Bu berberin küçük bir dükkânı vardı. Geçimini zor temin ediyordu. Namuslu ve dürüsttü. Beş çocuğunu ve ailesini geçindirmeye gayret ediyordu. Kazandığı ancak yeme ve içmesine yetiyordu. Üzerlerindeki elbise hiç iç açıcı değildi. Bu nedenle berber eski elbiselerle geziyordu.
Onun bu durumunu konağın balkonundan izleyen zengin adam berberi konağına çağırdı. Onun halini sordu. Berberde durumunu anlattı. Zengin adam berbere ve çocuklarına birer kat elbise alması için para verdi. Berber bu durumdan çok memnun oldu. Yeni zengin konağına gelen misafirlere oturduğu konağın penceresinden berberi göstererek;
-“Ben her ne kadar şans eseri sonradan zengin olduysam da fakirliğin ne demek olduğunu çok iyi biliyorum. Konağımın karşısında bulunan berberin beş çocuğunu ve berberi ben giydirdim. Onlara elbise almasaydım. Kışın soğuktan donacaklardı” dedi. Uşağını çağırdı. Berberi evine davet etmesini istedi. Berber eve geldi. Yeni zengin evine gelen misafirlere berberi göstererek;
-“Nasıl, iyi ettim mi? Ben bu elbiseyi almasaydım bu adam soğuktan donup kalacaktı” dedi, sonra berbere döndü ve ona “Şöyle arkanı dön, misafirler aldığım elbiseyi görsünler” dedi ve o da döndü.
-“Efendiler, beğendiniz mi?” demeyi de ihmal etmedi. Bu durum, defalarca devam etti. Görgüsüz zengin, yaptığı iyiliği sanki başa kakar gibiydi. Olanlardan berberin onuru iyice kırılmıştı. Neticede dayanamadı. Elbisesini çıkardı. Çocuklarını soydu, hepsini bir torbaya doldurdu. Kendi elbisesini de bir sopanın üzerine geçirdi ve zenginin yanına geldi. Ona;
-“Efendi Hazretleri her zaman dükkânda bulunamam. Aldığınız elbise bu sopanın üzerinde dursun. İstediğiniz zaman misafirlerinize gösterirsiniz” dedi ve elbiseyi bırakıp oradan ayrıldı.
Bu tip insanlar bugün hala var mıdır? Bilmiyorum! Ama yapılan iyilik konusun da eğer hayırsa, “sağ elin verdiğini, sol elin haberinin olmaması gerekmektedir”. Bir ekmek verip bin tokmak vurmak, kişinin alnına kurşun sıkmakla eş değerdedir.