Tayyip Bey’e 5 yapıcı öğüt
BİRİNCİ ÖĞÜT: Konuşmalarınızda Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Alevi” kimliğine vurgu yapıyorsunuz. “Biliyorsunuz kendisi Alevi” diyorsunuz.
Bunu dediğiniz anda da meydanlardan bir “yuh” sesi yükseliyor. Bu hiç hoş değil. Düşünün: Kemal Bey de sizin için “Biliyorsunuz kendisi Sünni” dese ve meydandakiler de “yuh” çekse... Ne olur bu işin sonu? Yani “Biliyorsunuz kendisi Alevi” cümlesi, “Biliyorsunuz kendisi Sünni” cümlesini doğurur. Bu da tepeden tırnağa ayrımcı bir dilin seçim meydanlarına egemen olmasına yol açar. O zaman şunu söyleyelim: Oy almak marifettir ama bunu toplumun dokusunu bozmadan yapmak daha büyük bir marifettir.
* * *
İKİNCİ ÖĞÜT: 2002 seçimlerinden önce yaptığım “Liderler Zirvesi” programlarında Mesut Yılmaz ile Tansu Çiller’in reytingleri yerlerde sürünürken iki liderin reytingleri yükseliyordu: Sizin ve Deniz Baykal’ın... Hatta siz Baykal’ı ikiye katlamıştınız. Son 15 gün içinde yapılan Siyaset Meydanı programında ise tersi bir durum ortaya çıktı: Kılıçdaroğlu, reytingde sizi ezip geçti. Telaş buyurmayın, buradan hareketle “Kılıçdaroğlu seçimde sizi ezip geçecek” diyecek değilim. Sadece elinizin altında olan - olmayan tüm televizyonlar kanallarıyla topyekûn propagandaya bu denli abanırsanız, en azından size yönelik toplumsal merak duygusunu öldürürsünüz diyorum.
* * *
ÜÇÜNCÜ ÖĞÜT: “Abanmak” demişken, şunu da es geçmeyelim: Eğer “MHP’nin kasetleri” konusunu, “Bellerine hâkim olamadılar” diye meydanlara taşımak yerine, konunun alttan alta ve derinden derine dallanıp budaklanmasına izin verseydiniz, sonuç MHP için çok daha öldürücü bir hal alırdı. Ama siz bunu yapmak yerine konuyu meydanlara taşımayı tercih ettiniz. Abandıkça abandınız yani... Sizin bu abanma stratejiniz, MHP’yi hem mağdur kılmaya, hem de kendi içinde kenetlenmeye yol açtı. Size yönelik “Kaset üzerinden siyaset yapıyor” suçlaması ise cabası oldu.
* * *
DÖRDÜNCÜ ÖĞÜT: “Kaset” demişken... “Kaset” üzerinden siyaset yapmak, bu konuda meydan okumak, “Bunlar bellerine hâkim olamıyorlar” diye muhalefeti aşağılamaya kalkışmak, sizin AK Parti üst düzeyine duyduğunuz güveni ortaya koymanız açısından önemlidir. Ama bu tür meydan okumalar, insanların aklına şu türden soruları getirir: “AKP’lilerin hepsi ellerine, dillerine ve bellerine hâkim olma konusunda iddialı birer erdem anıtı mıdırlar? İnsanüstü müdürler? Kusurlardan münezzeh midirler? Meleksi varlık mıdırlar? Neden onların bir flört kaseti bile çıkmazken muhaliflerin porno kasetleri çıkmaktadır?” Bu sorular da sizin açınızdan yıpratıcı olabilir.
* * *
BEŞİNCİ ÖĞÜT: Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Çık, televizyonda tartışalım. Hodri meydan” demesine yüz vermiyorsunuz. Seçimin favorisi olan bir liderin, ana muhalefet lideriyle tartışma programına çıkıp durumunu riske etmek istememesini anlayışla karşılayabiliriz. Hatta “Sen ikinci ligdesin” şeklindeki cevabınızı da “İyi laf çaktı ama” diye beğenebiliriz. Ancak sizin “kontrol altında tutulabilecek gazeteciler” ile televizyon programlarına çıkma stratejinizin ters etki yaratabileceğini bilmenizi isterim. Kemal Kılıçdaroğlu, “Herkesin sorularını cevaplamaya hazırım” diye meydan okurken, sizin “Sadece seçtiklerimin sorularına cevap veririm” şeklinde bir tutum izlemeniz, “Tayyip Erdoğan efsanesini besleyen nedenler” listesinin en önemli maddesini yerle bir ediyor. Haberiniz olsun.
