Aslında başından beri böyle olduğu biliniyordu. Yıllardır anlatıyoruz, ama malum koro “yargıya müdahale etmeyin” sloganıyla, bu davaları sorgulayan herkesi darbeci, askerci ilan etmekten, her türlü yalan dolanla aşağılamaktan, karalanmaktan geri durmadı. Oysa geldiğimiz nokta ne kadar haklı olduğumuzu ortaya koydu.
Kuvvetli şüphe
Hâkimler, aralarında milletvekillerinin de bulunduğu sanıklarla ilgili kararlarında “şiddetli suç şüphesi ve kaçma ihtimali” olduğunu ileri sürüyor. Bu sav geçerli ve mantıklı değil. Çünkü bu davalar zaten telefon konuşmalarına dayanıyor, bulunacak başka kanıt olmadığı gibi sanıkların kaçmasını gerektirecek bir durum da yok.
Yargının tükenişi
ÖYM’ler kalkmış olmasına rağmen tutuklulukların sürmesi yargının tamamen tükenişinin de bir kanıtı. Yargı ne yazık ki bu davalarda iktidardan gelen talimatları uygular duruma düşmüştür. O mahkemelerin hâkimleri hayatları boyunca bu yaptıklarının hesabını veremeyecekleri gibi vicdanları da hep sızlayacaktır.
Tek karar verici
Öyle anlaşılıyor ki bu davalarda bir tek karar verici var. Eğer o isterse tutukluluklar sona erecek. Aksi halde çok uzun yıllar sürecek. Çünkü görünen o ki, hâkimler bırakın hukuku, yeni çıkan kanunları bile uygulamıyor. Sadece kendi takdir haklarını kullandıkları asla inandırıcı değildir.
Siyasetin acizliği
Bu davalardaki uygulama Meclis’in de aciz durumuna düştüğünü ortaya koydu. Demokrasi ve hukukun olmazsa olmazı olarak bilinen yasama, yürütme ve yargı erkleri tamamen ortadan kalkmıştır. Meclis iradesi ciddiye alınmamıştır. Başta Meclis Başkanı olmak üzere tüm partiler bunun sorumluluğu altındadır. Bu onların da utancıdır.
Muhalefet...
Yargının Meclis iradesini hiçe sayarak yaptığı uygulama muhalefet partilerinin “ağır eleştirileri” ile geçiştirilemez. CHP ve MHP için artık eylem sırası gelmiştir. Ağır eleştiriler yasak savmaktan başka bir şey değildir. CHP ve MHP milletvekillerinin tamamı gerekirse Silivri önünde toplanıp üyelerini alıncaya kadar beklemelidirler bile.
Suriye sorunu
Suriye konusunda kafamız hâlâ karışık. İktidarın ve yandaşlarının olağanüstü beyin yıkama taktikleriyle sadece “eli kanlı Esad” portresi görebiliyoruz. Gerçek sadece bu mu? Esad’ın ülkesini bir diktatör gibi yönettiği kesin. Suriye’de demokrasi ve hukukun üstünlüğünün kurulması da gerekli. Ama bunu muhalefet denilen kesim mi başaracak?
Türkiye’nin rolü
Hafta içinde iktidarın olayların bu noktaya geleceğini bildiğini çünkü bunun bir uluslararası plan olduğunu yazmıştım. Bu noktaya geleceğini bilmek başka, bundan sonrasını kontrol edebilmek başka. Gördüğüm kadarıyla iktidar durumun konrolünü elinden kaçırmak üzere. Artık tek şansımız Suriye’ye uluslararası bir müdahale.
Ya olmazsa
Başta Davutoğlu olmak üzere iktidar Suriye’ye bir uluslararası müdahale için ellerinden geleni yapıyor. Çünkü böyle bir müdahale iktidarı bir anda düzlüğe çıkaracak ve haklı konuma getirecektir. Ancak görünen o ki, bölgedeki dengeler nedeniyle bu tür bir müdahale zor. Türkiye bölgede tek başına kalacağı gibi yıllar sürecek kanlı bir sürecin aktörü de olabilir.
Suriye’de muhalefet
Bu arada muhalefet olarak anılan gruplara da bakmak gerek. Suriye’deki olaylar özgürlük ve demokrasi taleplerinin dışında artık giderek dini bir kimliğe bürünüyor. Muhalefet denilen grupların dinci terör örgütlerinin kontrolüne geçtiği, kurulacak bir düzenin demokrasi değil bir tür İslam diktatörlüğü olacağı artık açıkça görülüyor.
