Dünya zenginlerinin zenginliklerine zenginlik kata bilmek için milyarlarca emekçiyi nasıl “sövüşleriz”in zirvesi olan Davos bu yıl da birçok başlık altında toplantılar gerçekleştirerek tamamlandı. Ülkemizden birçok güzide gazetecinin ve köşe yazarının bizzat giderek takip ettiği ve genel akım medyadaki köşelerinden ağızlarını “şaşırtarak” aktardıklarına inanacak olursak dünyamız güllük gülistanlık. Hele İran Cumhurbaşkanı da katılmış ki keyiflerine diyecek yok!
Gerçekte dünyamızı yöneten kriminal ve kan emici asalaklar tayfası olan çokuluslu şirketlerin CEO ları, onların emrindeki siyasetçiler, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu,, Kısaca dev tekelci sermaye grupları gibi küresel düzeyde faaliyet gösteren kurum ve kuruluşların şefleri dünyayı arzuladıkları gibi sömürmeye çalışırken, emekçilerin kaderini ilgilendiren ne tür kirli kararlar aldıklarını bilmiyoruz. Kamuoyuna yansıtılan çok sınırlı tartışmaların ise tiyatrodan ibaret yanını ve efendilerine biat etmeye giden dalkavuklar topluluğunun cambazlıklarını bu Davos tada izledik. izliyoruz.
Zirvenin açılış konuşmasını yapan Dünya Ekonomik Forumu Başkanı, elitlerin bu “iyi kalpli meleği” KlausSchwab,“Katılımcılar insani değerleri tartışmaların merkezine koymalı” gibi dokunaklı bir hatırlatmayı, insani değerleri tüketen ve kendileri de bundan yoksun olan asalaklar takımına yaptı. İnsani değerlerin zerresiyle ilgilenmeyen ilgili kişinin içtenlikten ve samimiyetten yoksun bu sözleri bir yana bırakılırsa, tartışmanın merkezinde olan esas şey, uçurumun kıyısına varan kapitalizmin ayakta kalmasını sağlayacak bir yol bulmaktır.
Davos Zirvesi, 2008’de doruğa çıkan kapitalizmin küresel krizinden sonra değişmeyen gündemlerle toplanıyor. Krizi aşmak, adaletsiz gelir dağılımına ve derinleşen sosyal eşitsizliğe nispi de olsa bir denge kazandırmak, siyasi istikrarı sağlamak, Ortadoğu’daki krizlere emperyalist bir çözüm bulmak, sosyal patlama tehlikelerini önlemek, tartışma gündemlerinin önceliklerini oluşturuyor. Fakat bu sorunlara asgari düzeyde çözüm bulmak bir yana, bu sorunların yıldan yıla derinleşip ağırlaştığını, artık egemenler de itiraf ediyor.
Nitekim bugüne kadarki tüm çabalar ve alınan önlemler, umulan sonuçları yaratamadı. Bu yılki zirvede de aynı sorunlar aynı argümanlarla dile getirilmiş ve çözüm iddiaları ruhsuz ve umutsuz temennilerle bir kez daha ilan edilmiş olundu.
Dünya Ekonomik Forumu (DEF), zirve öncesi 1500 uzmana danışarak hazırladığı “2014 küresel risk raporunu” yayımladı. Raporda dünyayı bu yıl tehdit edebilecek 10 büyük riske dikkat çekiliyor. Dünya için kilit önem taşıyan ekonomilerde meydana gelebilecek mali krizin diğer ülkelere yayılabileceği uyarısı risklerden ilkini oluşturuyor. İkinci sırada emekçilerin ve gençliğin korkulu rüyası haline gelen ve çığ gibi büyüyen işsizlik yer alıyor. Üçüncüsü, en büyük toplumsal riskler sıralamasında olan gıda krizidir. En büyük endişe yaratan bir başka risk ise, yüksek gelir adaletsizliğidir. Küresel yönetim başarısızlığı ve finansal kurumların çökmesi önemli bir başka risk unsurlarıdır. Siyasal ve toplumsal istikrarsızlık ise iç çatışmalara ve savaşlara yol açabilecek düzeyde bir risk oluşturuyor. Su kaynaklarının hoyratça kullanılması ve bu kaynaklar için süren rekabetin sonucu olarak su krizleri, iklim değişikli ve doğal felaketler gibi riskler bunları tamamlıyor.
Bu riskler grubunda en temel ve önemli sorunlardan biri, baş döndürücü düzeyde olan servet ve sefalet arasındaki uçurumdur. Tüm zamanların en derin uçurumu olarak dillendirilen ve önlem alınmazsa zenginlerin sonunu getireceği gerçekliğini vaaz eden rapor küresel risklerin yalnız bundan ibaret olmadığını, yukarıda sıralanan riskler demetinin ise içinde bulunduğumuz yıl içinde ve kısa vadede gerçekleşme riski taşıdığı saptamasını geçerken belirtmiş olalım. DEF'in üst düzey yöneticisi Martina Gmur, "2014 yılı kesinlikle rahat geçecek bir yıl değildir" derken, olacaklara da işaret etmiş olmuyor mu?
Özelikle de 2008’de yaşanan finansal bunalımdan beri, toplum nezdindeki itibarlarını ve inandırıcılıklarını kaybeden elitler tabakasına, uşaklar takımı habire uyarılarda bulunuyor. “Bir bütün olarak bu dünyanın elitleri, çok uluslu şirketlerin CEO ları ve burjuvazinin emrindeki siyasetçileri başarısızlık yaşamaya devam ederse, halklar düzeyinde öfkenin kabarmasına tanıklık ederiz” demekle hem burjuvazinin sorunlar karşısındaki başarısızlıklarını, demek oluyor ki, çaresizliklerini hem de kabarmakta olan büyük sosya patlamaların gelmekte olduğu gerçeğine bir arada işaret edilmiş olunuyor mu?
Kapitalizm uygarlığın ve insanlığın özgürce serpilip gelişmesi önündeki temel engeldir. Bu engel yıkılıp darmadağın edilmeden ne insanlık ne doğa nede bir bütün olarak dünya özgürleşemeyecektir. Davos ve benzeri küresel toplantılar zenginlerin yaklaştıkları tehlikeli sonu önlemek, önlemek mümkün değilse geciktirme yol ve yöntemlerini örgütlemek için yapılan toplantılar olduğunu unutmayalım.