Çok büyük bir iddia…
Çünkü destanı andıran bir hayatı kaleme almaya niyetlenmekten farkı yok.
Oğuz Kağan’ı anlatmak…
Bilge Kağan’dan bahsetmek…
Satuk Buğra Han’ı, Alparslan’ı. Fatih’i, Atatürk’ü anlatmak gibi…
Ama bir adım atılmalıydı…
Vefa adına…
Ülküler adına…
Yeni nesil adına…
Bu niyet ile başladık…
Alparslan Türkeş ile hatırası, dava arkadaşlığı, fikri mücadelesi olan insanlara ulaşmaya çalıştık…
Kimileri ketum davranırken pek çok büyüğümüz bazen gözyaşları içinde, bazen derin hayallere dalarak, kimi zaman koca bir “ah” çekerek anlattı yaşadıklarını…
Sonra yazılı kaynaklara ulaşmaya çalıştık…
Bazen sadece küçücük bir bilgiyi bile, romana dâhil etmek için günlerce sorup soruşturduk.
Elbette roman olduğu için bazı kurgulara da yer verdik.
Romanı okurken “Acaba bu da yaşanmış mı?” denileceğini tahmin ettiğimiz için ilk sayfaya; “Bu roman, Hak aşkıyla, Türklük yolunda, Kızılelma ülküsüne yürüyen gerçek kahramanların, tarihe altın harflerle geçmiş kutlu davalarından esinlenerek kurgulanmıştır. Var olsunlar !” ifadesini koyduk.
Böyle bir başlangıç yaparken; Alparslan Türkeş adına yazılan kitapların fikri mahiyetine ek olarak roman tadında bir anlatımın da bulunmasını istedik. Bu hususu, kıymetli bir Türk Milliyetçisi olan Ümit Çıkrıkçı’ya ilettiğimizde memnuniyetle kabul etti. Ve romanın oluşumunda çok ciddi bir çaba sarf etti.
Nihayet “emanet” olan bir davaya, “emanet” olan bir kavramla giriş yaptık. Ve bu emanetin başladığı an Türk’ün tarih sahnesine çıktığı süreç ile dile getirildi.
Elbette bu başlangıç Oğuz Kağan ile yapılmalıydı.
Ve yanında tarihin her dönemini temsil edecek bir “Temur” karakteri…
Emanet, tarihin Başbuğları tarafından elden ele ulaştırılırken, her Başbuğ’un yanında, Türk gençliğini temsil eden Temur bulundu. Temur, Ali Temur oldu, Ali Metin oldu, Ali Metin Tokdemir oldu. Tarihin akışına şahitlik etti.
Emanet, Hoca Ahmet Yesevi’nin huzurunda, bütün başbuğların hazır bulunduğu ortamda Atatürk’ten Alparslan Türkeş’e devredilirken de fermanı, Ali Temur sundu son Başbuğ’a…
İşte o, öyle bir emanetti ki beraberinde çileyi, ıstırabı, zulmü, yalnızlığı, acıları, zindanları, idam sehpalarını getirdi.
Çocukluğu ile başladığı kutlu yolda; çok çile çekti. Çok zulüm gördü. Ama vazgeçmeyi hiç düşünmedi.
Kimi zaman sadakatle hizmet ettiği devletinin yöneticileri tarafından gadre uğradı…
Bazen vazife yaptığı ordunun darbesine maruz kaldı…
Yolu sık sık zindanlarla kesişti…
Nice zaman oldu, evlatlarını toprağa verdi…
Gün oldu, işkenceyi kendilerine yol seçenlerin işkenceleriyle cebelleşti…
Yine de aldığı emaneti, liyakatle taşımanın mücadelesinde bir adım olsun geri atmadı.
Bunlar, mücadele azmini arttırdı..
Ama…
Eli ile büyüttüklerinin vefasızlığı yüreğini kanattı…
En çok da makam, mevki sahibi yaptıklarının bencilliği içini acıttı…
En çok da milliyetçi Türkiye’nin mimarı olsunlar, diye yetiştirdiklerinin politik faydacılıkları gönlüne acı verdi…
En çok da kendinin sırtına basa basa bir yerlere gelenlerin, makam şehveti ile ortaya koyduğu küstahlıklara hüzünlendi…
Nihayet!
Her ne yaşanırsa yaşansın, Türk’ün tarihi vazifesi, kendi omuzlarındaydı. Bu vazifeyi emin ellere devretmesi gerekiyordu.
Öyle de yaptı.
…
Nihayet, ulu bir çınar olarak, dünyaya gözlerini kapatırken; Ağrı Dağı’nın zirvesindeki Ali Metin, defterinin arka kapağına kocaman bir KIZILELMA” yazarak, emanete sadakatin işaret taşlarını döşüyordu yüreklere…
Niğde'de İçme Suyu İhtiyacınızı Nasıl Gideriyorsunuz?
Ankete Katıl
Trend Haberler
Siber dolandırıcı Niğde’de yakayı ele verdi
Niğde'de duyulan patlamaların nedeni belli oldu
Niğde’de Köy Yolları Asfalt Değil Beton Olacak
Niğde Ulusalda Gündemde - Engelli Çocuğa İşkence ve Ölüm