MHP’de kasedi çıkan neden istifa ettiriliyor?
SANKİ MHP dediğimiz parti çok liberal, aşırı bireyci bir parti imiş gibi...
Bazıları “MHP’liler istifa etmesinler... Sonuna kadar dirensinler... Yoksa kaset farelerine geçit verilir” falan diyorlar.
Arkadaşlar!
MHP dediğimiz parti sonuna kadar milliyetçi, sonuna kadar mukaddesatçı bir partidir.
“Bireycilik” falan bırakın geçer akçe olmayı, ayıp sayılır bu partide.
Bu nedenle...
Kasedi çıkan MHP milletvekilleri, “Bu benim özel hayatım, özelime ne karışıyorsunuz?” tavrı koyamaz.
Eğer koyarlarsa...
Partilerinden kendilerine “Hadi oradan” tavrının geliştirilmesi kaçınılmaz olur.
İyi ki Türkçe ezan söz konusu değil
EĞER Ufuk Uras’ın “emekli albay” olan babası müdahale etmeseymiş, “Her canlı ölümü tadacaktır” ayeti, mezarlık kapılarına Türkçe değil de Arapça yazılacakmış.
Size bir şey söyleyeyim mi?
Eğer o ayet, Türkçe değil de Arapça yazılsaydı, kimsenin dikkatini bile çekmeyecekti.
Buradan hareketle...
“İyi ki Türkçe ezan söz konusu değil” diyebilirim.
Düşünsenize: “Türkçe ezan” geçerli olsaydı, günde beş vakit “Haydi namaza / Haydi kurtuluşa” diye çağrıda bulunulacaktı.
Bu durumda “Mahalle baskısı... Mahalle baskısı...” diye yakınılmaz mıydı?
Hadi gel de şimdi “İyi ki Türkçe ezan uygulaması son bulmuş” deme.
Bir kıyas denemesi
- AKP reklamları akla, CHP reklamları kalbe hitap ediyor.
- AKP reklamları pazarlamaya, CHP reklamları duygu oluşturmaya çalıştırıyor.
- AKP reklamları AB grubunu, CHP reklamları D grubunu hedef alıyor.
- AKP reklamları kamyon ve hava yolu reklamları tadında, CHP reklamları “Ömercik” filmleri tadında...
- AKP reklamları başörtüsüz kadınlar üzerinden gidiyor... CHP reklamları Kemal Kılıçdaroğlu üzerinden gidiyor.
- AKP reklamları optimist, CHP reklamları pesimist.
- AKP reklamlarından neşe fışkırıyor, CHP reklamlarından hüzün yükseliyor.
Polemikte yeni doktrin
HAKKINDA bir iki satır karaladığım herhangi bir yazar, bana cevap yazdığında önce şuna bakıyorum: “Nişantaşı” demiş mi? “Dalaksız” diye laf çakmış mı? “Dönek” imasında bulunmuş mu? “Cibilliyetsiz” diye hakaret etmiş mi?
Eğer bunları yapmamış ise...
O yazara karşı içimde hemen bir sempati halesi oluşuyor.
Mesela “Teşekkürler Nazlı Ilıcak” demek istiyorum.
Mesela “Teşekkürler Akif Beki” demek istiyorum.
Eh, takdir edersiniz ki, bu durumda polemik yapmanın da bir zevki kalmıyor.
Acayip sevineceğim
- Eğer Eurovision Şarkı Yarışması’nda Türkiye’nin finale bile kalamaması, toplumumuz tarafından “çok üst perdeden hakiki bir sırıtış” ile karşılanırsa acayip sevineceğim.
- Eğer son günlerde ortaya çıkan “Kaset fareliği yapmak, kasetteki görüntülere konu olmaktan daha büyük bir ahlaksızlıktır” anlayışı, giderek yaygınlık kazanırsa acayip sevineceğim.
- Eğer Türkiye’nin aykırı ve muhalif üniversite öğrencileri, Burhan Kuzu’nun AK Parti’nin en sempatik isimlerinden biri olduğunun farkına varırlarsa acayip sevineceğim.
Mel Gibson Müslüman olmuş
ALLAH hidayetini kabul etsin. Allah Javier Bardem ile Tom Cruise’a da hidayet bahşetsin.
