Bu topraklarda umut hep oldu. “Gülüşüne bin kurşun sıksa da ölüm / unutma ki umuda kurşun işlemez gülüm” diyenlerin de. Bu coğrafyada ezilenlerin, ezilenlerin kurtuluşu mücadelesini veren bizlerin de payına da çoğu zaman yenilgiler düştü. Fakat her daim yeniden ayağa kalkmanın ve direnişin sıcaklığı dokundu bedenlerimize.
Yeni bir yaşam kurma nasıl hep bir arama, yıkıp yapma, sorgulama ve yenilenme mücadelesi gerektiriyorsa, bunu misyon edinmiş olanlar da kuşkusuz buna uygun konumlanma ve davranma durumundadırlar.
HDK, tam da bu ihtiyacın ürünü olarak inşa edilmeye çalışıldı. Öncelikle kanayan yara Kürt sorununun çözümü açısından, Türk ve Kürt emekçilerin kardeşleşmesi olarak tariflense de, bütün bunları kapsayan bir zihniyet devrimini inşa etmeye aday olarak doğdu.
Velhasıl savaşın en sert koşullarında kurulan HDK, iki yıldır kendini örgütlemeye, umudu somut bir gerçekliğe dönüştürmeye çalıştı. HDK’yi farklı yapan şeyi bir zihniyet devrimi olarak tanımlıyorum. Bu zihniyet devrimi, kitlelerle kurulan ilişkide soyutlanıyordu. Yukarıdan dayatan, öğrenen değil öğreten, toplum mühendisliğinden fazlasıyla etkilenen ve iradeciliği kitlelerle birlikte siyasetin yerine koyan tarzın karşısında inşa edilecekti.
HDK bu iddialı paradigmayı, esas olarak yerelden örgütlenen meclisler aracılığıyla gerçekleştirecekti. Sistemle kimin ne sorunu varsa, onun üzerinden dâhil olabileceği meclisler, kitleleri siyasette özneleştirecek ve kitleler kendi deneyimleri üzerinden mücadele cephesinde konumlanacak veya konumlanmayacaktı.
İki yılın sonunda kongreler, ülkemizin dört biryanından gelen binlerce insanın katılımıyla gerçekleşti. Örgütlenme başlığında okunan raporda, HDK’nin hedeflerinden uzak olduğunun altı çizildi. Buluşulması hedeflenen güçlerle buluşulamadığı, bileşenlerin temsili gücü olmaktan çıkılamadığı, yerelleşilemediği ve şehir, ilçe, semt meclislerin yeterince oluşturulmadığı, kurulan meclislerinde sağlıklı çalıştırılmadığı tespitleri yapıldı.
Projenin kendisi hiçbir partinin büyük hali olarak tasarlanmadığı, daha da önemlisi en geniş halk inisiyatifinin kendini ifade edebilmesinin olanaklarını yaratması gerektiği düşünüldüğünde, mevcut örgütsel tablodan sağlam dersler çıkartmak gerekiyor.
Kongrelerde yaşanan coşku, yoldaşlaşma, geleceği birlikte kurma umudunun diriliği katılan herkeste umuda dokunma, umuda yolculuk etme heves ve isteği yaratması görülmeye değerdi.
Kongrelerde öne çıkan öz eleştirel başlıklar önemli ve bir o kadarda örgütlenmemizin önünü açıcı zenginlikteydi. En belirgin başlıklar;HDK’nin bir birlik hareketi olduğunu ne kadar yansıtabildik? HDK’nin yerel inisiyatifler üzerinden inşa edileceği ve kararların bu yöntemle alınacağı ne oranda başarılabildi? HDK kongresinde yereller kendine yeterince yer bulamadı. Başlıklarıydı. Bence de beklenti, HDK kongresinde yerellerin ve başta seçim olmak üzere politikanın tartışılması idi. İki yılın örgütsel anlamda analizi olması idi. Fakat bunlardan ziyade maalesef ağırlıklı olarak selamlamalar üzerinde gelişti.
HDP kongresi ise bu açıdan daha da sorunluydu. Daha çok kamuoyuna dönük olacağı bilinen bu kongrede ise daha çok kamuoyuna yönelik mesajlar ve yeni seçilen eş başkanlardan Ertuğrul Kürkçü’nün kürsüden yaptığı konuşması ardından geçirdiği kalp krizi damgasını vurdu.
Tüm olumsuzluklara rağmen kongrelerde bir araya gelen güçler, projenin bu topraklarda ne kadar gerçekleşebilir olduğunu bir kez daha somutladı. Elbette yalnızca bu aşamada kalmayıpumudu zaferle sonuçlandıracaksak kuruluş felsefemize sıkı sıkıya bağlı kalmalıyız. Esas olanın kongre ve meclisler olduğu unutulmamalıyız.
Kongrelere hiç kuşkusuz LGBTİ’lerin örgütlü katılımı ve bu yapı içerisinde süs olarak değil mücadele dinamiği olarak kongrede yer aldıklarını sergilemeleri ve tüm salona “neredeyiz aşkım buradayız aşkım”, “Hepimiz ibneyiz alışın her yerdeyiz” benzeri sloganlar attırmaları bir zihniyet devriminin görüntülerini en net biçimde katılımcılara sergiliyor idi.
Sonuç olarak, yansıyan görüntü herkesin fili tuttuğu yerden tanımlaması olsa da HDK-HDPprojesinin küçük ve dar hesaplara kurban edilemeyecek kadar tarihsel bir proje olduğu tüm birleşenlerince kabul edilen kendisinde “umuda hoş geldiniz” iradesini gösterecek denli cüretkârve bir o kadar da görkemli oluşu “umuda dokunma” hissini biz katılımcılarına fazlasıyla yaşattı.