Günlerdir bir MİT (Milli İstihbarat Teşkilatı) olayıyla yatıp kalkıyoruz. Her kafadan bir ses çıkıyor. Doğrular ve yanlışlar birbirine karıştı. Kime inanacağımızı, kime güveneceğimizi şaşırdık. Kafamızdaki soru işaretleri her geçen gün çoğalıyor. Çoğalan soru işaretleri belirsizliği, belirsizlikler ise endişelerimizi körüklüyor.
 
Basından takip ettiğimiz kadarıyla MİT olayı hakkında bazı fikirlere sahibiz. Hatta son günlerin moda deyimiyle “tehlikenin farkındayız…”Ancak yine de endişelerimizi giderecek, sorularımıza net ve güvenilir cevaplar verecek resmî bir mercii arıyoruz. Eğer bulabilirsek vatandaş olarak sorularımıza lütfen cevap vermelerini arz ve rica ediyoruz.
 
İşte basında yer alan yazılardan yola çıkarak hazırladığımız sorular:*
 
1.      Oslo görüşmelerinde PKK’ ya ve ABD’ ye ne tür vaatlerde bulunulmuştur?
2.      AKP iktidarının, siyasi temsilci olarak atadığı MİT Müsteşarı aracılığıyla ulusal bir sorun konusunda ABD ve PKK’ya, yabancı devletlere imzalı taahhütlerde bulunduğu doğru mudur?
3.      Oslo mutabakat metninde yer alan “Türk tarafı”, “Kürt tarafı” ve “(HD) Hakem Devlet “  ifadelerinin, sanki savaştan çıkmış ve barış anlaşması için masaya oturmuş iki devleti çağrıştırması, Türkiye’nin “iki devletli” bir yapıya dönüşmesinin resmi belgesi olarak kabul edildiğini göstermez mi? (Adı geçen metnin 5. ve 6. maddeleri)
4.      Habur skandalı, Oslo görüşmelerinde alınan siyasi kararlar çerçevesinde mi gerçekleştirilmiştir?
5.      MİT’in PKK ile ilgili faaliyetleri, kontrol etme boyutundan çıkıp, PKK eylemlerinin bir parçası olmuş mudur?
6.      MİT üst düzey yöneticileri, Başbakan’ın talimatıyla, İmralı sakini ile 2009 yılından itibaren gizli görüşmelerde bulunmuş mudur?
7.      MİT heyeti, İmralı’dan aldıkları bir talimat mektubunu Kandil’e ulaştırmış mıdır? (Bu mektubun 13 Ocak 2012’de Diyarbakır’da ele geçirildiği iddia edilmektedir)
8.      Kandil’e ulaştırılan bu mektupta İmralı sakininin; Demokratik Toplum Kongresi’ne (DTK)  Diyarbakır’da “özerklik” ilan etmeleri ve aynı gün de 13 askerimizin şehit olduğu Diyarbakır eylemini gerçekleştirmeleri konusunda bir talimatı yer almış mıdır?
9.      MİT’in, Diyarbakır’da sözde “özerklik” ilan edileceğinden haberi var mıydı?
10. Diyarbakır aramasında ele geçirilen, İmralı sakinine ait altı sayfalık mektup, MİT heyeti tarafından örgüte ulaştırılmış mıdır?
11. Çok sayıda yurttaşımızın öldüğü Silvan saldırısı, bu altı sayfalık mektupta yer alan talimatlar doğrultusunda mı gerçekleştirilmiştir?
12. İmralı sakininin avukatlarının arasında MİT mensupları da var mıdır?
13. MİT’in, örgütün şehir eylemleri için yaptığı yığınaklardan haberi var mıydı? Ankara Kumrular’da, dört yurttaşımızın hayatını kaybettiği patlama önlenebilir miydi?
14. PKK’nın İstanbul’daki tüm silahlı ve bombalı eylemlerini yöneten 5 kişilik sorumlu hücresine ait tüm iletişim bilgilerinin ve gizli şifrelerin MİT’e rapor edildiği doğru mudur?
15. MİT’in İstanbul ve civarındaki tüm eylemlerden haberdar olduğu, eylemlerin öncesinde ya da sonrasında polise ve savcılığa herhangi bir bilgi aktarmadığı doğru mudur?
16. MİT Müsteşarı’nın bir taraftan MİT üzerinden sokak eylemlerinin canlanmasına izin verdiği, öbür taraftan da polise açık destek vererek Kürt siyasetçilerin tutuklanmasına zemin hazırladığı doğru mudur?
17. MİT’ e son bir yılda kritik yerlere atanan çok sayıda üst düzey kişinin tarikat mensubu olduğu doğru mudur?
18. Ordu da iktidarın ideolojik çizgisine uygun olmadığı için terfi edemeyen 6 emekli subayın Daire Başkanı ve daha üst düzey görevlere getirildiği doğru mudur?
19. MİT’ e yapılan atamaların, teşkilattaki Atatürkçü kadroları rahatsız ettiği doğru mudur?
20. MİT Müsteşarı, MİT’in olanaklarını (dinleme v.b.)  iktidar muhaliflerinin (gazeteciler v.b.) denetim altında tutulması için kullanmış mıdır?
21. MİT’in, iktidarın siyasi çıkarları için ülkeyi terör ile yüz yüze bıraktığı doğru mudur?
 
Tüm bu soruları bir araya toparladığımızda;
 
2009 yılında Cumhurbaşkanı’nın “ Kürt açılımı” ile başlayan sürecin, Türkiye’de “özerk” ya da “federatif” bir Kürdistan’ın Anayasal zemine oturtulması ve Türkiye’nin parçalanması süreci ile son bulacağı konusundaki düşüncelerimizde ve endişelerimizde haklı değil miyiz?
 
***
Sonuç olarak bu ülkenin asıl sahipleri biziz, yani halktır…
Kapalı kapılar ardına neler döndüğünü, bizim adımıza ne vaatlerde bulunulduğunu bilmek hakkımızdır…
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları bu sorulara cevap bekliyor…
 
Tülay Hergünlü
Bir T.C. Vatandaşı
 
İstanbul, 15.02.2012
 
 
 
*Sorular, Sözcü Gazetesi Yazarı Emin Çölaşan’ın, kendisine gönderilen ve adını gizli tuttuğu bir kurumun açıklamalarını köşesine taşıdığı, 12 Şubat 2012 tarihindeki yazısından yararlanılarak hazırlanmıştır.