PKK sözcülerinden Remzi Kartal, “Barzani’nin Rojava Kürdistanı’na sunduğu destekler takdire şayandır. Güney Kürdistan’ın varlığı, Lozan Antlaşması’nın iflasının ilk atılımıydı. Şu an Rojava da ikinci bir atılımdır. Lozan Antlaşması’nı imzalayan ülkeler şu an Rojava Kürdistan’ını defakto olarak kabul etmekteler” dedi!
Oslo görüşmelerinin mimarı David Phillips de Kuzey Irak’taki peşmerge yönetimi “Irak Kürdistanı” nın dünyada bundan sonra ilan edilecek ilk bağımsız devlet olacağını söyledi. Phillips, “Yaşananlar Suriye Kürtleri ile PKK’yı bir araya getirdiği gibi Kürt birliğini sağladı. ABD’nin hedefi bu yeni devleti tanımak olmalı. Bu devlet de Rojava ile ilişki kurup, bölgedeki Kürtleri birbirine bağlayacak. Bu da yeni bir Kürt muhiti doğuracak” diye açıklama yaptı.
Barzani, bağımsızlık için referandum hazırlıkları yapıyor ve bölgesel yönetimin Anayasası’nın daha başlangıcında. Sevr Antlaşması’na atıflar var...
***
İşte başından beri söylediğimiz tehdit buydu. ABD ve Batı Avrupa ülkelerinin tamamı, 1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı devletini parçalarken, Anadolu’dan da Ermenistan ve Kürdistan adlı iki devlet çıkarmayı hedeflemişlerdi. İstisnalar olmakla birlikte Ermeniler, Osmanlı devletine ihanet ettikleri için bu davranışlarının bedelini “tehcir” ile ödediler. Kürtler ise çoğunlukla kendi kaderlerinin Türk Milleti ile birlikte yazıldığını bildikleri için 1925’e kadar ihanet etmediler. Cumhuriyet kurulduktan sonra ise İngiltere ve Fransa destekli isyanlara girişenler oldu. İsyancılar da ihanetin bedelini ödedi.
Şimdi Batı dünyasını bir bütün olarak arkasına alan terör örgütü ve yandaşları, bir taraftan Türkiye Cumhuriyeti’nden hesap sorarken, diğer taraftan da silah tehdidiyle, önce özerklik sonra bağımsızlık hedefine doğru yürümek istiyor. Bu hedeflerine giderken de en büyük desteği, iktidarda bulunan AKP yöneticilerinden görüyor. Bugün Güneydoğu Anadolu’da kamu düzenini PKK sağlıyorsa, bu AKP iktidarının eseridir. AKP’yi yönetenler bunu neden yapıyor? Çünkü bu partinin fikirlerini oluşturanların tamamının Türklükle bir hesabı var! Onlar hiçbir zaman Yeni Türkiye’nin, yani 1923 Türkiyesi’nin kuruluş felsefesini benimsemedi; Türklüğü de benimsemedi. İslam’ın gerçek savunucusu gibi ortaya çıkarak, aldattıkları halkın desteği ile iktidarda bulunmaları, Türk Milleti açısından ayıbın ötesinde bindiği dalı kesme hikâyesidir. Adamlar, Anayasa’dan Türklüğü kaldırmanın savaşını yaparken, Türklerin İslami gerekçelerle veya kişisel çıkarlar uğruna, kendi çocuklarının ve torunlarının, kısacası milletin geleceğinin yok edilmesine destek vermesi gerçekten akıl tutulmasıdır.
***
Ahmet Davutoğlu ve Yalçın Akdoğan’ın, PKK’dan gelen “görüşmelerde üçüncü göz” talebini reddettiği saatlerde, Oslo’daki tiyatroyu sahneye koyanlardan Martti Ahtisaari, Ankara’da Tayyip Erdoğan ile görüşüyordu. Ahtisaari de görüşmelere müdahil olduğunu açıkladı, PKK da bunun üzerine Ahtisaari’nin üçüncü göz olabileceğini duyurdu.
Bu çelişkili durum yaşanırken Amerikan gemileri İskenderun limanına
askeri araçlar, füze rampaları ve ağır silahlar indiriyordu. ABD, Türkiye’nin ipini Türkiye’yi yönetenlere çektiriyor ama muhalefet de kontrol altında tutulduğu için siyasette milli takım kurulamıyor... Meclis dışındakiler de bir türlü güçlerini birleştiremiyor. Milli direncin oluşturduğu elektrik hep toprağa veriliyor. Çünkü direncin önderi gibi görünenler de güven vermiyor!
Futbolda bile Türkiye’de oynayan yabancı futbolcuların milli takıma alınması söz konusu... Bilge Kağan, 1300 yıl öncesinden sesleniyor: “Türk Milleti’nin beyleri, sözlerimi işitin! Birliğini korursan yurduna sahip olacağını, yanılırsan öleceğini buraya yazdım.”