Siyasi Ortamdan Kaçmak…

Abone Ol

SİYASİ ORTAMDAN KAÇMAK VE I AMSTERDAM BAŞLIKLI YAZILAR YAZMAK!



 Malum eğitim işçiliğinden emekliyiz. Ülkenin tiksindirici siyasi ortamından kurtulmak, kafa dağıtmak yâda moda deyimiyle “reset atmak” için hafta sonu Amsterdamlara gidip “I Amsterdam” başlıklı yazılar döşenecek olanaklarımız yok! Söyleyecek sözü olanın, sunacak alternatifi olanın siyasi ortam ne kadar tiksindirici veya kusturucu olsa da reset atmaya ihtiyacı yok.

Bunca zulmün kol gezdiği bir toplumda bir kötülük üreticisi gibi çalışan egemenler ve emrindeki siyasiler şu Taraf gazetesinin arka sayfasında tefrika edilen “20 Soru 20 Cevap” içeriğindeki gibi “En kötü özelliğim, insanlara çabuk inanmak” türündeki gülünç cevapları hatırlatanbir sahtelikleHizmet Gurubunu kast ederek, “Aldanmışız, çok safmışız” demeleri çok hoş. Gülen Cemati de onlar için aynı şeyleri söylüyor.

Böylesi sözlerde elbette kendini iyiye, hatta mutlak iyi pozisyona sabitleme, halkı buna ikna etme çabası belirgin. İki taraf da buna oynuyor. Halkı masumiyetine inandıranın karşı tarafa dönük hamleler için psikolojik üstünlüğü ele geçireceği besbelli. Bu hamlelerin gelmekte olduğu da.

Günbegün daha iyi anlaşılıyor, mevcut iktidarla cemaatin tutuştuğu savaşının barışla sonuçlanması imkânsız. Birbirlerinin aslında neden ve ne kadar kötü olduklarını ispatlamaya iman etmiş haldeler. Bu vesileyle iktidar partisi lideri ve çevresinin türlü konuşmaları basına yansıtılırken, iktidar cenahı da Cemaat liderinin senaryo danışmanı gibi çalıştığını, Kürt ve sol düşmanlığıyla öne çıkan, hiçbir estetik özelliği olmayan bir diziye yerleştirilecek sahneleri belirlediğini deşifre ediyor.

Artık daha iyi anlaşılıyor; eski ortaklar kıran kırana bir hesaplaşma içindeler. Bundan sonra tanık olacaklarımız aslında şimdiye dek yaşananları katbekat aşacak skandallar biçiminde olacağını öngörmekteyim.
Askeri vesayeti ve güç ilişkilerini yeniden düzenleyerek ve elbette hapsetmelere, tasfiyelere uzanan çeşitlilikle kendilerine bağımlı hale getirip yeni tarzda bir vesayet gerçekleştirdiler. Şimdiler de ise hızlaceberutium-despotium* yönünde bir yapılanmayı gerçekleştirmektedirler. Bir kez daha Koca Sakallı Üstada kulak verme zamanı: Bakın Karl Marks 160 yıl öncesinden ne demiş:“Burjuva diktatörlüklerinde her “ilerleme”, ezilenler bakımından daha büyük baskı düzeneği ve kapanı anlamı taşır.”Evet, bunlar ilerledikçe biz ezilmek durumundayız. Bundan kaçış yok!

Üstelik çıkar kavgasının taraftarı haline getirildiği ölçüde “ilerleme” sırasında en berbat uygulamalar dahi milyonlara kabul ettirilebilir. Geniş anlamlı rıza üretme(öğretilmiş çaresizlik) faaliyeti tam da bu uğurda örgütlenir. Bir TV dizisine içerik sağlamak veya TV’de her gün, günde birkaç defa, her seferinde bağırarak konuşmak, iç savaşlarını eldivenlerini çıkarmadan sürdüren egemenler bakımından da alarm zilleri çaldığının habercisi. Korkutmaya çalışanlar büyük bir korku içindeler.

En kötü özelliğim insanlara çabuk güvenmek, saf ve temiz kalpli olmak”… Geçelim! Erbakan’ı siyaseten tarihe gömen ve bugün sıkıştıkları için bir tür Milli Görüş argümantasyonuna sığınanları saflığına kim inanır. Onların yapıp ettiklerini, sırtlarından hançerledikleri eski yol arkadaşları yeterince anlattı.

Her iki odak, bu tür ilişki düzeneklerinden nemalandılar, servet biriktirdiler. Saf olmadıklarına yemin edenin başı ağrımaz. Yıllardır birbirleri aleyhine her tür bilgiyi toplayıp arşivlediler. Fakat elbette bu konuda Fouche-Rasputin geleneğini yansıtan Cemaati’n, yıllar önceden belge topladığı, kayıtlar yaptığı anlaşılıyor.

İktidar partisinin son bir buçuk yılda karşı istihbarat teşkilatını devreye sokarak belge biriktirmeye başlaması, el üstünlüğünün karşı tarafta olduğunu gösterir. Sonuçlarına katlanmaya hazır olup olmadıklarını zaman gösterecek. Her şey bir an önce olsun bitsin, Cemaat elinde avucunda ne varsa birden yayınlasın istiyorlar ama bu imkânsız. Cemaat, “Hepsi yaralar, sonuncusu öldürür” ruh haliyle davranıyor diye bilirim.

İktidar partisi, zamana yayılan ve etkisi günden güne anlaşılacak hamleler yapan bir iç düşmanla karşı karşıya, fakat kendi savaşlarını milyonları işin içine dâhil ederek halk mücadelesi biçiminde sunmaya çalışıyor. Obama’ya yazılan 84 imzalı mektup ve New York Times ’teki yazının tonlaması ise bu kapışmada ABD’nin de aktif biçimde yer alabileceğine işaret ediyor. Bu durumda iktidar, siyasal paranoyasını sürdürür ve yumuşama umanlar yanıldıklarıyla kalırlar.

      Ülkemizin siyasal dere yatağı sıklıkla sel baskınlarına uğrar.(60 27 Mayıs’ı / 71 12 Mart’ı / 80 12 Eylül’ü / 98 28 Şubat’ı)  Çatışma, tasfiye ve saflaşmalar bu topraklarda iktidar geleneğidir. Ülkemiz tarihi, olağanüstü hal coğrafyasının tarihidir. Nasıl hükmediciler kendilerinden önceki hükmedicilerin mirasını sahipleniyorsa, sıra kavgası verilen hamle üstünlüğü aranan bu zaman diliminde, biz ezilenlerin de geçmiş zamanların bütün yoksul, yoksun ve mağdurlarının yıkıcı öfkesini sahiplenerek daha demokratik bir düzen için Amsterdamlara kaçmadan mücadele vermesi gerekmektedir.
                                                                                               

ceberutium-despotium*(ceberuttuk ve despotizmde kendinden önceki uygulamaları mumla aratma hali anlamında.)tamamen tarafımca uydurulmuş bir kavram olup Latince etimolojik köken falan aranmaya.