde İslam dünyası kendine gelsin, kendi gerçek yönetimlerini kursun, kendi medeniyetini bir kez daha parlatsın, birlik ve bütünlüğünü kurarak, gününü, şimdiki zamanını ve geleceğini güven altına alsın, bunun için her birimiz çalışıyoruz, her biriniz çalışacaksınız, bunun için önünüze engeller çıkacak, bu engelleri sükûnetle düşünüp, paniğe kapılmadan, çözmeye, aşmaya çalışacaksınız.”
“ İslam davasının gerçekleşmesi için sadece tepkiden ibaret kalmayıp çok cepheli ve kombine bir çalışmanın yapılması gerekir. Engelleri bertaraf etmeye çalışmak, sakin ve legal yoldan, ortalığı kırıp dökmeden, bunları en makul yollarla yapmak gerekir. Bir yandan da davayı anlatmak, ikna metodunu kullanmak, eser ortaya koymak, kuruluşlar yapmak, böyle çok cepheli ve kombine çalışma diyorum ben buna. Yakın tarihimize baktığımız zaman ya bir tepki dönemi yaşıyoruz, ya pasif içine kapanma dönemi veya bir atılım gibi görünen, sadece ve sadece hiç düşünmeden karşı koyma dönemi gibi tek başına hiçbir yere götürmeyecek olan yarım ve eksik usuller uygulanmıştır bu güne kadar. Bu yüzden istediğimiz yere varamamış bulunuyoruz. Hâlbuki dediğim gibi, çok cepheli, önce davayı müspet olarak ortaya koyma, bilimsel çalışma, araştırma, fikir yönünden esaslı bir gayret gösterme gerekir. Arkasından da kurumlaştırma…”
“ İslam dünyası çok dağınık bir vaziyette. Avrupa; Amerika ve Rusya ile anlaşarak kuzey Afrika’yı tümüyle istila için bekliyor. Türkiye’yi de parçalamak için bekliyorlar, İran’ı da. İslam aleminin bu şekilde ufak ufak devletler olması iştahları kabartıyor. Caydırıcı bir görünümümüz yok. Tam tersine iştah açıcı bir durum var. Caydırıcı olması için, dev bir görünümü olması gerekir. O zaman hiçbiri cesaret edemez. Bir gün imkân ve fırsat bulurlarsa gelip memleketlerimizi işgal edecekler. Onun için davamız geçici bir dava değil köklü bir davadır. Bu ülkelerin yakınlaşması ve birleşmesi için, her birimiz bütün ülkeler çapında çalışma yapmamız gerekiyor.”
“Memleketimizde İslami parti kurma yasağı vardır. En büyük engel budur. Hâlbuki burası bir İslam memleketidir. Fikrin kaynağı İslam’dır. İslami bir parti kurmak hem toplumsal, hemde insan hakları açısından en doğal bir olaydır. Fakat bu hak hala verilmiş değil.”
Sezai Karakoç laiklik konusunda da farklı bir değerlendirme yaparak şöyle diyor: ”Diyorlar ki, devlet laik olmalıdır, kişiler laik olmayabilir. Hâlbuki tam tersinedir bu ilke. Kişiler laik olabilir, ona engel olamayız. Ama devlet laik olamaz. Çünkü devlet vatandaşlara hizmet için kurulmuş bir mekanizmadır. Eğer vatandaşların çoğu dindarsa, bir dine mensupsa ve dinin de hizmetinin yerine getirilmesini istiyorsa, devlet bunu dikkate almak zorundadır. Batılılar da laik değildir. Hepsi kendini Hıristiyan devlet olarak kabul ediyor. Öyle olmasa Hıristiyan demokrat partiler kurulabilir mi? Amerika da laik değildir. Almanya da laik değildir. Batıda laiklik yok, biraz Fransa da sözde birtakım laik okullar ve laik kurumlar vardır. Rusya da bugün bir Hıristiyan batı devletidir.
Laiklik ilkesi yüzünden İslami partiler kurulamıyor, kurulamayınca da gerçek çözümlere ulaşılamıyor. Türkiye’nin meseleleri İslam dünyasının meseleleriyle iç içedir. Mesela Kürt meselesi deniyor, bu sadece bizim meselemiz değildir. Bu mesele İran’ı da ilgilendiriyor, Irak’ı da ilgilendiriyor, Suriye’yi de ilgilendiriyor.”
“İslam alemi Afganistan’ın işgal edilmesine iç mesele diye göz yumdu. Oysa Afganistan Asya’nın merkezidir.”
İslam alemi dirilmezse, gelecekte daha büyük işgaller vuku bulacak, Allahın ismini bile anmak mümkün olmayacaktır. Uyanmamamız için bunu açıkça söylemiyorlar. Avrupa da ezan yasak, minare yasak, vb. bunlar işaretlerdir.”