İstiklal Savaşımızın namlı mücahidi Bor’un unutulmaz vefa sembolü, Pozantı Kahramanı  Gazi Mustafa Kahraman ÜNAL 1315 yılında (M.1899) Bor’da doğmuştur.

Babasının adı Raşit, annesinin adı  Fatma’dır. Eşinin adı Naime’dir. Bor’un Künkbaşı  Mahallesi nüfus kütüğüne kayıtlıdır.

O günün şartlarındaki medrese eğitiminden sonra, günümüzde pazar yeri olan   dabakhanede mesleğin Pir’i Ahi Evran’ın izinde dabaklık (Debbağlık/Sepicilik) yapan Hüseyin Usta’dan  dericilik mesleğini öğrenmiştir.

Birinci Dünya Savaşı gençlik yıllarına rastlar. O 1960’lı ve 70’li yıllarda (O’nu kendi ailesinin bir büyüğü sayanlarca) Kahraman Dayı, (kendilerine ve halka maddi ve manevi desteğini esirgemediği için) Kahraman Ağa olarak tanınsa da asıl ünü, Türk Ulusunun Kurtarıcısı Yüce Önder Atatürk’ün başlattığı ve Cumhuriyetle taçlandırdığı İstiklal Savaşında, Pozantı’da (Fransızlara), Afyon’da (Yunanlı) düşmana karşı kahramanca savaşmasından gelmektedir. Avrupa’da başta İngiltere, Fransa, İtalya ve Almanya olmak üzere güçlü devletlerin ekonomik ve askeri güç çekişmesi sonucunda 1914 yılında başlayan savaş, sömürgeleri de içine alması nedeniyle büyümüş ve bir dünya savaşı haline gelmiştir. Bu büyük savaş arkasında milyonlarca insanın ölmesine imparatorlukların dağılmasına neden olmuştur. Osmanlı Devleti açısından savaş 30 Ekim 1918 yılında İtilaf Devletleri ile yapılan Mondros Ateşkes Antlaşmasıyla sona ermiş oldu.  Ancak hesaplaşma 18 Nisan 1920’de Müttefik Devletler (Başta; Fransa, İtalya, İngiltere ) ile Osmanlı Devleti arasında Sevr Antlaşması  imzalanarak yapılmıştır. İşte bu antlaşmaya göre Boğazlar Bölgesi galip devletlerden oluşan bir komisyona, İzmir Bölgesi Yunanistan’a, Bursa’dan itibaren Akdeniz Bölgesi İtalya’ya, Adana’dan itibaren Güneydoğu Anadolu Fransa’ya, Erzincan’dan itibaren Kuzeydoğu Anadolu Ermenilere, Kuzeydoğu ile Güneydoğu Anadolu dışındaki Doğu Anadolu bölgesi İngiltere’ye paylaştırıldıktan sonra sadece İstanbul şehir merkezi ile İç Anadolu Bölgesi Türk’lere bırakılmıştır. Fakat daha Sevr imzalanmadan başta İstanbul olmak üzere Anadolu işgal edilmeye başlanmıştı. Adana’yı Fransız, Cezayirli ve Tunuslu Araplardan (ki bu Araplar teslim olduklarında “ene Müslim” diyerek aman dilemişler) ve silahlandırdıkları Ermenilerden oluşan bir tümen dört alay ve her alaya bağlı dörder bölüklü dörder taburdan  ibaret;  makineli tüfekli, toplu, zırhlı araçlı, tanklı ve uçaklı muazzam bir ordu ile 21 Aralık 1918’de işgal eden Fransa, kısa sure sonra Suriye Kuvvetleri Komutanı General Hamlen’in kararı ile Mondros Mütarekesinin 7. maddesine dayanarak Pozantı’yı da 27 Aralık 1918’de işgal etmiştir. İşgal kuvvetlerinin başında 1. Dünya Savaşı’nda, Alman Cephesi’nde zafer kazanmış Binbaşı Mesnil olmak kaydıyla tam donanımlı bir tabur Pozantı’ya yerleştirilmiştir.


 Pozantı işgalinin asıl amacı ise İç Anadolu’ya geçebilmekti. Fransızların Pozantı işgalinden sonra Ulukışla’yı da oldu bitti ile işgal edeceklerinin duyulması üzerine Bor’un ileri gelenlerinin gizli gizli yaptıkları toplantılar sonucu,  Bor’dan Pozantı Cephesine sadece 10’u atlı, gerisi yaya olmak üzere yaklaşık 120 kişilik bir Kuva-yi Milliyeci bölüğü gönderilmiştir. Henüz Kahraman unvan ve ismini almamış olan Mustafa, işte bu on atlıdan biri olarak 1918’de başlayıp  1920’de biten Adana bölgesi işgalinde Pozantı cephesinde arkadaşlarıyla birlikte düşmana karşı savaşmıştır.

