Dünya yeniden şekilleniyor.
İdeolojiler yıkılıyor.
Sistemler değişiyor.
Dünya’da sınırlar kalkıyor.
Egemenlik sınıf değiştiriyor.
Globalleşme/küreselleşme rüzgarları esmeye devam ediyor.
 
Birçok etkili ülke, uluslar arası ilişkiler ve güvenlik alanında; yüzyıl boyunca önemli değişimlere yol açacak kararlar alınıyor ve uygulanıyor
 
Bu kaotik süreçte;
Ülke yönetimi nelere odaklanmıştır?
İstihbarat ve güvenlik birimleri nelere odaklanmıştır?
Siyasi partiler, dernekler, vakıflar, medya, iş dünyası, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, meslek kuruluşları nelere odaklanmıştır?
 
Kendilerini yenilemeyen devlet ve milletler tarih maratonunda yarışı kaybeder.
Milli çıkarları korumayan, korumakta acziyete düşenler; meşruiyetlerini kaybeder.
 
Güçlü ekonomi, tutarlı dış politika ve caydırıcı askeri güç; üç önemli ayaktır. Caydırıcı istihbari güç bunları destekler.
 
Stratejik planlamalar; ciddi gerçekçi olmadığı için sürekli revize ediliyor.
Güvenlik zafiyeti, karar vericilerin stratejik tercih şaşkınlığından kaynaklanmaktadır.
 
Kamuoyu yanlış yolda yanıltılmaktadır.
Her kurumun kendini yenilemesi gerekir.
Aktif politika izlenmesi gerekir.
Türkiye’deki kişi ve kurumlar, stratejik aktör pozisyonu almalıdır. Başta TSK olmak üzere MİT ve Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı gibi kurumlar gizli işler değil dış politikaya hakim dünyadaki gelişmeleri takip eden analiz yapan kurumlar olarak halka güven vermelidir.
 
Diğer ülkelerdeki finans kuruluşları ve holdingler; ülkenin bağımsızlığı ile birlikte iç ve dış tehdit analizlerini ulusal duruşla sergilerken, Türkiye’deki çok ulusların stepnesi haline gelen özel sektör kuruluşları, çıkarlarını ülke çıkarlarının üzerinde görmeye devam ediyor.
 
Yandaş aydınlar ve medya; en önemli tehdit olarak iktidar karşıtlığı gibi konuları gündemde tutarken, toplum çözülmekte, devletin etkin güç kullanımı önemli zafiyet göstermekte, toplum yararına karar alma refleksi kırılmaktadır.
 
Devletin temel kurumları arasındaki gerginlik, güvensizlik belli çevrelerce teşvik edilmektedir.
 
Bağımsızlık savaşı yürüten meclis suskun.
Medya şaşkın.
İşadamı küresel sermaye sözcüsü, aydınlar suskun.
Ülkeyi bu duruma getirenler ise ahkam kesmeye devam ediyor.
 
Halk kime destek vereceğini düşünüyor. Milletvekilleri; genel başkanın ve parti yetkililerin kararlarına el kaldırmaktan başka bir görevi olduğunun olacağının farkında değil. Kendi iradesi değil kendini aday yapan iradenin iradesine uyma yükümlülüğü içinde hareket ediyor. Ama çok konuşuyorlar, vaatlerde bulunuyorlar.
 
Bir kısmı zehir kusarken, bir kısmı toplumu ayrıştırmak için elinden geleni yapıyor. Büyük bir hınç, kin, öfke ve nefret dalgası topluma şırınga ediliyor.
 
Ülkenin dağ gibi sorunları tartışılmıyor. Oyun içinde siyaset oyunu oynanıyor.
Aydınların suskunluğa büründüğü, konuşmaktan çekindiği, korku ortamında, topluma güveni kim nasıl ne şekilde verecek?
Düşünülmesi gereken temel konu budur.
 
Unutulmamalıdır ki; karamsarlık bulutları ortamında bile Türk Milleti duyarlı zinde yetişmiş, birikimli, donanımlı evlatları ile çıkış yolu bulmuştur, bulacaktır.
 
GÜNÜN SÖZÜ: Korkuyu etkisizleştiren temel gerçeklik, cesaretle bezenmiş bilgidir.