18 Aralık 1933 tarinde Niğde merkez, Ahipaşa Mahallesi Ahi Sokak (Şenol Sokak) 20 numaralı evde doğdu. Babası Birinci Cihan Harbi ve İstiklâl Harbi gazilerinden terzi Bekir oğlu Ahmet Özmel, Annesi Altuncu ailesinden Huriye Özmel’dir. Niğde Dumlupınar İlkokulu (1946), Niğde Ortaokulu (1949), dört yıla yakın İstanbul’daki lise öğrencilik yılları (1949- 23.6.1953), sonra Niğde Lisesi (1955), Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi (1959) mezunu. Bir süre öğretmenlik yaptı. (1962-1967). Genelde serbest avukat olarak çalıştı. İsmail Terzioğlu, İsmail Bekiroğlu ve Mızrap takma adları ile de yazan İsmail ÖZMEL, İLESAM ve Türkiye Yazarlar Birliği üyesidir. 

İlk şiiri 1952 yılında “Türk Sanatı” dergisinde ve Elazığ Uluova (23/24-Haziran/1953) gazetesinde yer aldı. Lise son sınıfa Niğde’ye geldiğinde, Niğde’nin Sesi günlük gazetesinde başyazı yazmaya başladı. (1954-55) Kırk yıla yakın bu gazetede yazdı. Diğer yazı ve şiirleri Şûle, Milli Işık, Boğaziçi, Türk Edebiyatı, Türk Dili, Yesevi, Kayseri Erciyes, Filiz, Kültür ve Sanat dergileri ile Tercüman, Son Havadis, Kayseri Hakimiyet, Bursa Hakimiyet, Hür Anadolu gibi gazetelerde yayımlandı. Ona yakın şiiri bestelendi. Ansiklopedilere maddeler yazdı. 

Arısoy ailesinden Melâhat Hanımla evli ve Dr. Selçuk Özmel ve Mak. Müh. Bekir Serdar Özmel’in babasıdır. 

Yayın hayatına Ocak-Şubat 2006’da başlayan Akpınar isimli, iki ayda bir yayımlanan, kültür, sanat ve edebiyat dergisinin imtiyaz sahibidir. Derginin 23. sayıya ulaşmıştır. 

ESERLERİ: 

ŞİİR: Bir Daha Yaşamak (1969), Zaman Kuşun Kanadında (1984), Çağır Da Geleyim Güzel İstanbul (1986), Her Mevsim Bahar (1995), Türkçenin Rüzgârında (2004), Bütün şiirleri (2006). 

BİYOGRAFİ: Adana Halk Şairi Sadık Çavuş (1996), Dünden Bugüne Niğdeli Şair ve Yazarlar (1. Cilt: 1990, 2. Cilt: 2001) 

DENEME – İNCELEME: Özdeyişler (1970), Türk Musikisi ve Kültürümüz (1988) Dil ve Edebiyat Yazıları (1997), Kültür ve Tarih Sohbetleri (1999), Sihirli Zaman (2006). Bindallı Yazılar (2007), Türk Musikisi ve Kültürümüz (2. Baskı–2007), Niğdeli Şair ve Yazarlar. Üç cilt birada, (İlaveli ikinci baskı). Tekten Matbaası, 2009-Niğde.



MEVLÂNÂ'NIN HUZURUNDA 

İşte geldim büyük rint deva için kapına. 
Ne altın ne de gümüş, şu gönlümü getirdim. 
Anadolu Türküyüm vurgunum bu toprağa 
Ne altın ne de gümüş, şu gönlümü getirdim. 
İsmail ÖZMEL 
(İsmail Özmel. Bütün Şiirler. Salkımsöğüt Yayınları,2006-Ankara, s.234) 

YA HAZRETİ MEVLÂN 

Aşıklara ümitsin, 
Zamanlara nöbetsin 
Ya hazreti Mevlânâ. 

