Uzun bir aradan sonra merhaba değerli dostlar… Zor bir yıl geçiriyoruz; ardı ardına gelen yüreğimizi derinden yaralayan deprem haberleri ve 2020 yılına damgasını vuran Covit-19 illeti toplumsal olarak hepimizin psikolojisini bozdu bunaldık, sıkıldık, sinirlerimiz iyice gerildi...
Bu stresli zamanda Cuma gününden beri Türk Telekom'la yaşadığım maceramı sizlerle paylaşmak istiyorum. Yorumu tamamen siz değerli okuyucularıma bırakarak, sadece yaşadığım olayı sizlere aktarmak istiyorum. Bunun adına siz ister 'sistem böyle' deyin, isterseniz 'düzen böyle' deyin. Varın siz ne derseniz deyin. Ancak ben buna; 'soygun düzeni' demeğe dilim varmıyor. Hani bir ata sözümüz vardır; “elini versen kolunu kurtaramazsın” diye. Ben buna “elini verirsen kafanı kurtaramazsın...” diyeceğim…
Bildiğiniz gibi Küresel Gazeteciler Konseyi İl Temsilciliği Niğde Belediye Binası'nın tadilata girmesi nedeniyle Sungurbey İş Merkezi'nin 5. katına taşınmak zorunda kaldı. Son bir haftada taşınma işleri ile uğraştık. Çok şükür taşındık da. Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik, Cuma günü de son işlemimiz olan İnternet hattımızın nakil işlemini gerçekleştirmek istedik. Bunun için de Niğde Türk Telekom'a gittim. Niğde Belediye Binası'ndaki internet aboneliğimizi Sungurbey İşmerkezi'ne nakil etmek istediğimi söyledim. Onlar da bu isteğimi yerine getirdiler. İşlemlerimi bitirmenin gönül rahatlığı ile Bor'a evime geldim. Bir de baktım ki evimin interneti yok! Neyse anlaşıldı ki hata yapmışlar, yanlışlıkla evimin internetini Sungurbey İş Merkezi'ne nakletmişler. Eski hat da malesef belediye binasında kalmış. Pazartesi sabah 9,00'da Türk Telekom'un kapısını vardım. Meğer mesai 9,30'da başlıyormuş. Neyse Yarım saat o sabahın ayazında kapıda bekledik. O soğuk çiğerlerime bir güzel işledi. Saat tam 9.30'du. Daha fazla üşümemek için sabırsızlanıp camı tıkladım. Biraz sonra güvenlik geldi. Ben güvenlikçiye, "Kapıyı açar mısınız?" diyecektim ki, demeye kalmadı, içeriden hışımla bir beyefendi gelip araya girdi. Ben bu sefer o beyefendiye; "Üşüdük kapıyı açar mısınız" demek gafletinde bulundum.
Vay sen misin üşüdüğünü beyan eden, hem de bunu camı tıklatarak söyleyen!..
Beyefendi yüksek bir ses tonuyla; “Sen cama nasıl vurursun? Ben, senin işini yapmayacağım kardeşim!.. Haydi görelim bakalım ne yapacaksın, derdini kime anlatacaksın?” dedi. Bir an düşündüm. 'Evet, ya benim işimi yapmazsa ben ne yaparım? Nereye giderim. Kime derdimi anlatırım?' Neyse ya sabır dedik, bu arada büyük bir maharetle içeri girmeyi başardık. İçerisi sımsıcaktı. Biraz önce bağırıp çağıran memuru keyfiyle başbaşa bırakıp, bir ya sabır çektikten sonra benim işlemimi yapacak olan memura yöneldim. O görevliye hata yapıldığını düzeltilmesini istedim. Bu arada sordum “oğlum ben bu hattı iptal etmek istiyorum ne yapmam gerekiyor ceza öder miyim?” baktı hesapladı, sakin bir sesle; "1200 TL cezası var" dedi.
"Pekiyi, nakil için de bir para ödeyecek miyim?”. "Evet" diyerek saymaya başladı: “Cuma günkü hatalı yapılan nakil için 40 TL, yanlış giden hattın eski yerine aktarımı için 40 TL, Eski Belediye'den Sungurbey İş Merkezi'ne nakil için bir 40 TL daha..." İyi de şimdi ben 120 TL'yi neden ödedim? Hattı iptal edin cezalısın, hatayı düzeltin cezalısın!.. Allah'tan bir de kapıyı tıklattın cezası kesmediler!..
Aslında oradaki görevli 'Senin işini yapmıyorum kardeşim!.. Haydi bakalım, çek arabanı' tavrı takınırken kime güveniyor? Orda şikayeti olan vatandaş, sorununu çözmek için kime başvuracak? Buraları kim denetliyor? Sorunlar sıra sıra... Sorular da sıra sıra...
Neyse arabama atladım, Bor'dan Niğde'ye değil de, Niğde'den Bor'a sürüyorum. Bu arada da düşünüyorum. 'İletişim teknolojimiz ne kadar gelişti' diye. Telgraftan, telefona, telefondan internete... Maaşallah millet olarak teknolojiyi at başı takip ediyoruz... Ediyoruz etmesine de; bir türlü ikili ilişkilerimizi geliştiremiyoruz. Tesadüfe bak radyoda da; "Telgrafın tellerine kuşlar mı konar" çalmaz mı. Neyse 'Allah sonumuzu hayır etsin'..
Şerife Türkeş
Küresel Gazeteciler Konseyi İl Temsilcisi