Kahraman unvan ve ismini almasındaki en büyük pay ise uzun süren çatışmalardan sonra Fransız taburunun milli kuvvetlerce kuşatılmasına rağmen çok üstün bir ateş gücü ve dikenli tellerle korunması nedeniyle içeri girilememesi sonucu, vatan uğrunda ölümü hiçe sayarak tel örgüleri kesip tabura dalmış ve en çetin çarpışmalara girerek silah arkadaşlarıyla birlikte Fransız askeri birliğine en ağır darbelerden birini vurmasındadır. İşte bu çarpışmalar Fransız taburunu artık tutunamayacak hale getirmiş ve Komutanları Mesnil’in üstlerinden aldığı emirle 25 Mayıs 1920 gecesi kuşatmayı yarıp taburu terk etmelerine neden olmuştur. Kaçmakta olan Fransız askeri ile Milli Kuvvetlerin ara ara çarpışmaları onları iyice zayıflatarak teslim olmaya zorlamış ve 28 Mayıs 1920’de  teslim olmuşlardır. Fransızların Pozantı ve diğer cephelerde uğradıkları bozgunlardan sonra nihayet 20 Ekim 1921 de Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ile Ankara Anlaşmasını yapmak zorunda kalmışlardır. Böylece Güney Cephesinde savaş sona ererken İtilaf Devletleri Cephesi de bozulmuş oluyordu. Bu anlaşma ile yeni Türk Devleti Fransa tarafından tanınmış oldu.


Pozantı’nın kurtarılmasından sonra cepheden dönen Kahraman ÜNAL 24 Mart 1921’de Batı Cephesine destek için giden Süvari Müzahirat Bölüğü ile tekrar savaşa gitmiştir. Sakarya, Kocatepe ve Dumlupınar’da  Yunan ordusu ile yapılan kanlı savaşlarda bulunmuş ve Yunan Ordusunun İzmir’de denize dökülmesinden sonra memleketi Bor’a dönmüştür.

Ulu Önder ATATÜRK’ ünde bizzat yazarak “Bu sahna 7 bin senelik,en aşağı, bir Türk beşiğidir” dediği Türk Yurdu bir kez daha düşman elinden kurtarılmıştı. İstiklal Savaşı sonuçlandıktan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisince savaş sırasında cephede ve cephe gerisinde yararlılık gösterenlere madalya verilmesine dair bir kanun çıkartılmış ve Kahraman’da cephede savaştığı ve üstün yararlılıklar gösterdiği için gazilik payesi ile birlikte kırmızı kurdeleli İstiklal Madalyası ile ödüllendirilmiştir.

Kahraman, Cumhuriyetin ilanından sonra çıkarılan Soyadı Kanunu ile kendisine “-
ben ün aldım benden sonrakilerde ün alsın “ diyerek Türk Milletinin en eski geleneklerinden birini yaşatmak istercesine Korkut Ata misali, soyadı olarak “ÜNAL” adını almıştır.

Savaştan sonra Bor’da ticaretle uğraşmış, bir süre İstanbul’un Kazlıçeşme semtindeki dabakhanede dericik yaptıktan sonra Ankara’ya ailesi ile birlikte yerleşmiştir. Ankara’da İtfaiye Meydanında (Eski Garaj, Hergele Meydanı) Han işletmeciliği yaparak geçimini sağlamıştır.

2. Dünya Savaşının yarattığı kriz sonucu bir çok kimse gibi O’nun da işlerinin bozulması nedeniyle 1940 yılında Bor’a dönmüştür. Bor’da tekrar eski mesleği dericiliğe gön hanı olarak bilinen günümüzde Belediye binasının olduğu yerdeki  dükkanında devam etmiştir.

Çocuklarından Mehmet 1942 yılında ortaokul öğrencisi olduğu sırada zatüreden ölmüş ve bu ölüm aileyi adeta manen yıkmıştır. Diğer çocuklarından Sami bir süre devlet memurluğu yaptıktan sonra baba mesleğini sürdürmüş deri  ticaretiyle uğraşmıştır. Bir diğer çocuğu Ferit ise 1960 yılında kaymakam olarak başladığı iş hayatını Valilikle sonlandırmıştır.

