Çerkesler, başta Türkiye’de olmak üzere, bulunmak zorunda oldukları ülkelerde, olimpiyat oyunlarının Soçi’de yapılmasına karşı çıktılar. Çünkü 150 yıl önce işgal edilen yurtlarında, bizzat işgalci güç olan Rusya’nın olimpiyat oyunları üzerinden kendi hegemonyasının propagandasını yapmaya çalıştığının bilincindeydiler.
2014 Soçi Kış Olimpiyatları bu gün başladı. Olimpiyat oyunları daha önceki oyunlarda olduğu gibi bu sefer de gösterişli açılışlara sahne olacak. Ancak ne gösterişli açılış törenleri, ne devasa spor kompleksleri, ne de despotik Putin rejimi Soçi Olimpiyatları’nın altında yatan gerçekleri örtmeye yetecek güçtedir. Çünkü Soçi Olimpiyatları, Çerkes Soykırımı’nın 150. yıldönümünde, Çerkesya’nın tarihi başkentinde, rant ve yolsuzluk iddialarının gölgesinde ve muazzam bir “güvenlik” kuşatması altında yapılıyor.
Soçi’yi olimpiyatlar için tanıtan Rusya, şehri “geleceğe açılan kapı” olarak sunmuştu. Ancak geçmişinden söz edilmeyen şehrin tarihine baktığımızda 150 yıl önce yaşanan bir soykırıma tanıklık ediliyor. Çatışma ve katliamların ardından yapılan sayımda şehrin nüfusunun 98 olarak kayıtlara geçmesi, Çarlık vahşetinin boyutu hakkında fikir veriyor.
Yurtlarından sürülerek başka ülkelerde yaşamak zorunda bırakılan Çerkesler ise Soçi’yi hala başkent olarak kabul ediyorlar. Çerkesler şehirle ilgili hatıralarını nesilden nesile aktararak sürdürmeye devam ediyor. Ancak diasporadaki Çerkesler’in Soçi’ye geri dönmelerine izin verilmiyor.
Çerkes halkının itirazları haricinde, tarihin en masraflı olimpiyat oyunları olan Soçi 2014, büyük bir işçi sömürüsüne de sahne oldu. Spor komplekslerinin yapımında çalışan, ağırlığı göçmen olan işçilerin yüzde 90’ının ücretlerinin ya bir kısmını ya da tamamını alamadığı ortaya çıktı. Soçi’de çalışan işçiler ile ilgilenen insan hakları savunucusu Semyon Simonov, işçilerle ilgili şu açıklamayı yapıyor: “Onların çalışmaları olmasaydı olimpiyatlar gerçekleşemezdi, fakat işçiler emeklerinin karşılığını alamadılar. Çalıştıklarına dair resmi bir belgeleri bile yok. Hatta diğer ülkelerden gelen bazı işçiler zorla sınır dışı edildi.”
Olimpiyat inşaatlarında çalışan yaklaşık 100 bin işçiden büyük bir bölümünün Orta Asya’dan geldiği belirtiliyor. Ağırlığı Tacikistanlı olan işçiler, çekinerek verdikleri demeçlerde Soçi’de çalıştıklarını ancak ücretlerini alamadan geri dönmek zorunda kaldıkları gelen bilgiler arasında.
Çünkü mali sermayenin elinde toplanan basın yayın kuruluşları, bizlere ışıltılı binaları, özenle hazırlanmış salonları, kayak pistlerini, buz danslarını, Karadeniz’in büyüleyici manzarasını ve madalya törenlerinin ihtişamını gösterecekler. Kameralar ekranlara, gazeteler sayfalarına madalya kazanan “başarılı” sporcuların hayat hikâyelerini taşıyacaklar. Ne yüz bin işçinin kölelik koşullarında çalışarak akıttığı alın teri ve ne de bütün yeteneklerini kullanmasına rağmen “kaybeden” binlerce sporcunun yaşadığı travmayı göremeyeceksiniz. Göremeyeceksiniz çünkü şov, kölelerin varlığını gerektirir.
Devasa tesislere 50 milyar dolar harcayan Rusya oligarkları, kentin yaratıcısı işçilere ücretlerini dahi ödemedi. Ödenip ödenmeyeceğinin de hiçbir garantisi yok. Binlerce işçiyi aylarca çalıştırdıktan sonra yasadışı yollardan giriş yapıldığını bahane ederek ücretlerini ya eksik ya da hiç ödemeden, para cezası keserek sınır dışı ediyorlar. Uluslar arası Olimpiyat Komitesi (IOK) işçilerin paralarının ödenmediğini doğrulayan açıklamalar yaptılar. Sadece Rusya dışından gelen işçiler değil Rus işçiler de paralarını alamadılar.
Anlatmak istediğim Rus sermaye devletinin Soçi Olimpiyatları üzerinden vermek istediği mesajın ötesini görmenizdir. Karşımızda duran Rusya örneği, işçi sınıfının kazanımlarını budamış, sosyal emperyalist bir yönetimden oligark diktatörlüğe geçen baskıcı bir rejim örneğidir. Soçi Olimpiyat oyunlarının gizleyemeyeceği gerçek kısaca şudur: Rejimin katlettiği gazeteci Anna Politkovskaya’nın kitabının ismi: Putin’in Rusyası! Anna’nın kitabının adı size bir şey çağrıştırıyor mu?