Eğitim Emekçilerinin gözüne sokarcasına “eğitim-öğretim” kavramının içi iyice boşaltılmış ve kasıtlı olarak boşaltılmaya da devam edilmektedir. Öğrenende istendik davranış değişimini meydana getirmek, bireyi dönüştürürken toplumu, toplumu dönüştürürken bireyi de dönüştürme amacı güden ve bu iki temel unsur arasındaki “diyalektiğin” sağlam bir biçimde kurulmasıdır eğitim-öğretim. Eğitim-öğretimin tanımını yaparken hangi toplumsal düşünüş metoduna göre yaptığımız önemlidir, çünkü “eğitim-öğretim faaliyeti” var olan sosyoekonomik koşullardan bağımsız düşünülemez.
Daha da açık yazmak gerekirse, bu kuralın dışına çıkan bir tanımlama, safdillikten, iyi niyet temennisinden öteye gitmeyecek bir tanımlamadır.
Bir kavramın ve bu kavramın pratiğinin içinin boşaltılması yetmez kapitalizm için. O boşalan, anlamsızlaşan “iç”in para ile ve daha ileriye dönük düşünürsek yüksek kar ile doldurulması gerekir kapitalizm için. İşte o zaman her şey yerli yerine oturmuş olur bu serbest piyasa düzleminde. Metalaştırılan,kendisinden kar elde edilen temel haklar kervanına bir unsur daha katılmış olur.
Özel Dershane sistemi hepimizin malumu. Çağımızın önde gelen “eğitim kurumları” n dan. Sadece metropollerde değil, ülkenin en taşra yerlerine dahi sirayet etmiş bir örümcek. Nerede bir eğitim faaliyeti var, nerede öğrenci var; hemen hissetmiş bunu ve atmış ağını oraya. Enerjisini piyasalaşan eğitimden, eleyici ve rekabetçi sınav sisteminden, kapitalizmin her türlü piyasa oyununu oynamaya açık arenasından, kasasındaki banknotları daha da fazla çoğaltma arzusundan almış bir şekilde. Eleyici sınav sisteminin öğrencileri daha o küçük yaşlarda birbiri ile rekabet yarışına sokan, kendini iyice kaybetmiş eğitim sisteminin ve tüm bunların hepsini kucaklayacak biçimde kapitalist sistemin doğurduğu binlerce zararlı çocuktan birisidir dershaneler. Dünya, gitgide bu zararlı çocukların oyun alanı olmaya başlıyor. Başlıyor kelimesi hafif kalır sanıyorum, oyun tek taraflı olarak çoktan başladı…
Kapitalist sistemde eğitim faaliyetinin serbest piyasaya kalifiye eleman kazandırmak, eğitimin maliyetini sermayenin üzerinden alarak onu rahatlatmak amacı güttüğünü hepimiz biliyoruz. Ancak gelinen noktada sermayenin belli bir eğitim yaşantısından sonra kendi kucağına bırakılan kalifiye eleman ile yetinmediği ortada. O eğitim faaliyetinin sırf bu yanıyla da yetinmek istemiyor, eğitim sürecini de tamamıyla metalaştırmak istiyor. Açık söylemek gerekirse eğitim-öğretim faaliyetleri; süreci ve sonucu da dahil olmak üzere metalaşmıştır. Eğitim-öğretim sürecine müdahale hep vardı: Dershaneler, özel okullar, fahiş oranlara varan harç ve aidatlar vb. Sadece bunların daha görünür ve daha hakim olduğunu söyleyebiliriz.
Dışarıdaki işsiz öğretmen ordusunu, zor şartlar altında çalışan öğretmenler üzerinde sopa olarak kullanmayı iyi biliyor düzenin efendileri.Yeri geldiğinde “Beğenmeyen çeker gider,dışarıda adam çok” diyerek kendine rahat bir hareket alanı açıyor. Çalıştırdığı öğretmenden “artı değer” sömürüsü olarak yararlandığı gibi, diploması ile işsiz, atanamayan öğretmen ordusundan da sonuna kadar yararlanıyor. Şükür mantığı ile dayattığı şartları kabul etmemizi istiyor, elindeki zorlayıcı unsur ise “işsiz öğretmenler”. Bu sistem çalışan işçi ve emekçiyi sömürdüğü gibi;çalış(a)mayanları da kavramsal ve potansiyel olarak sömürüyor.
Tüm bu kargaşa ve belirsizliğin içinde ”eğitim ve öğretimi” mi soruyorsunuz;o zaten hiç olmadı ki. Sınavlar var oldukça, para var oldukça kendine yer bulabildi o.
18. Şurada dershane patronlarının kendi sistemlerini yani öğretmenleri esnek çalıştırma ve güvencesizleştirme ile tamamlanan emek sömürüsünün bir minyatürü olan özel dershane çalışma koşullarını bakanlığın tüm birimlerinde uygulanmasını önermeleri ve şura delegasyon ununda bunu kabul etmesi gelinen aşamayı göstermesi bakımından ibretliktir.
Bilimsel, nitelikli eğitimin devlet okullarında parasız olarak verilmesi talebi sendikamız Eğitim Sen’in kurulduğu günden bu güne değin en ısrarcı ve kararlı talebi olagelmiştir.Böylesi anlamlı talepler etrafında örgütlenip mücadele etmek eğitim emekçilerini yaptıkları “eğitim-öğretim” işinin gerçek vasıflarına taşırken, kapitalizminde oyun alanı daralacaktır.Bu vesileyle tüm eğitim emekçilerini sendikamız Eğitim Sen de örgütlenmeye davet eder, yaklaşan “24 Kasım Öğretmenler Günü” nün eğitim-öğretim sorunlarının bütünlüklü bir şekilde ele alınarak “içi” boşaltılmadan kavramlaştırılacağı bir mücadele günü olmasını temenni ederim.