Yine 8 Mart, yine Dünya Kadınlar Günü, yine bol laf, yine bol söylem, yine kadın, kadın olma zorlukları, cinsel kimliğinin yüklediği güçlükler, uğranılan şiddet ve yine bol bol nutuk atacağız.
Kadınlar Günü denince bende…
Eğer bir yerde bir olgu, gün olarak kutlanıyorsa, kutlanan şeyin mutlaka hakkı yeniyordur şeklinde bir kanaat oluşuyor nedense.
Kadınlar gününün tarihçesine girip, nereden yola çıkılıp hangi mesafeler kat edilerek bu günkü halini aldığına yönelik bir sürü bilgiyi de es geçiyorum.
Sadece şunu sormak istiyorum.
Neden kadınlar günü var, neden böyle bir günün kutlanmasına ihtiyaç duyuluyor?
Kadınların söz sahibi olmaları noktasında böyle bir güne yüklenen anlamlar neler?
Neden biliyor musunuz?
Çünkü yılın geriye kalan bölümlerinin tamamı, erkeklere aitte ondan.
Toplumsal rol kalıpları içerisinde; eş olarak kadın, anne olarak kadın, çalışan birey olarak kadın gibi, birçok rolleri aynı anda yerine getirmek zorunda olan, kadın...
Sosyal, ekonomik ve siyasal yapının içinde de var olup, sürekli çabalamak zorunda olan kadın.
Evde önce eşini, sonra çocuğunu, daha sonrada çevresini memnun etmekle yükümlü olan kadın, arta kalan olası zamanında, kendini mutlu edebilecek gayretleri de sergilemesi gereken kadın.
Çünkü geçmişinden geleceğine kadar geçen sürecin bütününde yapacağı roller gerek bilinçaltı gerekse de hayatın basamaklarında, zaten dayatılmış ve uygulatılmış.
Çocukluğumuzu süsleyen hikayede geçen Pamuk Prenses bile, yedi cücelerin evine girdiğinde, önce evi silip süpürüp temizlemiş, sonrada kötü cadı tarafından uyutulduğunda yine beyaz atlı prensini beklemeye koyulmamış mı?.
Biz bu masalı dinlerken hep iyiliğin galip geleceği mesajını algılarken, esasında bilinçaltımıza da iki şey dayatılmış.
Birincisi, prenses bile olsan ev işleri sana ait, ikincisi de beyaz atlı olsa da olmasa da, onu uyandıracak kocayı kendi yaşamı içerisinde bekleyecek olması.
Masalların yüzlerce yıllık geçmişinden bu yana süregelen bu düşüncelerin genetik kodlarımıza işlenmemesi de zaten mümkün değil. Böylesine genetik kodlarımıza işleyen ve günlük yaşamımızın her alanına giren kadınlarımızın, hem dünyada hem de ülkemizdeki durumları, tabi ki kendi evrimsel sürecini de göz ardı edemeyecek.
Esas olarak, insan olmanın farklı iki cinsini temsil eden kadınla erkeğin, iki ayrı cins olarak değil, birbirini tamamlayan temel unsurlar olduklarını kabul etmeleri, bu kabulle hayatı kavradıkları bir çağda yaşadığımız gerçeğini görme zamanımızın geldiğini de unutmayalım.
Kadınla ilgili çok şeyin yazılıp çizileceği bu günlerde inanın ki yazı yazmayı, konuşmayı çok anlamlı bulmuyorum.
Nihayetinde insan olmanın durumlarıyla karşı karşıya olduğumuz gerçeği hepimizce malum.
Yine de kadınlar gününü kutlamadan geçmeyeyim bir erkek olarak.
 Her ne kadar 8 Mart onların günüyse, geriye kalan 364 gün biz erkeklerin ve o günlerde de nutuk atacağımız kadınlar gününe kadar istediğimiz şekilde, yine bu toplumun biz erkeklere sağladığı ayrıcalıkları kullanmanın rahatlığıyla, ben de bu satırları karalayayım.
Erkeklik bende kalsın diyerekten…
   
Dünya Kadınlar Gününün; kadın haklarını savunan, kollayıp geliştirmeye çalışan bir gün olmaktan çıkacağı ve kutlanmasına gerek duyulmayacağı zamanların bir an önce gelmesi dileklerimle, tüm insanlığın kadınlar gününü kutlayayım...