Kabul etmek gerekir ki uzun yıllar boyunca dünya siyasetinde söz sahibi olmuş isek bunu ordu-millet anlayışına borçluyuz.
Gerçekte de ordusu güçlü olmayan ülkeler başka ülkelerin ya da ittifakların silah gücüne sığınmak zorunda kalmakta, dengeler değişince de ilk karşılarına çıkan gücün güvendikleri devletler olduğunu görmektedir.
Atatürk askeri ve idareci dehasıyla ilk uçak fabrikasının temellerini atarken yaşamak için güçlü bir orduya ihtiyaç olduğunu biliyordu. Öyle ki 1936 yılında başlayan çalışmalar sonunda 2 tane de dünya standartlarında milli uçak havalanmıştır. Ancak 1950 yılında mili uçak çalışmaları durdurulmuştur. Ne kadar acı, ders almak gerekiyor.
Bunda 1949 yılında kurulan Nato’ nun da payı olsa gerek. Nato üyeliğinin askeri açıdan Türkiye için bir kalkan olduğuna inanıldı. Hibe ya da ülke ekonomisini zorlayarak aldığımız teknolojik açıdan geri kalmış silah ve diğer araç gereçler başımıza bela oldu. Bakımları için korkunç paralar harcadık. (Kıbrıs’ ta askerlik yaptığım 1998 yılında bir tatbikat nedeniyle toplanma bölgesine giderken ilk yolda kalan kurtarma aracı olmuştu. O günden bu güne olumlu mesafeler alındı)
Tüm askeri kıyaslamaları ve tehdidi,( yakın geçmişte yönetimimiz altında olan), Yunanistan üzerinden yapmışız. (Öyle ki Türkiye ve Yunanistan’ ın Nato üyeliğine aynı gün kabul edilmiştir) Halbuki bölgemizde yaşanan son olaylarla özellikle Suriye’ deki çatışmalar, Rus uçağının düşürülmesinden sonra yaşananlar asıl tehdidin Yunanistan olmadığını, kıyaslamaların Yunanistan üzerinden yapılmasının aldatmaca olduğunu bir kez daha göstermiştir.
Askerimizin boyundan büyük Kırıkkale piyade tüfeğini kullanırken ne oluyor dememişiz. Yeni bir silah üretme yerine askerimizin eline Amerikan yapımı piyade tüfeğini yapıştırmışlar. Bir piyade tüfeği bile üretmemişiz ya da bu basireti göstermemişiz.
Riskli ve belirsizliklerle dolu bir dönemden geçiyoruz. Siyasi çekişmelerden arınmalıyız. Dünyanın bilinen sömürgeci aktörleri komşu coğrafyamızda ve yeni bir dünya düzeni peşindeler. Bölgeyi tasarlıyorlar ve kendi aralarında rahatlıkla açık ya da gizli anlaşmalar yapabiliyorlar. Türkiye için tehlike çanlarının çalmadığını mı düşünüyoruz? Hiç de öyle değil.
Türkiye savaşmak zorunda kalabilir. En kötü senaryoyu düşünmemiz gerekir. Zira yaşamsal menfaatlerimiz etkileniyor. PKK terör örgütünün yıllarca ayakta kalabilmesini yönetimlerin hata yapmış olduğu varsayımına dayandırmak da meseleleri iç siyaset malzemesinden öte bir yere çekmeyecektir. PKK’ nın taşeron bir örgüt olduğu açıktır. Kimlerin taşeronu olduğu Suriye’ de isim değişikliğiyle PYD’ yi ( PKK ) müttefik hale getiren ülkelerden bellidir. Türkiye bu taşeronlar aracılığı ile zayıf düşürülmek ve bölgedeki karışıklığın bir parçası haline getirilmek istenmektedir.
Bu gerçekler karşısında Türkiye askeri açıdan çok güçlü olmak zorunda bir ülkedir.
Türkiye’ nin artık milli silahlarını üretmeye başlaması son derece sevindiricidir. Bu içerde ve dışarıdaki düşman için elbette kaygı verici olmaktadır.
ASELSAN, TAİ, ROKETSAN, TÜBİTAK, MKEK, TUSAŞ gibi milli şirketler çok önemli işler başarmaktadır. Türkiye kendi savaş gemisini kendi tankını kendi milli savaş uçağını mühimmatları ile birlikte en ileri teknoloji ile imal etmeye başlamıştır.
Hız kesmemeleri gerekir. Onlar hız kesmediği taktir de Türkiye cepheden değil tek mermi atmadan masadan güçlü kalkar.
Ancak bu çalışmaların desteklenmesi gerekir.
Bu bizim ve çocuklarımızın geleceğimiz açısından son derece önemlidir. Milletimiz daha yüz yıl önce büyük acılar yaşamıştır. Aynı acıları yaşamamalıyız. Suriye’ de yaşanan olaylar sonucu ülkemize sığınanların halini hep birlikte seyrediyoruz. Çocuklarımız Suriyeli çocuklar gibi olsun istemeyiz.
Bundan dolayı bugün bir bağış yapacaksak en hayırlı bağışın “ Savunma Sanayimizi güçlendirmeye yönelik bağışlar olduğuna inanıyorum.
Ordumuzun milli silahlarımızla güçlenmesi ezanın susmaması bayrağın inmemesi anlamına gelir.
Devletimizin milli projeleri yürütmede kudretli olduğuna da şüphe yoktur. Bu yönde gösterilen irade önemlidir. Bu gün bu irade vardır. Ancak yapılacak sembolik bağışlar bile savunma sanayimizin güçlenmesi adına çalışan güzel insanların maneviyatını artıracak, dosta düşmana bizim ordu - millet olduğumuzu gösterecektir.
Türkiye’deki yaşayanların sivil toplum kuruluşlarının, meslek kuruluşlarının, sanayicilerin, mahalli idarelerin seçilmiş organlarının, üniversitelerin, diyanet İşleri Başkanlığının ve Türkiye’ deki dini toplulukların başındaki insanların buna kafa yormaları ve milli silahlarımızı üretmeye yönelik iradeye sembolik dahi olsa destek olmaya çalışmaları son derece önemlidir.
Bir üniversite öğrencisinin, bir işçi kardeşimizin, kamu görevlilerimizin, esnafımızın, çiftçimizin yapacağı 1 TL bağış bile yüksek bir manevi hava yaratmaya yeter.