Düzen partilerin menziline işçi ve emekçilerin girmesi boşuna değil. 16.5 milyon işçi ve emekçiyi 6,5 milyon işsiz-toplam 23 milyon işçi ve emekçiyi direkt ilgilendiriyor. Hal böyle olunca, nüfusun büyük kesimini etkilemek için bin bir takla atılıyor. Havalı seçim bildirgeleri arasına emekçiler için vaatleri bolca serpiştiriyor. Kulağa ne kadar hoş gelirse vahşi kapitalizmin diyarında serap etkisi yapacağını biliyor.
CHP’den SP-BBP ittifakına, DSP’den Haydar Baş’ın BTP’sine, Perinçek’in Vatan Partisi’nden en son MHP’ye varıncaya kadar tüm düzen partileri; emekçiler için bu serabı yaratma yarışında. Bu partilerin tümü düzen içi seçeneği oluşturuyor. İktidar olan AK Partisi ise onlar söyler biz yaparız minvalinde aynı cephede duruyor.
Gelelim ilk kez parti olarak seçime giren partimiz HDP ye; esasta farklı olan kendini parlamentoyla sınırlandırmayan (bir ayağı sokakta bir ayağı parlamentoda olma hasebiyle) emekçiler ve ezilenler için ilerici ve demokratik bir seçenek sunan HDP var.
7 Haziran seçimi, iki seçeneğin düzenin tekçi gerici seçeneği ile emekçilerin, ezilenlerin demokratik seçeneğinin mücadelesi biçiminde finaline yaklaşıyor. Sistemin efendilerinin seçeneğin “esaslı” versiyonuna sahip olan CHP, ekonomi ağırlıklı “aş ve iş” programıyla işçi ve emekçilerin karşısına çıktı. TOBB ve TÜSİAD gibi sermaye örgütlerinin toplantılarından seçim meydanlarına koşan CHP kurmayları, işçi ve emekçilerin çıkarlarını sermayenin çıkarlarıyla en azından şimdilik çatışmayacak düzeye çekmeye çalışıyor. Sermaye düzeninin bekası için işçi ve emekçilere yakın duruyor. Seçim bildirgelerini, eklektik biçimde emekçilerin yıllardır mücadelesini verdiği vaatlerle şişiriyor.
SP ve BBP gibi düzenin bekçisi partiler ittifakı da, DSP ve MHP gibi seçimden seçime emekçilerin sorunlarını hatırlayan siyasi yapılar kamudaki taşeron işçilere kadro vereceklerini, asgari ücreti 1400-2000 TL yapacaklarını açıklamakta hiçbir beis görmüyorlar SP önceli Refah Partisi’yle BBP, kaç dönemdir AKP’yle ittifak yaparak, DSP ve MHP de koalisyon kurarak hükümette yer aldıklarını halkımız unutmamıştır.
Bu hükümetler döneminde, tarihin en büyük işçi ve emekçi düşmanı politikaları uygulandılar. Özelleştirme, taşeronlaştırmış sendikasızlaştırma esnek ve kuralsız çalışma, sosyal hakların tasfiyesi ve işçilerin tarihi kazanımlarına saldırı bu dönemlerde başladı, devam etti. Uluslararası sermayenin çıkarları doğrultusunda önemli adımlar atıldı. Bugün işçi ve emekçilerin bu duruma gelmesinde bu burjuva partilerin sanki hiçbir sorumlulukları/payları yokmuş gibi hareket ederek emekçilerin çıkarlarının savunucusu kesildiler. Tüm bu adımlar, işçi ve emekçilerin eline birer lolipop şeker vererek oylarını devşirmeye yöneliktir.
AK Partisi tarafından yayılan sadaka kültürü CHP, MHP, SP, DSP vb. üzerinden seçim bildirgelerine yansıyor. Emekçileri politikalarıyla açlığa, sefalete itenler peşinden verecekleriyle sadaka kültürünü devam ettirmekten başka bir amaç gütmemekteler.
“Vaat etmez yapar” edalarındaki AK Partisi, 13 yıllık iktidarında işçi ve emekçilerin azılı düşmanı olduğunu hemen her uygulamasında gösterdi, gösteriyor. Sicilinin çok kötü olmasından dolayı işçi ve emekçilere vaat edebileceği bir şey olmadığı gibi hiçbir inandırıcılığı da kalmadı.
Düzenin cenahında emekçilerin çıkarlarını dile getirmede tam bir yarış hali var. Tekçi, gerici, ceberut partilerin işçi emekçi “hayranlığının” bu kadar tavan yapması ne sürpriz ne de tesadüf. Bunun başlıca iki nedeninden söz edebiliriz.