Torunlarından, adını bizzat kendisinin  koyduğu Hikmet ÜNAL ise bu satırlarda O’nun hatırasını unutulmamak üzere yazıya dökmüştür.

Kahraman ÜNAL, Niğde ve yakın civarının deri ticaretinde önemli bir yer edinmiştir. Her sabah Paşa Camiinde namaz kılıp, Gönhanının bitişiğindeki Uzun’un (Kazım) Kahvesinde içilen sabah çayından sonra Çiftlik, Ulukışla, Ortaköy (Altunhisar), Kemerhisar gibi yerlerden daha önce anlaşıp kaparo verdiği kasapların biriktirdiği koyun, keçi ve sığır derilerini alarak Bor’a getirmekteydi.

Gön hanında toplanan deriler kırkım ve tuzlama işleminden sonra biriktirilerek 15 günde veya  ayda bir  İzmir tabakhanesinde işlenmek üzere gönderilmekteydi. Bor’da 1960’lı yıllarda meyve bahçeleri yapılmaya başlanmasıyla birlikte Bor ‘da ve Bahçeli köyünde başta Amasya elması olmak üzere 2 meyve bahçesi ile bir üzüm bahçesi yaptırmıştır. Bunun yanında Acıgöl mevkiindeki mezbahanın arkasındaki tarlaya da  kavakçı Arif efendiye kavaklık yaptırmıştır.

Çalışkanlığı, üretkenliği, fedakarlığı, yardımseverliği ile O artık Bor’un Kahraman Ağasıdır. Bor’lu anlaşmazlıklarda mahkemeye gitmeden O’nun fikrini almakta hatırını saymaktadır. Geçtiği yolda kim görse hürmet etmiş hemen saygısını göstermiştir.

Akşamüstü mahalleye girer girmez kapı önünde oturan hanımların derhal eve girdikleri eğer Kahraman ağaya yakalanırlarsa “
bu saatte ne oturuyorsun yemeğini yaptın mı?” diye azarlanmaktan korktukları yaşlılar tarafından bilinmektedir.  Bor’a askeri levazımat imali için bir askeri fabrikanın yapılacağı duyulduğunda en çok heyecanlananların başında geliyordu. Fabrikanın yapılması için başta Asım EREN, Haydar ÖZALP, Sabri CIĞIZOĞLU, Mehmet BIYIK, Mahmut ÜNLENEN ve Kahraman ÜNAL olmak üzere Bor’da bir heyet teşkil edilmiştir. Fabrika için yer tespit edilmiş ve ilk tarlayı verenlerden biri de O olmuştur.

Askeri fabrikanın yapılması düşünülen yerin tespiti için Ankara’dan Bor’a gelen Türk ve Amerikalı askeri erkanın ağırlanması görevini de üstün bir gayretle başarmıştır ki fabrika yerinin kesin olarak gösterilebilmesi için daha heyet Bor’a gelmeden tarla sahiplerini bir bir ikna etmiştir. Tabi Fabrikanın istenmesi başka çok az bir para ile tarlalarının elden çıkması başka olduğu için bu iş hiç de sanıldığı gibi kolay olmamıştır. Bazı arazi sahipleri çok çetin geçen görüşmeler sonucu ikna edilebilmiştir.

Kahraman ÜNAL’ da tüm ağırlığını koyarak bu işin hallolması için elinden geleni yapmıştır.  Bir gazetede köşe yazarlığı da yapan Harun ÜNLENEN’ in 26 Haziran 1963 tarihli Bor’dan Portreler, Kahraman Amca adlı makalesinde O’ndan şöyle söz ediliyor. “ İnsanlar vardır doğuştan somurtkandır, yüzü hiç gülmez. İnsanlar vardır konuşmalara lütfen iştirak ederler, insanlar vardır neş’e kaynağıdır yüzü güler karşısındakini güldürür konuşturur işte bu son tiplerden biri de Kahraman Amcadır. O’nu bütün Bor’lular bilir milli mücadelenin Kahramanı memleket aşığı bu günlerde çok telaşlı ve heyecanlıdır. Son seyahatimde Amcayı yine telaşlı bir zamanında yakaladım epeyce konuştuk. Bu günlerde gözüne uyku girmiyor fabrika haberini işittiği günden beri verilen vazifelerini yerine getirmek için koşturuyor gelen misafirleri karşılamak onları ağırlamak kendisi için bir zevk ama Bor’lular O’nu yalnız bırakmıyorlar isteklerini derhal yerine getiriyorlar. Geçenlerde Ankara’dan bir telefon haberi Fabrika yerini görmek için Amerikalı paşalarla Türk paşaları gelecekmiş Kahraman Amcayı bir telaştır almış öyle ya gelen misafirleri iyi karşılamak mahcup olmamak başlıca düşüncesi yatacak yerler hazırlanmış filan derken Amerikalılar bizim amcayı çok sevmişler illa demişler milli kıyafetle beraber resmini çekeceğiz.


