İyi güzel de MİT yetkililerini, koordinatör ülkenin nezaretinde Oslo’da PKK temsilcileri ile görüşmeye gönderen kimdi? Orada koordinatör ülke yani ABD temsilcisi, “Sizi buraya biz topladık. Abdullah Öcalan’ın talepleri Meclis’te görüşülecektir” dayatmasında bulunmamış mıydı?
***
Öcalan’ın talepleri demokratik özerklik, yani Türkiye’nin rejiminin, üniter yapısının, ulus devlet niteliğinin değiştirilmesi değil midir?
İşte bu hedef doğrultusunda kurulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu, Türk kimliğini tartışmıyor mu? Sadece AKP’liler değil, CHP temsilcilerinden biri bile “Türk demesek olmaz mı?” diye konuşmuyor mu? Esasen Tayyip Erdoğan, yıllardan beri Türk milleti yerine Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı kavramını getirmek için çalışmıyor mu?
Karen Fogg’un tespit ettiği “Türk tarihinin hakkından gelmek” hedefine uygun olarak ve CIA danışmanı Vamık Volkan’ın “toplumsal psikanalizm” yöntemlerini kullanarak, Dersim, Menemen ve 31 Mart olayları üzerinden Atatürk’ü ve Cumhuriyet’in kurucu kadrolarını itibarsızlaştırmak operasyonunu kim başlattı?
***
Bunları bir tarafa bırakalım; ABD’nin yüz yıllık hedefi Türkiye’yi küçük eyaletlere bölerek Hıristiyanlaştırmaktır. Bu, ABD Kongresi’nin resmi bir kararıdır. Tayyip Erdoğan ise, 2001 yılında New York’tan gönderilen ve özeti “Yerel yönetimlere özerklik vermeyi kabul etmeniz halinde yeni kuracağınız partiyi destekleyeceğiz” şeklinde olan 3.5 sayfalık gizli belgeyi, AKP’nin programı haline getirmedi mi? 11 yıl önce verdiği söz bu söz değil midir?
Erdoğan zaten, “Sünni vatandaşımın da Alevi vatandaşımın da sorunlarını biz çözeriz ve çözüyoruz. Türk kardeşimin, Kürt kardeşimin, Arap, Laz, Çerkez, Gürcü, Boşnak, Roman, ne kadar etnik unsur varsa kardeşlerimin sorunlarını bu şekilde çözeriz ve çözüyoruz”diyerek zihninin ne kadar büyük bir kargaşa içinde olduğunu gösteriyor. Türk Milleti bu unsurların hepsinden meydana geliyor ama Tayyip Erdoğan’ın zihninde, Türk, etnik unsurlardan biridir. İşte asıl bu zihniyet Türk Milleti için en büyük tehdit değil midir? Zira Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halka Türk Milleti denilir. Erdoğan ise bu millet tanımını kabul etmiyor, bütün etnik unsurları İslam’a mensubiyette birleştireceğini zannediyor! İslam birleştirseydi, önce Arapları birleştirirdi! Türkler gibi güçlü bir milletin önderliği olmadıkça İslam dünyası birleşmez.
Erdoğan zaten, “Sünni vatandaşımın da Alevi vatandaşımın da sorunlarını biz çözeriz ve çözüyoruz. Türk kardeşimin, Kürt kardeşimin, Arap, Laz, Çerkez, Gürcü, Boşnak, Roman, ne kadar etnik unsur varsa kardeşlerimin sorunlarını bu şekilde çözeriz ve çözüyoruz”diyerek zihninin ne kadar büyük bir kargaşa içinde olduğunu gösteriyor. Türk Milleti bu unsurların hepsinden meydana geliyor ama Tayyip Erdoğan’ın zihninde, Türk, etnik unsurlardan biridir. İşte asıl bu zihniyet Türk Milleti için en büyük tehdit değil midir? Zira Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halka Türk Milleti denilir. Erdoğan ise bu millet tanımını kabul etmiyor, bütün etnik unsurları İslam’a mensubiyette birleştireceğini zannediyor! İslam birleştirseydi, önce Arapları birleştirirdi! Türkler gibi güçlü bir milletin önderliği olmadıkça İslam dünyası birleşmez.
***
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ da “Bu paketin terör örgütü ile görüşülerek yapıldığını söylemek Türkiye Cumhuriyeti hükümetine yapılmış en büyük iftiralardan bir tanesidir. Yalanla, iftira ile iç politikada milletin yanında kimse kendine yer bulamaz” diyor.
Demek AKP yalan ve iftiraya karşı! Peki, “camide içki içtiler” yalanını kim söyledi? “Üzerime işediler” yalanını kim söyledi? Yalan söylemediği için Dolmabahçe camisinin imam ve müezzinini kim sürdü?
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ise “Güvenlik Konseyi kararı olmadan Suriye’ye müdahale için koalisyon kurulursa biz katılırız” tutumundan “Kafkaslar’dan Balkanlar’a, Hazar’dan Akdeniz’e bir barış bölgesi ve aynı zamanda güvenli bir enerji bölgesi oluşturacağız”sözlerine geldi?
Bu çelişkili tutumlara ne denildiğini herkes bilir de ben Victor Hugo’nun bir sözünü hatırlatayım:“Yalan zekâ işidir, dürüstlük cesaret… Eğer zekân yetmiyorsa yalan söyleme. Cesaretini kullanıp dürüst olmayı dene…”