TRT, yeni bir başarıya imza attı: Türkiye’nin en büyük gazetecilerinden birini taammüden (bilerek ve planlayarak) öldürmüş bir katili ekrana çıkararak konuşturdu. Oysa o katil, Mehmet Ali Ağca, başka pek çok televizyona başvurarak konuşmak istemişti. Buna tahammül edemeyeceğimi ve Ağca’nın bundan önceki yine bilinçli saçmalıklarından başka bir şeyi söylemeyeceğini düşündüğüm için izlemedim. Tepki içindeki izleyicilere kulak verirsek TRT, kendisine gerek sorularda, gerek akış içinde büyük “şefkat” göstermiş. Hiç şaşırmadım. Bundan önce de Ergenekon Davası’na temel teşkil eden Kanada’daki şarlatan, haham bozuntusu Tuncay Güney’i de ekrana getirip saatlerce saçmasapan konuşturmuş ve bunu da gazetecilik başarısı olarak savunmuştu.
TRT’nin bir diğer başarısı ise nihayet kanıtlandı: Program yaptırdığı yandaş gazetecilere program başına büyük paralar ödemek. TRT’de program yaptırılan gazeteciler arasında bir tek iktidar karşıtı gazetecinin olmaması, en yandaşın en yüksek parayı almasına ne demeli? En ballısı da oğluyla birlikte yaptığı programdan haftada ailece 4 bin TL alan Oral Çalışlar! Fehmi Koru da Taha Akyol kadar almadığı için “Para almıyorum” diyor herhalde. Ben de ne salağım, bu sezon başında önerilen bütün programların yüksek telif ücretlerini, içeriğini etik bulmadığım için elimin tersiyle itiverdim, çağırana bedavaya gidiyorum!
Bayan Gül’e bile sansür
"Yine mi türban?” diyeceksiniz, haklısınız, ben bile sıkıldım ama olup bitenleri görmezden gelmek de mümkün değil. Cumhurbaşkanı Gül’ün eşi Bn. Gül’ün türbanın ilkokullarda bile takılmasıyla ilgili tepkisini AA “önemsiz” görüp atlamış! Yetmemiş, “dini hassasiyetleri yüksek basın” olayı incitici bulmuş! Hatta Habertürk yazarı örtülü bir hanım bile. Ne demiş incitici olarak Bn. Gül? Türbanın ilkokullara inmesini “cahillik” diye niteleyerek kız çocuklarının kendi karar verecekleri yaşta takmalarını istemiş. Bn. Gül’ün ortaokulda öğrenciyken, 14 yaşında, 33 yaşındaki Abdullah Bey’le evlendirilmeye karar verilerek okuldan alındığını, düğüne kadar başının açık olduğunu bilmeyeniniz var mı? Hayrünnisa Hanım, çocuk yaşta evlendirildiği eşinin hayat görüşüne uygun olarak başını örtüyor! Belki de iç dünyasının bir yansıması olarak bugün kız çocuklarının kendi karar verecekleri yaşta, yani reşit olduklarında başlarını kendi özgür iradeleriyle örtmelerini savunmasının nedeni de bu. Malum çevrelerin rahatsızlığının da! Zaten bu çevrelerin şık olmaya niyetli Bn. Gül’ün kıyafetlerinden de hoşlandıklarını hiç sanmıyorum! Geldiğimiz yere bakar mısınız? Bir 10 Kasım günü, çağdaş Türkiye’nin kurucusu Atatürk’ü anarken türbanlı cumhurbaşkanı eşinin türban konusunda söylediklerinden ötürü onu savunmak zorunluluğunu hissediyorum! Tam da Başbakan’ın istediği gibi...
Kim Ata’yı görmedi?
10 Kasım günü çıkan 20’ye yakın gazeteyi Yeni Yüzyıl Üniversitesi’ndeki öğrencilerimle karşılaştırdık. Kimisinde Atatürk’ün ölüm yıldönümüyle ilgili tek satır yok! İlginç olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusunu görmemezlikten gelen gazetelerin kimliği: bir kısmını eski solcular çıkarıyor, bir kısmını dinciler! Milli Gazete’yle Taraf Gazetesi Atatürk ve asker düşmanlığında buluşuyor! Birgün’le Yeni Şafak onları aratmıyor. Ne ilginç ittifak! Sabah, Hürriyet, Milliyet gibi eskinin Atatürkçü gazeteleri, yasak savmaca bir fotoğrafla “Seni çok özlüyoruz” yazmışlar, sayfanın sağ üst köşesine, o kadar. Övünmek gibi olmasın, Posta ve Sözcü Gazeteleri, tam sayfada ve değişik bir mizanpaj ve içtenlikle anmışlardı ve ne tesadüf, bu iki gazete, sabahın erken saatlerinde tükenmişti! Bilmem okurun tercihi bir şey anlatıyor mu ötekilere?
-