Sarayın “Başkanlık” dayatmasına karşılık, örgütün partisi, “Seni başkan yaptırmayacağız” sloganıyla meydanlara indi.
Saray, “400 vekil verin anayasayı değiştirelim” sözleriyle iktidara oy devşirmeye çalıştıkça, örgütün partisi aynı sözlerle cevap vermeye devam etti; “Seni başkan yaptırmayacağız!”
Yakın zamana kadar, İmralı, Kandil ziyaretleri, yayınlanan yol haritaları, âkil adamların Anadolu seferberliği, Kürtçe’nin âdeta ikinci resmi dil gibi kullanımı, Dolmabahçe mutabakatı, silah bırakma çağrıları derken, sona gelindiği düşünülen çözüm süreci ne oldu da birden bire kesintiye uğradı?
Dün, “Kürt sorunu benim sorunumdur” diyen, dönemin başbakanı, bugünün Cumhurbaşkanı, neden “Kürt sorunu yoktur” sözleriyle çark etti?!
Örgüt partisi ile iktidar ve saray arasında giderek artan dozda atışmalara ve sataşmalara ne ya da neler sebep olmuştu?
Seçim günü yaklaştıkça vatandaşın kafası iyiden iyiye karıştı.
Örgütün partisi ve eş başkanı medyada öyle bir parlatıldı ki, Bağdat Caddesi’nde arz-ı endam eden modern hanımlar,” Ay çok yakışıklı, bu sefer oyumuzu o’na mı versek acaba?” demeye başladılar. Sazına, sözüne, türkülerine kulak kesilenler, yolsuzluk ve saray üzerinden sataşmalara alkış tutanlar, örgüt bağlantılı bir parti olduğunu ve ellerine binlerce insanın kanının bulaştığını unuttular. Hadi geçmişi bir yana bırakalım, sonuçta barış ve kardeşlik vurgusu her türlü kötülüğün üstündedir. Ülke olarak temiz bir sayfa açmaya kısaca huzura ihtiyacımız bulunmaktadır. Ancak ortada dönen oyunun da farkında olmak gerekmez mi?
“Seni başkan yaptırmayacağız” sloganıyla ortaya çıkanlar, Anayasa değişikliği yapılmadan, Oslo’da taahhüt edildiği iddia edilen “Ortak Vatan” ‘a nasıl kavuşacaklar?
“Başkanlık” sistemi ve buna bağlı olarak Türkiye’nin eyalet sistemi ile yönetimi gerçekleştirilmeden, Güneydoğu’ya özerklik verilebilecek mi?
“Örgüt silah bıraksın, dağdakiler insin siyaset yapsın” diyenler, örgütün Türkiye’den toprak koparmadan bu çağrılara olumlu cevap vereceğini mi zannediyorlar?
Örgütün meclisteki partisinin, sazlı-sözlü- türkülü çağrıları samimi ve inandırıcı mı?
Salt siyaset yapmaya razı olacaklardı da neden bunca kanın akmasına sebep oldular? Neden hâlâ silah bırakmıyorlar?
ABD eliyle Irak ve Suriye’de oluşturulan Kürt bölgeleri ile dört yapraklı yoncanın ikisi tamamlandı sayılır. Türkiye’deki yaprağın eklenmesi an meselesi iken, özerklik+federasyon= “Büyük Kürdistan” hayallerinden neden vazgeçsinler? Hem vazgeçseler bile, ağabey ABD buna izin verir mi? Ortadoğu’daki planlarının suya düşmesine seyirci kalır mı?
İktidar ve saray, terör örgütünün bugüne kadar kazandıklarıyla yetineceğini, Türk bayrağının altında yaşamayı kabul edeceğini mi zannediyor?
Peki, vatandaş olarak bizler, bu kadar yol alınmışken, örgütün partisi böylesine güçlendirilmişken, iktidarın ve sarayın, Oslo ve Dolmabahçe mutabakatlarını yok sayarak, sürece son vereceklerine ihtimal verebilir miyiz?
Elbette hayır!
Bugün oynanan kavgalı tiyatro, sahneye konulan büyük planın bir parçasıdır!
Ortada gerçek bir kavga yoktur!
İktidar, saray ve örgüt partisi birbirlerine sataşarak, kavgalı bir görünüm vererek, birbirlerini mağdur duruma düşürerek, saf vatandaştan oy devşirmeye çalışmaktadırlar. İktidar partisi ile örgüt partisi tam bir mutabakat halinde birbirlerini tamamlamaktadırlar. Birisi Anayasa’yı değiştirip, başkanlık sistemini getirme, diğeri ise bu sayede özerklik elde etme peşindedirler.
Kısaca amaçları birbirleriyle uyuşmaktadır. Olası bir koalisyonda ise Anayasa’yı değiştirecek çoğunluğa ulaştıkları için, birbirlerine stepne olacaklardır.
Örgüt partisinin, barajı aşması için ekranlarda parlatılmasının nedeni tam da budur!
Örgütün partisinin, Türkiye partisi olma iddiaları samimi değildir!
Hedef; Anayasa’nın değiştirilemez ilk üç maddesinden kurtulmaktır!
Kurtların dansını seyrederek kendimizden geçmeyelim.
Sandığa giderken tüm bu olayları düşünelim…
Ülkemizin geleceği bizim bir tek oyumuza bağlıdır. Bu gerçeği aklımızdan çıkartmayalım.
7 Haziran seçimleri ülkemiz ve milletimiz için hayırlı ve uğurlu olsun!
Tülay Hergünlü
İstanbul, 3 Haziran 2015