Şair Yazar Mehmet BAŞ yazdı

Yazıya ilk önce türkülerimizin coğrafyası ismini vermek istedim fakat türkülerimizin misak-ı millisi demenin daha çok yakışacağını düşünerek bu ismi verdim. Çünkü misak-ı milli elimizden zorla alınan toprakları geri almak için ortaya konmuş büyük bir yemindir. Bu yemin sadece topraklarımız için değil türkülerimiz içinde geçerlidir.

Türküler bir milletin kelimelerden kurduğu sarsılmaz bir kaledir. Ortak duygu ve düşünce havuzunda biriken milli duygular türkülerle ifade bulur. Aziz milletimiz türkülerle konuşur türkülerle susar, acısını ve sevincini türkülerle anlatır.  Türküler dilimizin eline yakılmış bir kına, dilimizin gözüne çekilmiş bir sürmedir.

Bir milletin türkülerine giren yerler onun kendine ait hissettiği vatanı olarak gördüğü yerlerdir. Bizim türkülerimizin sınırları Bosna’dan Buhara’ya kadar aralıksız bir hat çizer. Kerkük” ün Musul’un sancısını biz türkülerimizde dinleriz. Tebriz bir kuş olur havalanır türkülerimizde. Serhat türkülerimiz bizi sınırlarını kılıçla çizdiğimiz haritalara götürür. O haritalar bugün elimizden çıkmış kayıp vatanların acısıyla doludur.

“Cezayir’in harmanları savrulur

Savrulur da sol yanına devrilir

Sarı buğday samanından ayrılır

Sokakları mermer taşlı

Güzelleri hilal kaşlı Cezayir” diyerek kollarımızı açmamız niyedir.

“Bitti m'ola Şam ilinin hurması

Gitti m'ola ala gözün sürmesi

Bağdat'ın Basra'nın telli turnası

Turna yardan haber geldi eylenme” derken şimdi bizim olmayan vatan parçalarından bahsettiğimizi kimse unutmasın.

“Vardar ovası, Vardar ovası

Kazanamadım sıla parası” türküsünde ki Vardar Ovası daha düne kadar bizim ovamızdı ve türkülerimizin bir parçasıydı.

Ya şu türküde anlatılan yerler şimdi kimin elindedir;

Ne hoş imiş Kalkandelen ovası

(Ah) perişan olmuş bülbüllerin yuvası (hey a canım)

Çıkabilsem Şar Dağı’nın başına

(Ah) alabilsem nazlı da yari karşıma (hey a canım)

Peki Kırcaali bugün bize ne söyler;

“Kırcali'yle Arda arası

Saat sekiz sırası (Yusuf'um saat sekiz sırası)

Ardalılar ağlıyor (Yusuf'um)

Yoktur çaresi”

“Çıktım Belgrat’ın düzüne

Çizmemi çektim dizime

Açan baktım düşman geldi

Niğde 7. Kitap Fuarı kapılarını açtı Niğde 7. Kitap Fuarı kapılarını açtı

Ben ölümü aldım göze” diye atalarımızın adına türküler bestelediği ve düzlerinde özgürce gezdiği Belgrat şimdi nerdedir.

Vatanlarından zorla koparılan Rumeli Türkleri rüyalarında kim bilir kaç kere görmüştür Tuna’yı. Şimdi akından akına koşan akıncıların ruhu dolaşır kıyılarında

“Ben bir göçmen kızı gördüm Tuna boyunda

Elinde bir besli kuzu hem kucağında” göçmen kızlarının aşkı sinesine düşen o delikanlılar şimdi nerededirler…

“Leymosun’un yolları

Daracık sokakları

Dalgalı deniz gibi

O güzelin saçları” diye adına türküler dizdiğimiz Limasol şimdi Rumların yurdu olmuştur.

Drama köprüsü dardır geçilmez derken, bugün Drama” ya gitmek için kaç pasaport kaç vize almamız gerektiğini biliyor muyuz? Dün vizesiz pasaportsuz gittiğimiz vatan parçalarına bugün vize ile bile gidemeyecek haldeyiz.

“Revanda bir kuyu var

İçinde zem zem suyu var

Her güzelin bir huyu var

Yar seni seven değilim

Değilem değilem yar seni seven değilem

Menim gözüm ceylanımda başka yar alan değilem”

Türküsünde geçen Revan bugün Ermenistan’ın başkenti olan Erivan şehrinin ta kendisidir. Batı Azerbaycan’ın bu en önemli ili yüz yılda zorla elimizden alınarak Ermenileştirilmiştir.

“Ah o yemendir gülü çemendir

Giden gelmiyor acep nedendir” diye ağıtlar yaktığımız Yemen daha düne kadar bizim toprağımızdı.

“Halep'in yolları dardır geçilmez

Soğuktur suları bir tas içilmez

Anadan geçilir (babadan geçilir) yardan geçilmez

Sen küçüksün yarim senin de kahrın çekilmez.” diye türküler yaktığımız Halep daha düne kadar bizim bir parçamızken bugün sınırlarımızın dışında bir yer haline gelmiştir.

Ben giderim Batum’a derken o dönemde Batum’un bizim olduğunu kimse unutmasın. Sivastopol önünde yatan gemileri, Tuna nehrini, Estergon kalesini kimse unutmasın.

Türkülerimizde geçen coğrafyalar bizim öz yurdumuzun birer parçasıydı. Zorla ve ihanetle elimizden alınan bu vatan parçaları öksüz ve hazin hallerine kim bilir kaç göz yaşı döktü. 

Gümülcine, Selanik, Kırcaali, Üsküp bağrında sakladığı Türk akıncılarının ruhunu kim bilir hangi türkünün notalarında havalandırıyor.

Gidilmesi zor ülkelerin gidilmesi zor yerlerinde bir ülkünün heyecanıyla at sürüp canını orada bırakan aziz atalarımızın bize mirası olan türkülerimizi sakın kimse küçük görmesin. Türküler bizim vizesiz pasaportsuz her yerde geçen kimliğimizdir. Türkülerimiz kayıp vatanımızın misak-ı millisidir.

Mehmet BAŞ

Editör: TE Bilişim