Sinede özlem yardır 
Vuslatın semadadır 
Ya hazreti Mevlânâ 

Cana ruh olur kanat 
Ona mahkum kainat. 
Ya hazreti Mevlânâ 

Gölgeye geldik işte, 
Yol bitecek sevinçte 
Ya hazreti Mevlânâ 

Maverada renk başka 
Gönül düştü bu aşka 
Ya hazreti Mevlânâ 

Sır saklayan geceler, 
Bir esrarı heceler 
Ya hazreti Mevlânâ 

Ruhu kevgirden ele 
Sabah geceyi böle 
Ya hazreti Mevlânâ 

Ölüm gelmeden cana, 
Hu diyelim bir daha 
Ya hazreti Mevlânâ 
İsmail ÖZMEL 
(İsmail Özmel. Bütün Şiirler. Salkımsöğüt Yayınları,2006-Ankara, s.100-101) 

MEVLÂNÂ'YA SESLENİŞ 

Mevlânâ, Mevlânâ anlat Mevlânâ, 
Seven gönüllere kanat Mevlânâ. 

Bir dost selâmıdır nolur kabul et, 
Ya feyzin ver ya sohbete dahil et 
Seven gönüllere bir derman lütfet. 

Mevlânâ, Mevlânâ anlat Mevlânâ, 
Seven gönüllere kanat Mevlânâ. 

Gönül sarhoşları geldi Konya'ya 
Himmet et, nasip ver, tutsun bu maya. 
Semazenler çıksın dostu bulmaya. 

Mevlânâ, Mevlânâ anlat Mevlânâ, 
Seven gönüllere kanat Mevlânâ. 

Dereler coşunca sığmaz kabına 
Bir su gibi aktık geldik kapına, 
Kalpleri şevkinle sardı bu mânâ. 

Mevlânâ, Mevlânâ yol aç Mevlânâ, 
Mahzun gönüllere ilaç Mevlânâ. 
İsmail ÖZMEL 
(İsmail Özmel. Bütün Şiirler. Salkımsöğüt Yayınları,2006-Ankara, s.98-99) 

SOFA 
-1- 

Ahi sokakta bir sofa 
Ezberinde anılar 
Dumanlı dağlar gibi 
Yükseliyor bulutlar. 

Ahi sokakta bir sofa 
Ruhumuzun aynası. 
Derinlerde ney sesi 
Varsa budur manası. 

Nedir şehrin aynası? 
Asmasıyla bir avlu 
Mis kokulu iğdesi 
Desen de eksik oldu. 

Bu sofada yaşanmış 
En güzel yaşantılar. 
Elde köpüklü kahve 
Bugün bizde komşular. 

-2- 

Göğe çıkan yapılar 
Varacak sanki aya 
Bir gece kalsın mimar 
Avlulu bir sofada. 

Masalla büyür çocuk 
Masal büyür hayalle 
Rüyasız mekânlara 
Teselli var sofada. 

Anılarla hayaller 
El ister tutunmaya 
Rüya görsün mimarlar 
Mükellef bir sofada. 

İSMAİL ÖZMEL 
07.04.2008 


HACILAR SOKAĞI 

Yıllar sonra uğradım Hacılar sokağına 
Ağaçlar kurumuş duvar perişan. 
Kırık hezen dayamış elini şakağına 
Toprak ağlamaklı, rüzgâr perişan. 

Ne kadar uzakta kaldıysa yıllar 
İçimde oraya akan bir su var. 
Güreş yaptığımız yeşil çayırlar 
Pınara varmayan yollar perişan. 

Hangi duygularla çıktım bu yola 
Pişmiş mi sahandaki yumurta? 
Seladın teyze ile komşu Mustafa 
Susuzluktan yanan arklar perişan. 

Felekten bir gün çalayım dedim 
Komşularla dostları bulayım dedim 
Yıllar ötesinden türkü söyledim 
Mızrap hasretinde teller perişan. 
20.04.2008 
İsmail ÖZMEL 


ÇAĞIR DA GELEYİM GÜZEL İSTANBUL 

Çağır da geleyim güzel İstanbul 
Bu sevdaya yetmez bir aşkın dili. 
Bir akşam misafir kalmak mı kabul, 
Yaksın fener gibi gökler kandili. 