Türkiye için tehdit
İktidar çevresinde kimileri dine dayalı rejimlerin kurulmasından hoşnut olabilir hatta bunu destekleyebilir. Ancak güney ve güneydoğumuzu sarmalayacak olan şeriatçı ve henüz devlet oluşturamamış bir yapı Türkiye Cumhuriyeti için büyük bir tehdit ve tehlike olacaktır. Türkiye’nin buna rıza göstermesi olabilecek en büyük felakettir. Bunu bilmemiz gerekir.
Dünya umursamaz
Global güçler için bölgede kurulacak yapı sadece enerji kaynaklarının üretiminin ve iletiminin güvencesi açısından önemlidir. Belli ki muhalefet adı altındaki dinci gruplar global güçlere bu konuda bir engel çıkarmayacaktır. O halde sorun yoktur. Ama Türkiye’nin durumu farklıdır. Türkiye global güçler gibi bakamaz, bölgesel sorunlar bizi ilgilendirecektir.
Kendi içinde çatışma
Zaten global güçler bölgede parçalanmış, küçülmüş ve kendi içinde çatışmaya devam eden devletçiklerden yana. Üstten bakınca global güçler için bir tehdit ve tehlike yok. Onlar düzenlerini kurup adamlarını işbaşına getirdikten sonra çekip gideceklerdir. Bu devletçiklerle, onların sorunlarıyla baş başa kalacak olan ise Türkiye’dir.
CHP kurultayı
CHP kurultayı benim tatilde olduğum döneme denk geldi. Açıkçası zaten çok da merak etmiyordum. Detaylara girmeden bakarsak, bu kez kurultay’ın demokratik bir havada geçtiğini hatta çarşaf liste sayesinde herkesin kendini ifade etme şansı bulduğunu bile söyleyebiliriz. Ancak biraz detaya inince hiç de hoş olmayan kokular aldığımı söylemeliyim.
Çarşaf liste dedikleri
Kurultayda Genel Başkan liste çıkarmadı, ama haklı olarak bir anahtar liste yaparak “Ben bunları tercih ederim” dedi. Hakkıdır. Ancak ardından önce alternatif gibi sunulan daha sonra neredeyse liste enflasyonuna neden olan yeni listeler kafa karıştırdı. Sayımlarda hile yapıldığı dedikodularının üzerine üstelik yargı kararıyla gidilmemesi ise büyük skandaldır.
Polislerin teşhisi
Geçen haftanın skandal olaylarından biri de Dörtyol Emniyeti’nde polislerle kavga eden bir AKP milletvekilinin oğlunun “Kendisiyle tartışan polisleri teşhis etmesi”ydi. Haber doğal olarak büyük tepki çekti. Tabii iktidarın ne yapacağını henüz bilmiyoruz. O milletvekili koruma altına girerse yandaş medya harekete geçer. Şu ana kadar yandaş medyada bu haber yoktu.
Normal diyenler
Nitekim bu skandalı hemen tersine çevirmeye çalışanlar da oldu. Yalakalığın sınırı yok. Örneğin “Polisin de teşhis için sıraya sokulması demokratik bir tavırdır” diyenler var. Ancak burada polisin teşhis için sıraya sokulması değil, bunun bir AKP milletvekilinin oğlu için yapılması eleştiriliyor. Uygulama her şikâyetçi için yapılmıyor. Skandal olan bu durumdur.
İktidar şımarıklığı
Bütün bunlar iktidarın oy oranının her gün artmasının bir güç zehirlenmesi, iktidar şımarıklığı nedeniyle yaşanıyor. İktidar ve yandaşları artık Türkiye’nin tek sahibi olduklarına inanıyorlar ve kendilerine karşı gördükleri herkesi anında cezalandırma hatta yok etme yoluna gidiyorlar. Unutulan, siyasetin çok değişken olduğu ve bir gün her şeyin tersine dönebileceği.
İstanbulluların çilesi
Sevgili okurlar, bu hafta son olarak 15 milyon İstanbullu’nun trafik çilesine değinmek istiyorum. Şurası bir gerçek ki İstanbul sahipsiz. Ne vali var, ne emniyet müdürü ne de trafik müdürü. Trafik konusunu bilimsel olarak ele alacak kadrolar olmadığı için İstanbul trafiği Allah’a emanet. Güya yetkililerin tek derdi iktidara şirin gözükmek. Vatandaş hiç dertleri değil.
Kaçırılan büyük fırsat
Hafta içinde trafikle ilgili bazı gözlemlerimi yazacağım. Şunu söyleyeyim, yeteneksiz ve çapsız yöneticiler hiçbir önlem almadan köprüleri onarıma aldılar. Uyarılara kulak tıkadılar. Ancak bir ay sonra bir şeyler yapmayı akıllarına getirdiler. Buna da şükür tabii. “Varoş kültürü anlayışı” ile kenti yönetmeye kalkanlar iflas ettiler, ama arkalarında güçlü iktidar var.
Hepinize iyi haftalar dilerim..