Ülkücü Olmak, Ülkücü Kalmak

Abone Ol
Tarihin derinliklerine baktığımızda belli bir ideal çerçevesinde şekillenmiş hareketler daima çile, ıstırap, acı, gözyaşı ve mücadeleyi de beraberinde getirmişlerdir. 

Üstelik pek çok kez de içinde bulundukları topluluklarca anlaşılmamış, öteki olarak gösterilmiştir.

Pek çok ideal sahibinin defalarca okuduğu Galip Erdem’in Ülkücünün Çilesi’ndeki şu satırlar da  idealistlerin halini gayet net özetlemektedir:

“Ülkücülerin hayatı bambaşkadır. Sözlüklerinde rahatlık kelimesinin yeri yoktur. Daimi bir mücadele içinde ömür tüketirler. Hemen herkesle, her şeyle zaman zaman çatıştıkları görülür. Arkadaşları ile, aileleri ile, hatta sevdikleri ile.. Belli bir ülkünün esaslarından ziyade politikanın değişen icaplarına uymayı tercih eden kudret sahipleri ile de sık sık ihtilafa düşerler. Çok defa, başlari belaya girer; gene de sinmezler. Bu halleri ” kalabalık”a göre, uslanmamaktır; kendilerine göre de, yılmamak.”
Bu alıntıda belki güncelliği ile alakalı olsa gerek ki şu bölüm daha da dikkat çekicidir:
“Belli bir ülkünün esaslarından ziyade politikanın değişen icaplarına uymayı tercih eden kudret sahipleri ile de sık sık ihtilafa düşerler.”
Evet!
Diyarlardan diyarlara koşanlar, sürgün yiyip, ceza alanlar, yapa yalnız kalanlar, en yakınları tarafından terk edilenler, ödenecek ne kadar bedel varsa ödeyenler ve ödemeye devam edenler
Yani ülkücü olan ve ülkücü kalanlar.
Yıllarca şaşırdı pek çok zaman pek çokları, ülkücü olanlardaki bu, onlara göre “inatçı” ülkücülere göre “imanlı ve kararlı” tutuma…
Sonra gülüp geçtiler, “Bunlar dünyadan bi haber.” Dediler. Ülkücü olanlar da acıdı onlara, “Keşke bilselerdi, anlasalardı” diye…
Ardından zaman geçti. Niceleri nice gömlekler değiştirdi. Ne büyük(!) nimetlere kavuştular. O gücün cazibesi karşısında saflar yeniden netleşti.

 Bir de baktık ki insanların değerlerine paha biçilir olmuş.

“Satılık” tabelaları revaç görmüş. Köle düzeni kurulmuş. Efendiler edinmeye başlamış kimileri…

Peki ya gerçekten Ülkücü olanlar? 

Ne söylemeliydiler bu hal karşısında? Gidenler, gidilemeyenler, selam verenler, selam bekleyenler ve vefa…
 Ülkücü olduğunu söyleyenlerin çok da ilgi duymadığı ama , Ülkücü olanlar ve ülkücü kalanlarla beraber olduğunda çok sık kullandıkları bir kavramdı bu vefa...
İyi de karşılık görüyordu bu yaklaşım. Basamaklar hızla tırmanılıyor hele isim ve soy isim de bazı şeyleri çağrıştırıyorsa, değme ülkücü görünenin keyfine…
Ama, artık…
Ülkücü görünenler söz sahibi edilmemelidir ülkücü olanlara.
Ülkücü kalanlar, cefaya, çileye, ezaya katlananlar, artık sırça saraylarda ülkücü görünenlerin tasallutu altında bırakılmamalıdır.
Zaten ülkücü kalanlar söz sahibi olursa ilgili yerlerde, o zaman ülkü de ülke de ikbale, yeni ufuklara, hayaldeki medeniyet tasavvuruna kanat açacaktır.
Öyleyse artık ülkücülüğü bir yaşam tarzı olarak gören ve ülkücü kalanlar, bir kadro hareketi anlayışı ile fitneye kapılarını kapatarak, beklentisiz bir şuur ile Yaşatma ideali adına söz sahibi olmalıdır sözün söylendiği yerde.
Varsa hala olmaması gereken mevkide ülkücülerden geçinenler, derhal kendilerine layık gördükleri yerleri mekan tutup seciyesinin gereğini ifa etmelidir.
Bilinmelidir ki, hareket kimseye makam kazandırmak, ikbal sahibi yapmak, basamak olarak kullanılmak için vermedi binlerce şehidini…
Unutulmasın ki, göz yaşları içerisinde uğurladığı yavrusunun şehadet haberini alınca “Neyleyim ki oğlum Allah davasının davacısıydı. Tek suçu ülkücü olmaktı. Ben de ülkücü kalacağım.” Diyen annenin evladı, ahde vefasızlık edilsin diye düşmedi toprağa…
Üstelikte bu memleketin ikbalinin de ülkücü olan ve ülkücü kalanlarla doğru orantılı olduğuna iman ediliyorsa artık ülkücü görünenler çeksin kirli ellerini hareketin üzerinden.