Çağır da geleyim güzel İstanbul. 
Her köşen bin âşık, her taşın sanat. 
Kubbeler semada, minare kanat 
Gönül ikliminde senin saltanat. 

Göz kırp da geleyim güzel İstanbul 
Uhrevi âleme açılan kapı. 
Ulu minareler göklere direk, 
Kubbeler altında çırpınan yürek. 
Büyüye kapılmış taşı toprağı, 
Rahmete susamış şehit ruhları 
Ruhlar, tesbih eder hep uluları. 

Yücelerde Ulubatlı Hasan’lar, 
O kadar aydınlık o kadar bizden. 
Naralardan yankılanır ufuklar, 
Kalyonlar kuş gibi geçer denizden. 

Türk’e hazinedir yaşanan tarih, 
Mefahiri söylet hatıralara. 
Müjdelendiğini bilerek Fatih, 
Dağları yol etti kadırgalara. 

Göz kırp da geleyim güzel İstanbul 
İlâhî müjdeye olmuşsun mazhar, 
Hisarların dibinden bir sevda nehri akar. 

Her cami her kubbe nişandır sana. 
Tarihine karışmış yalılarla çınarlar, 
Sana ruh olan cevher, Türk’ün irfanında var. 

Çağır da geleyim aziz İstanbul! 
Bir mekânda buluştur Koca Sinan’la beni, 
Bir daha yaşayalım asırlık serüveni. 

Yol uzasın Eyüp’e duyulsun ezan sesi, 
Ölümü güzel eder servilerin gölgesi. 

Eyüp Sultan’da gece, maveradan bir hece, 
O esrarlı âlemden bize kalan bilmece. 


O âleme dalmayan ne anlar gecelerden, 
Kutlu fetihten beri nur yağar yücelerden. 

Bir çağın kapısını el atıp açan nehir 
İmbikten süzülerek öze kavuşan şehir. 

Ne varsa bu diyarda ecdattan yadigârdır, 
Her taşın dimağında ne hatıralar vardır?... 

Bütün veballerin boynuma kabul, 
Çağır da geleyim aziz İstanbul. 
1985 
İsmail ÖZMEL 


BOĞAZDA AKŞAM 

Tiryakisiyim serinlikle gelen ilhamın 
Bir fasıl dinleyerek dalmak hayale. 
Kıyılar bir başka akşamüzeri, 
Bir başka güzeldir Bebek, Tarabya 

Bir başka güzel boğazda akşam 
Ufuklar hayallerle yarışır. 
Sulara aksetmiş tarihle zaman 
Yıldızlar dolaşır kıyılarında. 

Rumelihisarı’nda bir deniz feneri 
Uçuşan martılar, yüzen balıklar. 
Bir türkü tutturmuş denize karşı 
Veli’nin oğlu Orhan Veli 
İstanbul’u dinliyor 
Gözlerinden belli. 

Yıllardan sonra bak elele 
Yahya kemal ile Babanzade. 
Füsunlu şehirde, füsunlu bahçe 
Şimdi hayat akıyor mavi Haliç’te. 

Dostlar meclisidir her köşe burada. 
Kimi Fatih’le konuşur, kimi Eyüp Sultan’la 
Meğer asırların gördüğü rüya 
Gerçek olmuş İstanbul’da. 
1990 
İSMAİL ÖZMEL 


NE GÜZELSİN BOĞAZİÇİ 

İnsan durak, yollar zaman 
Millet baki, cennet vatan 
Sevda akar boğazlardan. 
Adım adım ayak ile 
Yudum yudum bardak ile 
Ne güzelsin Boğaziçi. 

Tarih deniz, insan balık 
Martı rüzgâr, gönül kayık 
Köpük sarhoş, dalga ayık. 
Selâm veren eller ile 
Sözü tatlı diller ile 
Ne güzelsin Boğaziçi. 

