Kürt halkının irade beyanı olan Newroz bu yıl diğer yıllardan farklı olarak Öcalan'ın mesajına odaklandı. Daha doğru bir anlatımla Newroz'un mesajı Öcalan'ın mektubuna sıkıştırıldı. Fakat alanın göz kamaştıran ihtişamı bu çerçevenin içine sığmadı.
Okunan mektuba verilen olumlu tepkilerden alaşılacağı üzere “silahların bırakılması ve siyaset dilinin kullanılacak olmsası,yurt dışına çıkarken “operasyon” yapılmayacağı tahaüdü vb. söylemlerle karşılık bulması ülkemiz egemenleri ve onları temsil eden siyasilerin 21.yüzyılın ilk çeğreğindeki uluslar arası sermayenin taleplerine uygun “sürdürülebilir” (siz sömürülebilir olarak okuyun) kalkınma proğramlarının ülkemize ve bölge emekçi halklarına dayatmasını gözlemliyorum.
Aslında Sayın Başbakanımızın “Öcalan'ın ifadeleri ne denli karşılık bulacak? Onu görmek isteriz. Uygulamaya geçtiği anda Türkiye ve bölgede hava değişecektir. Silahlar bırakılmalıdır.” vurgusu gözlemimi doğrular niteliktedir. Mektup “Kapitalist moderniteye dayalı son yüzyılın baskı, imha ve asimilasyon politikaları; halkı bağlamayan dar bir seçkinci iktidar elitinin, tüm tarihi ve de kardeşlik hukukunu inkar eden çabalarını ifade etmektedir.” tespiti yaparken bunu yüzünü ileriye değil, geriye dönerek aşma hayalleri aşılıyor.
“Bugün kadim Anadolu'yu Türkiye olarak yaşayan Türk halkı bilmeli ki Kürtlerle bin yıla yakın İslam bayrağı altındaki ortak yaşamları kardeşlik ve dayanışma hukukuna dayanmaktadır.” diyebiliyor.
“Bugün kadim Anadolu'yu Türkiye olarak yaşayan Türk halkı bilmeli ki Kürtlerle bin yıla yakın İslam bayrağı altındaki ortak yaşamları kardeşlik ve dayanışma hukukuna dayanmaktadır.” diyebiliyor.
Öcalan “yeni model arayışı” olarak tanımladığı bu postmodern anlayışı herkese mavi boncuk dağıtarak gündeme taşıyor. “Misak-ı milli çerçevesinde” Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş yıllarına atıfda bulunarak ogün olamadık bari bugün bölgesel güç olalım dercesine Türk ve Kürt Halkının birliğinden ve beraberliğinden örnekler veriyor.
Ulusal Kurtuluş mücadelesinin beslendiği küçük burjuva devrimciliği idelojisinin doğası gereği işçi ve emekçi yığınlarına dayanmayan halk hareketlerinin sosyalizm perpektifinden süreç içerisinde kopuşlarına yabancı değiliz. Soyolojik vaka oılarak ulusal kurtuluşçuluk işçi sınıfı ve onun idelojisinden koptuğu sürece varacağı durak postmoderniz durağıdır. İşçi sınıfı ve bir bütün olarak emekçi halk yığınlarını gerçek kurtuluşa götürecek olan emek eksenli mücadele yol ve yöntemlerinden geçmektedir.
2013 Nevroz’unun mesajı “mektubun” çizdiği çerçevenin ötesine geçen bir birikimi ve mücadele kararlılığını yansıttığı görülmelidir. On yıllardır süre gelen “düşük yoğunluklu savaş”ortamlarında hızla politikleşmiş ve örgütlü bir güç haline gelerek sürecin binbir halini yaşamış heryaştan 1.5 milyonu aşan insan, kendilerine has renkleriiyle gövde gösterisi yapıyor, her yaştan gençler resmiyetin dışına çıkan mesajlarını çektikleri kardeşlik halaylarla çok net bir biçimde veriyordu.
Yaşamın tüm acı badirelerinden geçmiş böylesi büyüklükteki kalabalıkların coşku ve sevinçle “barış”ı talep etmeleri,kırmadan dökmeden demokratik taleplerini ve tepklerini göstermeleri gerçekten görülmeye değerdi.Dünya ölçeğinde genel akım medya bu sefer görmezden gelmeyerek canlı yayınlarla muhteşem kalabalığın coşkusunu dünya insanlığına taşımaya aracı oldu.
Ülkemiz siyasetçilerini barış sürecine getiren tek faktör elbette Kürt Halkının verdiği kimlik mücadelesi değil, barış noktasına gelişte emperyalist hegemonya çatışmasının ortaya çıkardığı bölgesel dengenin belirlediği etkenleri görmeden okuma yapar isek bu yanlı ve eksik bir okuma olur.
Evet, bu etkenlerin başına, küresel ve bölgesel düzeyde yaşananların ülkemizin başta “güvenlik” olmak üzere diğer pekçok parametresini değiştirmek zorunda bırakmış olmasını yazmak gerekir. İran-Suriye-Irak çemberinde emperyalist kamplar ekseninde yaşanan kaos ve belirsizlik durumu ülkemizin “güvenlik” korkularını da derinleştiriyor. Bu kaos içinde tercih edilebilecek en doğru yol “istikrar” sağlamaktır. Bu istikrarı bozan ve artık bölgesel bir karakter kazanan “KürtMeslesinin” entegre yöntemlerle sistem içine alıma çabası, barış sürecine varılmasında en belirleyici etkenlerin başında gelmektedir.
Ybu etmel etkenin yanı sıra emperyalist kapitalizmin yapısal krizi koşullarında ülkemiz zenginlerinin bölgesel konumunu da kullanarak bir sıçrama yapmak istiyor olmalarınında payı vardır. Bölge pazarına ulaşmak, petrollerden kısmi karlar sağlamak, enerji kaynaklarının taşınma güzergahı olmak, bu konum hem nispeten istikrarı, hem bölgede en güçlü kapitalist altyapıya sahip bir güç olarak çekim merkezi haline geleceği yeni bir sıçramayla servetlerine servek katacakları bilinciyle içeride ve dışarıda daha fazla “istikrar ve güven” verecek bir güç olmayı kendilerine dayatıyor.
Kürt halkının Ortadoğu’daki varlığını stabilize ederek bu gücün önemli bir bileşeni haline getirmek istiyor. Bu, aynı zamanda dahil olduğu emperyalist blokun da onayladığı bir konsept içinden yürütülmeye çalışılıyor. İmralı’da kurulan masanın ve tarafları masanın başına oturmaya zorlayan etkenlerin tamamını görerek 2013 Nevroz’u verdiği mesajları çok dikkatli okumalıyız.