(Damacana Operasyonu Sudaki Tekelleşmeye mi Hizmet Veriyor?)
 
     Suda zehirli kimyasallar ve sağlıksız damacanalar ve pet şişeler skandalı, su gibi bir en temel toplumsal ihtiyacı ile kapitalizmin nasıl bir zehirli kar aracı haline getirmiş olduğunun göstergesi.
 
     “Damacana operasyonu”, kapitalist pet-damacana su piyasasının en küçükleri arasında yer alan 5 şirketin geçici olarak kapatılmasıyla sonuçlandı.(Ne derler olan hep küçüklere olur.) Aynı kar hırsıyla aynı zehirli suyu satan en büyük 5 küresel su-gıda tekelinin hiçbirinin adı skandalda geçmedi.
 
     Ve tesadüf bu ya, “damacana skandal ve operasyonu”, tam da en büyük ve küresel su tekellerinin, su ambalajlamasında daha ileri teknolojiye geçtikleri ve suya daha büyük yatırımlar yaptıkları bir döneme “tesadüfen” denk geldi. Kapitalist su skandalına ilişkin haberler, yaygın medyada, en büyük su tekellerinin geçtiği yeni “sağlıklı” su ve ambalajlama teknolojilerinin, büyük markaların reklamıyla iç içe verildi.
 
     Bu tür içecek-gıda operasyonlarında, kitlelerin ilk tepkisi, zaten “daha güvenilir” olduğunu sandığı büyük markalara yönelmektir. Bu da tam da büyük tekellerin, hızlı büyüyen su pazarına yeni yatırımlar yaptığı ve pazar payını küçükleri tasfiye ederek büyütmeye hazırlandığı bir döneme denk gelen, “damacana operasyonunun” tekelci manipülatör karakterine işaret eder.
 
    Suda, maliyeti düşürmek ve karı artırmak için zehir saçıldığı yıllardır bilinmesine karşın, tekellerin “skandal” düğmesine basmasıyla birlikte, burjuva medya, su ambalajlanmasında kullanılan yöntemlerin ne kadar sağlıksız ve zehirli olduğunu ballandıra, ballandıra ifşa eden yazı ve haber kampanyasını başlatıverdi.
 
     Bu zehirli su skandalı, mademki yıllardır uygulamadaydı, neden buna ilişkin en ufak bir denetim, inceleme yapılmadı, genel medyada buna dair en ufak bir haber çıkmadı? Neden yıllardır kitlelere zehirli su satan tüm şirketlere, hele ki büyük tekellere soruşturma açılmadı? Neden bu skandalın suyun kapitalize edilmesi, piyasalaştırılması ile ilgisi gözlerden gizlendi?
Ne zamanki, yıllardır sürdürülen bir kar ve soygun piyasasının kıyısından köşesinden bir skandal patlatılıp ardından bir devlet operasyonu ve düzenlemesi gündeme getirilmesi şunları hedefler:
 
     Kitlelere, kapitalizm ve neoliberal demokrasisinin, “kendi kendini düzeltme yeteneğine” sahip olduğu mesajı verilir. Arka planda ise kitlelerin korku ve kaygıları, piyasanın en büyük tekellerin çıkarları doğrultusunda mali yönden sıkı organize olmuş bir zümrenin isteklerine göre düzenlemesi için manipüle edilir.
 
     Böylece kitlelerin, en büyük kapitalist tekeller ve mali yönden sıkı organize olmuş bir zümrenin daha çok para kazanma istemleri doğrultusunda hem de, kendi “sağlıklarını” düşündüğü ve koruduğu için teşekkür borcu olarak, tabii ki fazladan bir azami fiyatlama ödemeyi de seve seve kabul etmesi sağlanır.
 
    Tamda buradan ülkemizdeki en büyük su şirketleri ve onların su ambalajıma teknolojisindeki değişimine uyumu haberlerine konu olan genel medyanın bilerek öne çıkartmadığı isimlerini hep beraber okuyalım.
 
    Türkiye’de yılda yüzde 5 hızla büyüyen ve 3,5 milyar dolarlık büyüklüğe ulaşan su piyasasının yüzde 50′sini dünyanın en büyük 10 tekel şirketinin elinde tutuluyor. Bunlar içinde de küresel gıda tekelleri Danone, Coca Cola, Pepsi Cola, Nestle Türkiye’den büyük ortakları ile birlikte ilk sıraları tutuyor: Danone-Hayat, Coca Cola-Damla, Nestle-Erikli, Pepsi-Aquafina…
 
     Nasıl suyun ticarileştirilmesi nasıl bir artı değer kazandırıyor, nasıl rant sağlıyor? Anlaya bildiniz mi? Suyun ticarileştirilmesinde HES lerin ve derelerin rolü bir başka yazımın konusu olacak. Bir bardak içme suyu için kopartılan fırtınanın arka planını o yazımda yer alacak.
    Ne diyeyim içme suyumuza varana kadar kirleten kapitalist sistemi yıkmak boynumuzun borcu olsun. Sevgiyle kalın, hoşça kalın.