Bundan sonrasını kendi ağzından dinleyelim. “
Yiğenim milli kıyafet bende eskiden vardı ama çocuklar dağıtmışlar derken efendim bendeki telaş büyüdü aklıma Ahraz Ahmet Efendi geldi gece yarısı adamcağızı evinden kaldırdım. Bir cepkenle bir pantol bularak işi hallettik. Amerikalılarla iyice ahbap olduk kadehleri vurmaya başladık. Onlar okey Kahraman dedikçe bende okey joni diyerek onlara uydum. Bizim saz takımı memleket havalarını vurmaya başlayınca birde güzel oynadım maksat adamları hoş tutalım, malum bizim işler onların elinde.” Kahraman amca bu gün altmışbeş yaşında ama değme delikanlılara taş çıkartacak kadar dinç ve kuvvetli. Bütün isteği Bor’a fabrikanın bir an evvel kurulması işsiz gençlerin iş sahibi olmaları, kahvelerin boşalmasıdır. Kahraman amcanın her haliyle ruhen gençleştiği hareketlerinden belli oluyordu.

Memleket severlik O’nu birden gençleştirdi. Bundan sonra da iyi günler sıhhatler ve çalışmalarında başarılar dilerim.”Yine Rauf Atila MÜFTÜOĞLU tarafından yayınlanan “Çorbanın Tuzu Unutulmayacaklar” adlı makalede On’dan şöyle söz ediliyor.

“ Memleket meselelerinin halli için yapılan çalışmalarda hayır bir işin iki taraf için başlangıç veya bitiminde yapıcı ve uzlaştırıcı olarak daima O vardı. O İstiklal savaşında Pozantı cephesinde vardı. Haklı olarak bu savaşta düşmanın geçilmez tel örgülerini keserek zaferi sağladığı ve aslanlar gibi çarpıştığı için KAHRAMAN unvanı aldı. Şimdi kimden bahis ettiğimi gayet iyi anladınız sayın okurlarım. Evet Bor’unda bir kahramanı vardı. Mustafa ÜNAL ticaretle iştigal ederdi, hoş sohbeti, anlattıkları dinlenirdi. O’nda bir şeyler vardı fazla olan, daima işin müspet yönünü görürdü. Sürüncemede kalan pek çok iş O araya girince tatlıya bağlanır bitiverirdi. Böyle insanların azalmasını, yokluğunu şimdi çok derinden hissediyor ve anlıyoruz. Unutulmayacaklar yazı dizimde ilk aklıma gelenlerden biride Kahraman ÜNAL oldu. Kahraman Ağa derlerdi. Askeri fabrikaya yer temini için Bor’luların tek vücut olduğu, şimdiki Askeri gazinoda yapılan toplantıda Kahraman ağa en son kan ter içinde geldi. Birisinin tarlasının da bu işe yok pahasına verilmesi için ve bu işi halletmeye Kahraman Ağa gönderilmişti. Hiç unutmam şapkasını çıkardı koskoca mendili ile alnını sildi tıkanırcasına öksürdü, soran gözlerle bakanlara –“
Büktüm kırılmadı yumuşadı bu iş oldu”dedi. Ve hakikaten o heyecan o istekle arsa verildi ve bu günkü eser Bor’a kazandırıldı. Bütün Bor’luların halledilmeyen işlerinde daima araya girip işlerini halleden büyük bir insandı.”

Kahraman ÜNAL’ a Bor’un ileri gelenleri belediye başkanı olması için teklif götürmelerine rağmen başkanlığı kendisinden daha tahsilli kişilerin yapmasının iyi olacağını tavsiye ederek bunu kabul etmemiştir.

Kahraman ÜNAL ömrü boyunca çalışmaktan da hiç geri kalmamıştır. Yine Bor çarşısında işlerini takip ettiği bir sırada rahatsızlanarak evine gitmiş üç gün sonrada, Türk Milletinin Ulu Önderi ATATÜRK’ün çıktığı sonsuz yolculuğun 38’inci yılında Ulusal Yas Günümüz olan 10 Kasım 1976 ‘da aramızdan ayrılmıştır.