Ülkemiz ve Ortadoğu coğrafyası içinde Mart ayı onarılmaz acıların ve umudun ayıdır. Bundan 37 yıl önce takvimler 16 Mart 1978 Perşembe gününü gösteriyordu. İstanbul Üniversitesi Merkez Binası’ndan çıkan devrimci demokrat ilerici öğrenci grubuna Eczacılık Fakültesi önünde faşistler tarafından bombalı ve silahlı saldırıda bulunulması sonucu 7 öğrenci katledilip 41 öğrencide çeşitli yerlerinden yaralanarak kontrgerilla eylemleri ile devletin direk kendi eliyle yâda taşeronlar kullanarak yaptığı katliamlar dizisinde önemli bir kilometre taşı oluşturdu.
Devletin katliamcı geleneği bu coğrafyada diğer ülke yönetimleri içinde rutin bir haldir. 16 Mart Halepçe katliamı bunun en belirgin örneğidir. 16 Mart 1988 günü Halepçe’liler “evlerine dolan mis gibi kokan elma veya elmalı pasta kokularıyla uyandılar” Kokunun kaynağını merak edip dışarı sokağa çıktılar binlerce Halepçe’li kokunun kaynağına yürüdüler. bu son yürüyüşleri oldu 7000 den fazla insanın ölümüyle sonuçlanan Halepçe katliamı Saddam Hüseyin İran ordusunun ilerleyişini durdurmak bahanesiyle Irak Ordusunun Kuzey Cephesi Komutanı olan Korgeneral Alî Hasan al-Majîd al-Tikritî ye (genel akım burjuva medya tarafından “Kimyasal Ali” lakabı takılan) zehirli gaz bombası atılmasını emretti.16 Mart 1988'de zehirli gaz bombalarını taşıyan sekiz MiG-23 uçağı Halepçe kasabasına kimyasal bombardımanı gerçekleştirdi.
Binyıllar öncesi efsanelerde anlatılan Zalim Dehak vahşetini 20. yüz yılın 88 li yıllarının da acımasızca yaşatan diktatörler Demirci Kava’nın yaktığı özgürlük ateşinin harlanmasına da vesile oldular. Aktörler değişse de fail aynıdır. Katleden egemen ceberut devlet anlayışıdır.
Biz ezilen, sömürülen emekçiler için bu coğrafyada sermayenin kanımızı dökerek yazdığı bu tarihi, gerçekten “geçmiş” kılmanın yolu, ancak zulüm eden egemenin iktidarını devirip kendi geleceğimizi örme yolunda azimle yürümemizden geçmektedir.
Yine 43 yıl önce 30 Mart 1972'de Tokat'ın Niksar İlçesi’nin Kızıldere köyünde, 12 Mart faşist cuntasının gerçekleştirdiği, “Mahir Çayan, Sabahattin Kurt, Nihat Yılmaz, Saffet Alp, Sinan Özüdoğru, Ertan Saruhan, Hüdai Arıkan, Ahmet Atasoy, Ömer Ayna ve Cihan Alptekin'in” katledilmesiyle sonuçlanan “Kızıldere Katliamı” katliam emrini verenlerin, 70 lerin devrimci başkaldırısını yok etmek isteyenlerin zulmüne inat bayraklaşarak bu günlere gelmiş her 30 Mart anması direnişin ve mücadelenin de adı olmuştur “Biz buraya teslim olmaya değil ölmeye geldik” kararlılığın ve devrimci dayanışmanın unutulamaz örnekleri olarak mücadele mirasımızın önemli kazanımları olarak bilincimize kazınmıştır.
Mart dertler, katliamlar, acılar ayı olduğu kadar gelen yeni günün, uyanışın, kurtuluşun ayıdır denmesi boşa edilmiş bir söz değildir. Coğrafyamızda 21 Mart’ı içine alan hafta başta Kürt halkı olmak üzere tüm halklarımız nezdinde yeni güne kavuşmanın coşkusuyla kutlanması, barışın özgürlüğün demokrasinin egemen olduğu bir ülkede eşitlik temelinde bir arada yaşama iradesinin dillendirileceği 2015 Newroz’u önceki kutlamalardan daha kapsamlı ve katılımcı bir şekilde örülmekte.
Mart ayının iklimsel yüzü olan “yarısı kış yarısı yaz” söylemi zulmedenle zulme direnenin, katliamlarla yok etmek isteyenlerle katliamlara karşı yiğitçe mücadele verenlerin zıtlığını bağrında barındırıyor. Nasıl iklimsel olarak günün karanlığı yenerek aydınlığa ve tabiatın uyanışına sebep olması gibi zulme ve katliamlara direneler özgürlüğün, adaletin, kardeşliğin meşaleleriyle halklarımıza aydınlık güzel günleri getirecekler.
Bu umut ve dileklerle 2015 Newroz’u halklarımıza kutlu, Mart ayı umudun ve direnişlerin ayı olsun. Newroz Piroz Be.