Erdoğan’ın baskıcı tutumunu dengelemeye ve uluslararası sermayeye güven vermeye çalışan bakanlar ‘Merkez Bankası bağımsızdır’ dediler. Bu açıklamalarla Merkez Bankası’nın prestijini de kurtarmaya çalıştılar. Bu çerçevede Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan ikilisi ABD’de Goldman Sachs’ın da aralarında bulunduğu sermaye devleriyle görüştüler. Türkiye’nin “yatırım yapılabilir ülke” ve Merkez Bankası’nın da bağımsız olduğunu anlatmaya çalıştılar.
Erdoğan’ın faiz indiriminde bu kadar ısrarlı duruşunun temel nedeni politik beklentilerdir. Faiz üzerinden yaptığı sert açıklamaların arka planında neye mal olursa olsun seçimden başarılı çıkma kaygısı bulunuyor. Erdoğan’ın ekonomi politikalarına yaptığı müdahalenin arka planında ekonomiyi canlandırma kaygısı var. Zira o, canlandırılmış bir ekonominin durgunluktan yakınan kitleleri yatıştıracak ve oy kopmalarını önleyeceğini düşünüyor. Ayrıca iç pazardaki durgunluktan yakınan başını inşaat tekellerinin çektiği kodamanların beklentilerine yanıt vermek istiyor.
Merkez Bankası başta olmak üzere “bağımsız” kurul anlayışı uluslararası sermayenin temel bir ilkesidir. Merkez bankalarının bağımsız olması emperyalist ekonomi düzenleyicileri, IMF-Dünya Bankası açısından yaşamsaldır. Uluslararası sermaye odakları aynı zamanda Erdoğan vb. burjuva siyasetçilerin kendi dar hesapları ve gelecekleri ile ilgili kaygılarıyla ekonomiye müdahale etmesine, merkez bankalarını diledikleri gibi kullanmasına izin vermezler.
AKP’nin ebedi şefinin siyasi hedefleri için ekonomiyi araç olarak kullanmak istemesi, bunun için de Merkez Bankası’nı dilediği gibi faiz indirimine zorlaması, uluslararası sermaye açısından tehlikeli bulunuyor. Nitekim bu durumun farkında olan AKP iktidarının kurmayları Ali Babacan, Mehmet Şimşek gibi bakanlar, TOBB, TÜSİAD ve Erdoğan’la çatışma pahasına Merkez Bankası’nın somut koşullara ve kapitalistlerin genel çıkarlarıyla uyumlu faiz politikalarını destekliyorlar.
Merkez Bankası aslında burjuvazinin, patronların çıkarlarını çözmeye çalışan bir işlev görüyor ama bunu dahi yerine getiremiyor. Avrupa’da faizler sıfıra çekiliyor. Ortalığa para saçıyorlar, ne yatırım artıyor, ne de istihdam artıyor. Tam tersine yatırımda da, istihdamda da daralma yaşanıyor. Yani emperyalist-kapitalist ülkeler de sorunlarını çözemiyorlar. Kapitalizmin giderek derinleşen ekonomik krizi devam ediyor. Kapitalizm krizi üretiyor, bedelini ise emekçi kitlelere fatura etme yaklaşımında ısrarını sürdürüyor.
Türkiye’nin kapitalist ekonomisi uzunca bir süredir dışarıdan gelen paralarla fonlanıyordu. Dışarıdan para gelmesi için de faizler yüksek tutuluyordu. Gerek dünya kapitalist ekonomisinin krizi tetikleyen durumunun, gerekse de Türkiye kapitalist ekonomisinin iç sorunlarının AKP iktidarı ve ebedi şefinin siyasi ikbali açısından bir tehdit oluşturduğu gerçeği özel bir açıklama gerektirmiyor.
Tekelci kapitalizmde sermaye akışının serbestliği yaşamsaldır. Bunun için uluslararası ticaretin önündeki tüm engeller kaldırılmıştır. Uluslararası sermayenin çıkarlarını esas alan bağımsız merkez bankaları da yaşamsal önemdedir. Özelleştirmeler, uluslararası sermayenin önündeki engellerin temizlenmesi neoliberal politikaların olmazsa olmazıdır. Doğası gereği AKP şefinin, siyasi hırslarının öne geçmesi kapitalizmin baronları tarafından mutlaka önlenecektir.
Kapitalist toplum sınıflı bir toplumdur ve böyle bir toplumda tüm ekonomik ilişkiler çatışmalıdır. Böyle bir sınıfsal çatışma ve karşıtlık durumu üst yapı kurumlarına da yansır. Nasıl ki devlet, mahkemeler, kolluk güçleri, din vb. böyle bir çatışmalı durumun dışında kalamıyorsa merkez bankaları da bu sınıfsal çelişkilerin neden olduğu ekonomik çatışmaların dışında kalamaz.
Tarihsel olarak kapitalist paranın yaratılmasında merkezi bir rol oynamış merkez bankaları toplumsal sınıflar, gruplar ve çıkarlar arasındaki kök salmış çatışmalar karşısında hep taraf olmuşlardır. Aldığı kararlarda belli baskılara uğramışlardır, ama sonuçta aldığı kararlar mutlaka burjuvaziye fayda, emekçi sınıflara ise zarar vermiştir. Bu nedenle Merkez Bankası kapitalizmin genel çıkarları doğrultusunda ekonomi politikalarını oluşturmaya ve uygulamaya devam edecektir. Nitekim Erdoğan’ın baskılarına rağmen Merkez Bankası yönetimi kapitalizmin genel çıkarları doğrultusunda para politikalarını yönetmekte ısrarcı bir yaklaşım sergilemektedir.