Bugün 2 Aralık. 2 Aralık Türkçülük akımının önde gelen siyaset adamı ve yazar Yusuf Akçura’nın(1879 – 11 Mart 1935) doğum günüyken, Vatan ve Hürriyet şairi Namık Kemal’in de ölüm yıl dönümü( 21 Aralık 1840- 1888)
 
            1923 29 Ekim’inde taçlanan Türk Devriminin temellerine ilk harçları atan bu iki Türk Büyüğümüzü saygıyla anıyoruz.
 
Vatan ve hürriyet şairi, Türk milliyetçilerinin öncülerinden Namık Kemal ile Türk Ocağı’nın kurucularından Yusuf Akçura’yı, TC ibaresinin tabelalardan çıkarıldığı, andımızın kaldırıldığı, geri dönmemek üzere cepheye giden atalarımızın bize miras bıraktığı toprakların Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında parçalanmaya çalışıldığı günümüzde, yokluklarını derinden hissederek anıyoruz.
 
Buna karşın, eserleri, düşünce ve eylemleriyle Türk Devriminin tarih sahnesine çıkmasına ve mazlum milletlere örnek olmasına ön ayak olan aydınlarımızın bize bıraktığı mirasa elbirliğiyle sahip çıktığımız günleri de yaşıyoruz.
 
En son geçtiğimiz 10 Kasım günü, 1. ve 2. Meşrutiyet devrimlerini, Namık Kemal ve Tevfik Fikret gibi Türk önderlerinin ideallerini ve Türk Milletinin ihtiyaçlarına en uygun idari yapılanışı cumhuriyet yönetimine yükselten Mustafa Kemal Atatürk’ün huzurunda, bir milyon kişi olup kenetlendik ve saygı duruşunda bulunduk. Mehmet Akif Ersoy’un yazdığı İstiklal Marşı’nı coşkuyla ve yüksek sesle, dünyaya dinletircesine okuduk.
 
            Türk Tarih Kurumunun kurucu önderlerinden, Mustafa Kemal Atatürk’ün çalışma arkadaşı ve Türk Kültürünün oluşmasında önemli katkıları olan Akçura’nın, 27 Haziran 1925’te “ Çağdaş Türk Devleti ve Aydınlara Düşen Vazife” adlı konferansta söylediği “ Efendiler, tarih, bize naklettiği bütün inkılâpların, belirli gayelere ulaşma azminde bulunan şuurlu bir azınlığın metin, fedakar ve icabında şiddetli faaliyet ve hareketleriyle gerçekleştiğini gösterir ”* sözlerini kitapta yazdığı sayfalardan bilince çıkararak önümüze koyuyoruz. Çünkü biliyoruz ki, “…Milli hâkimiyetin, cumhuriyet idaresinin tarih sahnesine çıkışları, hiçbir toplumda, bütün cemiyet fertlerinin her türlü hürriyetlerden eşit olarak ve tamamen istifade edebilmeleri sayesinde meydana gelmiş değildir.” (a.g.e.)
 
            Türk milliyetçiliğinin ayaklar altına alındığı, “artık ulusçuluk mulusçuluk yok ” dendiği bir süreçte “ Türkçülük fikrinin temelinin, Türk Milletinin, Avrupa’ya karşı diğer unsurlara ve milletlere iktisaden mağlup olmayan hür ve bağımsız bir millet halinde teşkilatlanabilmesi arzu ve ihtiyacı ” (5 Aralık 1922 Bursa Türk Ocağı) olduğunu yaşayarak görüyoruz.
 
Tek başına gazete çıkaran,  meşruti bir yönetim için gizlice dernek kuran, Diyojen adlı mizah dergisinde imzasız fıkralar yazan, yönetime olan eleştirileri nedeniyle yurt dışına sürülen, Midilli’deki görevi esnasında ilkokullar açarak Türk toplumunun hayat seviyesini yükselten vatan ve Hürriyet şairi Namık Kemal’in
“ Felek her türlü esbab-ı cefasın toplasın gelsin
   Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten ” mısralarını, “Türk ırkı diye bir ırk yok” diyenlere inat, korkmadan söyleyip hürriyete doğru yürüyoruz.
 
 Ecdadımızı tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendimizde kuvvet buluyor, Namık Kemal’in
“ Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini
Yok imiş kurtaracak bahtı kara maderini ” dizelerine karşı
 
“ Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini
Bulunur elbet kurtaracak bahtı kara maderini ” diyerek Atatürk’te birleşiyoruz.
 
 
* Aydınlara Düşen Vazife, Yusuf Akçura, Derleyen Mehmet Ulusoy, Kaynak Yayınları,1.  Basım Kasım 2012