Son zamanlarda üst üste gelen saldırılar bizi derinden yaralamış ve daha bir yaramız kurumadan üstüne taze yaralar açılmıştır. Ülkemizin üstünden matem bulutları gelip geçmiş acılar birer yağmur olup üstümüze yağmıştır. Vatan denen nazlı gülümüz aziz şehitlerimizin mübarek kanlarıyla sulanmış, bu topraklarda başı dik ve özgür olarak yaşamanın bedeli her gün canlarımızla kanlarımızla ödenmiştir.
Evet, acı üstüne acı sancı üstüne sancı yaşamakla, gece gündüz karalar bağlamakla, nice kor ateşte yaramızı dağlamakla günlerimiz gelip geçiyor. Aynı sofraya diz büktüğümüz aynı yemeğe kaşık salladığımız insanların ihanetinden bıktık usandık artık. Din adına dinsizlik yapan örgüt ve cemaatlerle, eziliyoruz diyerek insanlarımızı ezen bölücü ve mezhepçi hiziplerle, var oluşumuzun milli ve manevi kodlarıyla oynayan kirli şebekelerle olan mücadelemiz ise hiç durmadan devam etmekte.
Ne zaman ülkemde bir can yansa ne zaman mazlumların kanı yerlere serilse aklıma belgesellerde bir ceylanın yavrusuna hep birden saldıran sırtlanlar geliyor.
Canımız kalbimiz ruhumuz olan aziz vatanımızın üstüne dünyanın zalim devletleri ve bunların taşeronları birer sırtlan gibi saldırıyorlar. Kendi düşmanına bile merhamet gösteren bir aziz milletin evlatlarına acımadan kurşunlar sıkıyor bombalar patlatıyorlar. Şehirlerimizi birer cehenneme çevirmek isteyen gözü dönmüş canavarların kalbinde ise zerre kadar insaf yok. Dünyanın dört bir tarafından gelen mazlumların rahatlıkla sığınabildiği, gariplere ev sahipliği yapan bu mübarek toprakları kana bulayan zalimler eroin almak için öz annesini öldüren katiller gibi muvazenelerini akıllarını çoktan kaybetmiş durumdalar.
Coğrafyamıza demokrasi ve özgürlük getirdiğini söyleyen ve Kızılderili kanları üzerine kurulan zulüm mekanizması bir devletin ülkemizde ve Ortadoğu’da göstere göstere yaptığı katliamların sayısı belirsiz artık. Nice maskelerle ve nice makyajlarla kendilerini süsleyerek işledikleri tüm günahları Müslümanların üstüne atan kirli bir dünya düzeni ile karşı karşıyayız. Ölmekten ve yersiz yurtsuz kalmaktan başka bir seçenek bırakılmayan İslam ülkelerini birde kardeş kavgaları ile iyice kana bulayanlar kirli medyaları ile zihinleri bulandırıp mazlum İslam dünyasının insanlarını zalim gibi göstermektedirler.
Kurdun kuzu postuna büründüğü şu dünya haritasında ısrarla kıyameti çağıran, insana dair tüm güzellikleri çürüten insanı eşyanın bir kölesi haline döndüren yapılar kanlı elleriyle zulmün ve köleliğin resmini zamanın tuvaline yapmaya devam ediyorlar. Kurdukları ılımlı ve radikal görünümlü İslami örgütler ve cemaatler kanalı ile İslam dünyasının uyanışını engellemeye çalışan batı dünyası bizim önümüze hep sahte hesaplar açıp durmaktadır. Güya İslam için cihat ettiğini söyleyenler gelip Müslümanları öldürmekte güya İslam’ı dünyanın her yerine yaymaya çalıştığını söyleyenler dönüp Müslümanların kuyusunu kazmaktadırlar. Burada Müslümanların bu münafık yapılara karşı çok dikkatli olmaları ve bu dikkati elde etmek için sağlam bir zihinsel algıya ve sağlam bir kalbi duruşa sahip olmaları gerekmektedir.
Şimdi Ortadoğu’nun her yerinde modern Lavrence’ler dolaşmakta ve bunların çoğu “Ebubekir el Bağdati” vb. gibi isimler altında Müslüman bir görüntüye bürünmektedirler. Gavurun bu suret değiştirmelerine aldanmamak gerekmektedir. Sakalda bıraksa sarıkta sarsa nihayetinde gavur gavurluğunu yapacaktır. Bunun için uyanık olmak şuurlu olmak bilgili olmak en önemlisi de samimi olmak gerekmektedir. Bir an önce Müslüman görünümlü sahtekârların kurdukları tuzakları boşa çıkarıp, sahte hesaplarını silip yerine pazarlıksız ve samimi hesapları koymak lazımdır.
Ne yazık ki şu anda dostunu düşman, düşmanını ise dost olarak bilen şuurunu yitirmiş bir İslam haritası ile karşı karşıyayız. İslam’ın haram kıldığı her türlü günahın rahatlıkla işlendiği ve yine bunların uydurulan sahte İslami kılıflarla gizlendiği bir çağda yaşıyoruz. Herkesi giydirdiği halde çırılçıplak gezen birer iğne gibi âlimlerimiz. Halkımızın tepkisi ise çoğu zaman kuklacıların yerine kuklalara olmakta. Fakat kuklalardan başını kaldırıp kuklacıyı görenler ise çok az. Bölücü örgütleri ve sahte dinci örgütleri birer kukla gibi kullanan büyük kuklacılar ise barış toplantıları düzenleyip hümanizm nutukları atmaktalar.
Amerikan tezgâhında biçilmiş İngiliz laboratuarlarında üretilmiş görüntü Müslüman’ı alçak örgütlerin yine İslam adına gelip Yunus Emre’nin torunlarını bombalamalarını izah edecek bir kelime bulmamız mümkün değil. Üç kıtaya İslam’ın mührünü vurmuş bu aziz millete yapılan saldırıların arka planında Bizans artıklarının, Siyonistlerin, kriptoların, Zerdüştlerin, petrol ve altın için insanlık onurunu satanların olduğunu rahatlıkla görebiliriz.
Evet, dünyanın ortasında üzgün bir çiçek gibi boynunu bükmüş ülkem. Etrafını saran bir ateş çemberinden çıkmaya çalışıyor. Yinede çifte su verilmiş bir çelik gibi kararlı ve vakur ve yinede metanetini hep korumakta. Fakat zalimler yüzlerce yıldır olduğu gibi yine saldırmaya yine haçlı seferleri düzenlemeye yine onu içerden yıkmaya çalışıyorlar. Fakat unuttukları bir şey var. Bu topraklar Yunus Emre’lerin, Hacı Bektaş’ların, Mevlana’ların aşk ile yoğurdukları mübarek topraklardır. Bu topraklarda her dinden her ırktan insanlar bir arada kardeşçe yaşamışlar ve insanlık onurunu her şeyin üstünde tutmuşlardır. Bunun için bize tezgâh kurup duranlar hiçbir planlarında ve oyunlarında başarılı olamayacaktır.
At izinin it izine karıştığı bir ortamda kardeşliğimizden başka bir çıkış yolu maalesef yok. Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun dediği gibi “hepimiz aynı kilimin desenleriyiz. “ Allah birliğimizi dirliğimizi her daim korusun ve ay yıldızlı bayrağımızı vatanımızın göğünden ebediyen indirmesin diyerek susuyor ve yine kanayan yaramıza, ciğerdeki sızımıza, kalbimizin üzgün çiçeğine, Türkiye’mize dönüyoruz.