Tarih boyunca Egemenler; yoksul halkın cehaletinden nemalandıkları için sosyalistleri halka din düşmanı, kapitalistleri din dostu, demokratları özgürlükçü, muhafazakarları da dindar olarak tanıtmışlardır. Her bakış ta yanıltıcı alan vardır.

 

Herkesin doğrusu,  kabulü kendinedir. Önemli olan, yoksul insanların, sahtekarlar tarafından ideolojileri ve din yoluyla uyutulmasına ve sömürülmesine karşı olmaktır.

 

Materyalist düşüncenin; din dışı olarak, varlığı, evreni maddeyle açıklamasına paralel, yaratıcı varlığı tanımayan ateist akımda sistemli yapıya dönüşür.

 

Din dışı akımlar; akılcı ya da pozitivist düşüncelerle, insan ve varlıklarla ilgili bilinenler ve bilinmezlikler konusunda çözüm arayışlarına yönelir.

 

Din’i akımlar ise; Asyalı din’ler ve Ortadoğu odaklı din’ler olmak üzere iki ana yapıdadır.

 

Ortadoğu odaklı din’lerden İbrahim-i din’in 4000 yıl öncesinin, Museviliğin 3300 yıl öncesinin, Hıristiyanlığın 2015 yıl öncesinin, İslamiyet’in 1342 yıl öncesinin düşünce ve yaşamına kilitlenmesi, insanın gelişme değişme dinamiğini din dışı yollara yöneltme nedeni olmuştur.

 

Museviler herşeyi Hz. Musa ve Tevrat odaklı, Hıristiyanlar Hz.İsa ve İncil odaklı, Müslümanlar da Kur’an ve Hz. Muhammed odaklı açıklamaya kilitlenmelerine rağmen,  bunları savunanlar gerçekte ne Tevrat, ne İncil ne de Kur’an hükümlerinin vermek istediği mesajı geliştirememişlerdir. Geliştirmek isteyenler de suçlanmışlardır.

 

Musevi ve Hıristiyan alimler; ilahi buyrukları dünyevileştirerek ilahi mesajın anlamını bozmuşlardır.

Müslüman alimler de; Kur’an ve Hz. Muhammed’le verilen ilahi mesajı tersyüz etmişler, ilahi buyruklarla verilen mesajın anlamını yitirdiği dünyevileşme sürecine girmiştir.

 

Müslümanlar; Kur’an ve Hz. Muhammedi, ilk dönem düşünce zenginliği ile insanlığın gelişme, değişme ve dönüşme dinamiğine uygun yorumlarla zenginleştirirken, son 800 yıldır hiçbir düşünce gelişimi ortaya koyamamışlar, İslam alimlerinin görüş, düşünüş ve yorumlarıyla İslam’ı yaşamaya, varlığı, olayları yorumlamaya devam etmişlerdir.

 

Yani bugün, Museviler Hz. Musa’nın, Hıristiyanlar Hz. İsa’nın,  Müslümanlar Hz. Muhammed’in elçi olarak verdiği ilahi buyruklara göre düşünmemekte yaşamamaktadır.

 

Dünya’nın diğer yarısı ise Budizm’in, Konfüçyüzm’in, Hinduizm’in, Sihizm’in, Brahmanizm’in binlerce yıl öncesinin mesajlarıyla yaşamaya, varlığı bilinmezlikleri yorumlamaya devam ediyorlar. Dogmalarla düşünme, bu kesimde de devam ediyor.

 

Bugün; her şeyin Big Bang’de ayarlandığını söyleyerek Günah kavramına, hurafelere, kilitlenen, gelişim dinamiğine akla bilime ters bir dinciler gerçeği ile karşı karşıyayız.

 

Kapitalizm; din’leri istismar ederek halk yığınlarını sürüleştirme aracı olarak kullanırken, kapitalizm karşıtı ideolojik akım ve sistem olarak sosyalizm, emekçi ideolojiyi savunur.

 

Ateizm; bazı insanları, Marks ve Engels’e yaklaştırmıştır. Elbette onlar, haham, papaz, imam değildir ama önerdikleri ile kendileri de bir nevi karşı çıktıkları gibi konumdadırlar.

 

Sol’un refleksleri/tepkileri; genellikle kapitalizme ve kapitalizmin ahlakına dönüktür.

 

Daha adil, daha özgür ve barışçı bir ortam oluşturmak için mücadele verecek bir düşünce akımına, insanlığın ihtiyacı vardır. İnsan dünya evren odaklı bir düşünce sistemi olmalıdır.

 

Akıl, bilim ve ilahi buyruk; insanlığın vicdanıdır.

İnsanın; insan, toplum, çevre, doğa, evren kaygıları var ise, her bilinçli insan, dürüst ve duyarlı bir entelektüel ise, halkın yanında yer alması ve sosyal adaleti araması gerekir.

 

İnsan’ın; metafizik ummanlarda boğulmadan, farklılıkları kabul eden, insanca ve hakça,  adalet ve hoşgörü odaklı anlayışta olması gerekir. Bunda karamsarlık, umutsuzluk yoktur.

 

Bu kapı; insanlığın bunalıma, sapkınlığa düştüğü, ilahi buyrukların terSyüz edildiği her dönemde varolan ve yine varolacak özellikler taşıyan uyarıcıların açıkladığı, yaratılış ve varolma yasalarının gerektirdiği şekilde düşünmek, yaşamak ve mutlu olmak kapısıdır.

 

Günün Sözü: Adaleti,  paylaşımı esas almayan her düşünce ve sistem, insanın felaketidir.