Aslında bizim inanç geleneğimizde “Her çocuk dünyaya temiz olarak gelir. Sonradan onun Müslüman veya gayri Müslim olmasına ailesi yada çevresi vesile olur.”
Çocuklar, annelerin koruması altında, uzun ve yorucu bir çabayla hayata hazırlanırlar. Her çocuk düşünce ve fikir yapısı yanında duygu ve sevgi değerlerine de sahiptir.
Bugün “çocuk ıslahevlerinde” anasız-babasız büyüyen çocuklarda psikolojik bozukluklar görülmektedir. “Ağaçlar su ile beslenmeli, çocuklar sevgiyle, ilgiyle büyütülmelidir”. Su nasıl kabın şeklini alırsa, hamur elde nasıl şekillenirse çocuk da iyi huylarını aile ortamından alır. Eğer anne-baba çocuğuna iyi örnek olursa o çocuk, meyveli ağaç gibi verimli olur.
İçinde ulunduğumuz sosyal hayatımızda, sokak çocuklarının insanlığa, çevreye verdiği zararları hep birlikte örmekteyiz. Bally koklayan, beyaz kullanan, kap-kaç olayına karışan, ev soyan, adam öldüren, anarşiye yem olan gençler hep bu ilgisizliğin ağır bedelini ödemektedir.
Aile ortamından uzak, eğitimsiz, sevgisiz yetişen çocukların bunalıma düştüklerini biliyoruz. Aslında çocukların sadece maddi ihtiyaçlarını karşılamakla da onların problemleri çözülmez. Çünkü çocuk her gördüğünü taklit eder ve her şeyi olduğu gibi alır. Bu bakımdan çocuğa doğruyu, yanlışı, güzeli, çirkini öğretirken daima hoşgörülü davranmak gerekir.
Dünyaca bilinen ünlü bilim adamı “EİNSTEİNE” der ki, “Bugünün gençleri çabuk iş gören bir makine gibi yetişmektedir. Fakat insan asla bir makine olmamalıdır. İnsanın iyi ile kötüyü, güzel ile çirkini ayıracak bir kafası olmalıdır. Bu kafa yerinde değilse onun hiç makineden farkı kalmaz. Ben bugünkü gençlikte en büyük eksikliği bu noktada görmekteyim. Biz çocuğa başka türlü terbiye vermeliyiz. Yoksa bu çocukların talimli köpeklerden hiç farkı kalmayacaktır”. Bu sözler günümüzün gerçeğini en güzel şekilde ifade etmektedir.
Bu da gösteriyor ki, çocukların yetişmesinde ailenin sorumluluğu, asla tartışılamaz kural olarak önümüze konmaktadır. Çocuğu tek başına bilgiyle donatmakta yetmez, onları etik açıdan da takviye etmeliyiz. İlimle ahlak, etle tırnak gibi birbirlerini tamamlayan unsurlardır. Eğitimde ahlaka yer vermemek, insanın kendisini inkar etmesiyle eşdeğerdir. Edep ve terbiyeden yoksun olanlar insanlıktan çıkarlar. İyilik yapanlar yücelirler. Kötülük ise insanı alçaltır. Çocuğun terbiyesine önem vermeyen aileler onu tehlikeye kendi eliyle atmış olurlar. Bunun zararını hem kendisi hem de çevresi görecektir.
Bu nedenle bilenlerin bilmeyenlere, öğretmenlerin öğrencilerine terbiye ve güzel ahlak öğretmesi vicdani bir görev olmalıdır. Her çocuğun özünde, mayasında iyiliğe, kötülüğe yatkınlık vardır. Onları güzellikle, hoşgörüyle düzeltmek gerekir. Terbiye hiçbir zaman baskıyla yapılmaz. Çocuğa tatlı dille, güler yüzle yaklaşmalı, gereksiz yere şiddet gösterilmemelidir. Çünkü aşırı baskı çocuğu isyana sürükler ve evden kaçmasına sebep olur. Çocuk terbiyesi zordur ve aynı zamanda sabır isteyen kutsal bir görevdir.