Gönüllerden dudaklara 
Kıyılardan uzaklara 
Miras kaldı çocuklara. 
Çınardaki yaprak ile 
Çevrendeki toprak ile 
Ne güzelsin Boğaziçi. 

Boğaz rüzgâr, köprü kanat 
Kız kulesi şahlanan at. 
İstanbul hâ, ruh ve sanat. 
Eyüp’teki toprak ile 
Yelkendeki bayrak ile 
Ne güzelsin Boğaziçi. 
İsmail ÖZMEL (1988) 


KÜÇÜKSU’DA GEZİNTİ 

Hangi mevsimde gelsem, rastlarım aynı ize 
Gergefteki nakışlar uzanıyor denize. 

Küçüksu’dan Hisar’a köpüklerden bir kilim, 
Dalgalarla elele uzandı evimize. 

Neler anlatmak ister, şu güzelim martılar 
Hatıra yüklü zaman sığındı gölgemize. 

Kulakları okşuyor bir yaylı tambur sesi 
Mutluluk mehtap gibi doğuyor sinemize. 
Hergün bir başka halı dokumak ne de güzel 
Küçüksu’da her nağme zevk verir gönlümüze. 
İsmail ÖZMEL 

BOĞAZDA KUŞLAR 

Bir kuş süzülüyor kanat çırparak 
Belli sevincinden gülüyor toprak. 

Hür ufuklardan zevk aldığı belli, 
Geçiyor bayrağı selamlayarak. 

Gemi boydan boya yatmış sulara 
Uyandı balıklar ıslık çalarak. 

Bir ahenk içinde kürekle deniz 
Sevgi dağıtıyor nefes alarak. 

Zamansız bir çığlık çatanalardan 
Çocuklar uyandı bak ağlayarak. 

Tarıyor denizin ak saçlarını 
Misina takılmış bir sürü tarak. 

Alıyor pasını tüm kıyıların 
Bir gemi bordası bak yalayarak. 

Yalılar habersiz geçen zamandan 
Taşlarda izler var sulardan berrak. 
İsmail ÖZMEL 

BOĞAZDA DÜĞÜN 

Boğazda bir düğün var 
Her ışık bir kahkaha. 
Lutfu ilâhidir bu 
Şükreyledik Allah’a. 

Yıldızlar küme küme 
Kıyılar mahur beste 
Bu selâm kimden kime 
Fatih’ten bizim nesle. 

Göksu kasrı kıyıda 
Süzgün bir denizkızı, 
Anadoluhisarı 
Yakalamış yıldızı. 
Fetih gününden beri 
Ağartır yüzümüzü. 
İsmail ÖZMEL 

BOĞAZİÇİ 

Yaz günlerinden arta kalan güzel zamanlar 
Emirgân çınarının gölgesine koşmuşlar. 
Vuslat macerasına içten vakıf olanlar 
İstanbul’u söyletmiş kendileri susmuşlar. 
İsmail ÖZMEL-1981 

RUMELİ FENERİ 

Bu şehrdin özlemi çağırdı beni 
Bir besteyi dinler gibi uzaktan. 
Resmetti dalgalar hayallerimi 
Nihayet imdada yetişti zaman. 

Bir büyük rüyadan uyanmış gibi 
Oynaşıyor barınakta kayıklar. 
Örülmüş bir dantel denizin dibi 
Saçların hayali uçuşan rüzgâr. 

Mutluluk resmidir gökte martılar 
Mavinin hayali mavi ufuklar. 
Denizler kaderin okunduğu yer 
Fetih rüyasında koca kalyonlar. 

Kaç asır aşina denizle fener 
Uhrevi âlemle yan yana umman. 
Beride kalanlar mutlu güvenli 
Hududu bekliyor bak dalgakıran. 
İsmail ÖZMEL 
(Türk Dili Dergisi.Temmuz-2004, sayı:631)