Bununla yetinmiyor, rakip aday Koray Aydın'a 'mahkeme' sopasını sallıyor ve onu 'cemaate yakın olmak'la suçluyor...
Okuyan, Selvi'nin MHP'yi ve ülkücüleri ne kadar da düşündüğünü var sayar değil mi? Oysa aynı Selvi, daha birkaç ay önce, merhum Türkeş'in mal varlığıyla ilgili "Gladio'nun talimatıyla, komünizmle mücadele adı altında yaptığı mücadele karşılığında tahsilat" suçlamasında bulunmuştu... Sonra devam etmiş, Türkeş'in parasının 27 Mayıs darbesi esnasında örtülü ödenekten aşırıldığını yazacak kadar ileri gitmişti...
Kurultay öncesinde Bahçeli'yi aklınca korumaya alan aynı Selvi, daha önce ona da ağır bir üslupla saldırdığını unutmuş gibiydi... 'Ülkücülerin sessiz tepkisi' başlıklı yazısında Bahçeli'nin kasetçileri korumaya kalktığını ima ediyor, ülkücülerin tepkisi karşısında 'istemeye istemeye' istifa ettirdiğini söylüyordu... Ve şu satırlarla devam ediyordu: "Öl de ölelim, vur de vuralım sloganlarıyla yetişen, en büyük ideali liderin kapısında nöbet tutmak olan ülkücü gençlik, artık tepkisinin hedefine Bahçeli'yi koydu. Milletimize hakaret eden, değerlerimize söven ve ahlâksızlık içinde debelenen kişileri yardımcı seçen kendisidir. Partide inançlarına bağlı kadroları tasfiye edip kendi gibi maneviyattan uzak bir üst yönetim oluşturan kendisidir..."
Evvelce böyle yazıp çizen ama MHP kurultayı söz konusu olduğunda hemen Bahçeli'yi korumaya geçen bu gazeteci, mâlum, Tayyip Erdoğan'ın özel uçağına pilottan sonra belki de en çok binen kişiydi!.. Hep hakaret ettiği Bahçeli'yi kurultaylar öncesinde savunmaya geçmesi ne kadar göz yaşartıcıydı değil mi?
***
Dönemin Kandil postacılarından Avni Özgürel de hemen kurultay öncesinde yazdığı yazıda Devlet Bey'in MHP'nin başında kalması gerektiğini savunmuş, bu dönemde bir başkasının o makama gelmesi durumunda neler olabileceğine dair 'korku' ve 'dehşet' salmıştı...
Daha sonra Bahçeli'ye en trajik destek hâlen havuz medyasında faaliyet gösteren Gülay Göktürk'ten gelmişti... 'Ben MHP'linin pasif olanını severim' başlıklı bir yazı yazmıştı... "En iyi MHP'li pasif MHP'lidir" diyen Göktürk'e göre, milliyetçi bir partinin başında Bahçeli'nin bulunması şanstır!.. Nedenpasif MHP'li sevdiği sorusuna "Çünkü aktif hâle geldiğinde neler yaptığını gördük" cevabını veren Göktürk, ülkücülerin derin devlet adına tetikçilik yaptıklarını öne sürmüş ve bütün bir mâziyi'kullanılmak'la damgalamıştı...
Tıpkı diğerleri gibi Gülay Göktürk de ülkücüleri acımasızca yaftalarken Bahçeli'yi yere göğe sığdıramamıştı... Özellikle idamın kaldırılması, Habur ve Oslo'yla ilgili sadece 'söylem'le yetinmesinin çok önemli olduğunun altını çizmişti...
***
Havuzcuların her kritik zamanda 'Bahçeli muhabbeti' mutlaka depreşiyor!.. Bugün de öyle değil mi? 'Aile kontenjanından gazeteci' Cemil Barlas havuzun amiral gemisinde dalgayla karışık ne dedi: "Bahçeli bizdendir artık, AK Parti'yi tek başına iktidar yaptı..."
Kanal A'ya ne demeli? Seçim sonrasındaki değerlendirmeye bakın: "Devlet Bahçeli 'önce vatan' dedi ve bu yüzden partisini bir kenara attı!.."
'Bahçeli büyük oyunu bozdu' başlığıyla Akit'in bile oynaya oynaya paylaştığı haber/yoruma göre Bahçeli kötü adamı oynamış, zaten kötü adam olmazsa film olmazmış, Erol Taş olmuş, bütün eleştirileri üzerine almış, onun bu stratejisi sayesinde millet AK Parti'yi tek başına iktidara getirerek büyük bir badireyi atlatmış!.. Bu millet kendisini badireden kurtaranı olumlu yad edermiş, onu kimseye yedirmezmiş!..
Aynen bunlar yazılıp, söyleniyor ve parti yönetimden öncekilere olduğu gibi bunlara da tek kelime ses edilmiyor... 'Onu kimseye yedirmemek' havuz medyasına düştüğüne göre şu makaleyi de atlamış olmayalım... Bütün iktidarların olduğu gibi bu iktidarın da bir numaralı destekçilerinden Türkiye gazetesinden Fuat Uğur yazıyor... Cemaat ve PKK, Kandil'de oturup anlaşma yapmışlar... Türkiye'yi iç savaşa sürükleyeceklermiş... Ülkücüler de bu iş için biçilmez kaftanmış... Ama tüm bu projelerin önünde Devlet Bahçeli gibi bir engel varmış...
***
Yaşarsak göreceğiz, bu türden yazıların nasıl arttığını... MHP'de değişim ihtiyacı ete kemiğe büründükçe iktidar muhiplerince nasıl bir koruma kalkanı oluşturulacağını... Yönetime talip olanlara ağır eleştiriler ve iftiralar için nasıl taşeronluk yapılacağını...
Çünkü AKP'ye karşı 'etkisiz muhalefeti' koruma mekaniği hep böyle işledi bugüne kadar... Övgülere bakar mısınız, onlar aslında kimin kaybetmiş olmasıyla değil, kimin hep kazanmış olmasıyla ilgili bakıyorlar olaylara ve kendilerince doğru yerde duruyorlar!.. AKP'nin kazanmasını 'ülkenin kazanması'olarak yutturmak görevleri olduğu için kaybeden de 'sevilesi kaybeden' oluveriyor bir anda!..
Operasyon öyle mi?
Aslında bir çuval lâf etmeye hiç gerek yoktu... Sadece o enstantane yeterdi aslında her şeyi anlatmaya... Hani şu 7 Haziran'da MHP'nin milletvekili çıkardığı ama 1 Kasım'da çıkaramadığı Kırıkkale'yle ilgili o fotoğraf... Kırıkkale'nin üç milletvekilinin de AKP tarafından alınmış olmasında MHP'nin katkısının olup olmadığı soruluyor o milletvekiline... Sevinçten ağzı kulağına kadar yayılmış hâlde cevap veriyor: "Allah razı olsun. Olmaz olur mu? O olmasaydı biraz zor olurdu. Teşekkür ediyoruz Sayın Bahçeli'ye..."
Operasyon öyle mi? Tam burada 'ülkücü feraset' gerekiyor işte...