Fakat durun bir dakika! Mel Gibson konusunda benim bir kâbus senaryom var: Ya adını değiştirmeye kalkar da...
“Mel Gibson” yerine mesela “Melih Gibisin” ismini tercih ederse... Ve Melih Gökçek de seçim öncesi bu durumdan yararlanmak için çeşitli projeler geliştirmeye kalkarsa...
Devamını getiremiyorum ve sadece “Hafazanallah! Hafazanallah!” diye inliyorum.
BİRİNCİ ÖĞÜT: Konuşmalarınızda Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Alevi” kimliğine vurgu yapıyorsunuz. “Biliyorsunuz kendisi Alevi” diyorsunuz.
Bunu dediğiniz anda da meydanlardan bir “yuh” sesi yükseliyor. Bu hiç hoş değil. Düşünün: Kemal Bey de sizin için “Biliyorsunuz kendisi Sünni” dese ve meydandakiler de “yuh” çekse... Ne olur bu işin sonu? Yani “Biliyorsunuz kendisi Alevi” cümlesi, “Biliyorsunuz kendisi Sünni” cümlesini doğurur. Bu da tepeden tırnağa ayrımcı bir dilin seçim meydanlarına egemen olmasına yol açar. O zaman şunu söyleyelim: Oy almak marifettir ama bunu toplumun dokusunu bozmadan yapmak daha büyük bir marifettir.
* * *
İKİNCİ ÖĞÜT: 2002 seçimlerinden önce yaptığım “Liderler Zirvesi” programlarında Mesut Yılmaz ile Tansu Çiller’in reytingleri yerlerde sürünürken iki liderin reytingleri yükseliyordu: Sizin ve Deniz Baykal’ın... Hatta siz Baykal’ı ikiye katlamıştınız. Son 15 gün içinde yapılan Siyaset Meydanı programında ise tersi bir durum ortaya çıktı: Kılıçdaroğlu, reytingde sizi ezip geçti. Telaş buyurmayın, buradan hareketle “Kılıçdaroğlu seçimde sizi ezip geçecek” diyecek değilim. Sadece elinizin altında olan - olmayan tüm televizyonlar kanallarıyla topyekûn propagandaya bu denli abanırsanız, en azından size yönelik toplumsal merak duygusunu öldürürsünüz diyorum.
* * *
ÜÇÜNCÜ ÖĞÜT: “Abanmak” demişken, şunu da es geçmeyelim: Eğer “MHP’nin kasetleri” konusunu, “Bellerine hâkim olamadılar” diye meydanlara taşımak yerine, konunun alttan alta ve derinden derine dallanıp budaklanmasına izin verseydiniz, sonuç MHP için çok daha öldürücü bir hal alırdı. Ama siz bunu yapmak yerine konuyu meydanlara taşımayı tercih ettiniz. Abandıkça abandınız yani... Sizin bu abanma stratejiniz, MHP’yi hem mağdur kılmaya, hem de kendi içinde kenetlenmeye yol açtı. Size yönelik “Kaset üzerinden siyaset yapıyor” suçlaması ise cabası oldu.
* * *
DÖRDÜNCÜ ÖĞÜT: “Kaset” demişken... “Kaset” üzerinden siyaset yapmak, bu konuda meydan okumak, “Bunlar bellerine hâkim olamıyorlar” diye muhalefeti aşağılamaya kalkışmak, sizin AK Parti üst düzeyine duyduğunuz güveni ortaya koymanız açısından önemlidir. Ama bu tür meydan okumalar, insanların aklına şu türden soruları getirir: “AKP’lilerin hepsi ellerine, dillerine ve bellerine hâkim olma konusunda iddialı birer erdem anıtı mıdırlar? İnsanüstü müdürler? Kusurlardan münezzeh midirler? Meleksi varlık mıdırlar? Neden onların bir flört kaseti bile çıkmazken muhaliflerin porno kasetleri çıkmaktadır?” Bu sorular da sizin açınızdan yıpratıcı olabilir.
* * *
BEŞİNCİ ÖĞÜT: Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Çık, televizyonda tartışalım. Hodri meydan” demesine yüz vermiyorsunuz. Seçimin favorisi olan bir liderin, ana muhalefet lideriyle tartışma programına çıkıp durumunu riske etmek istememesini anlayışla karşılayabiliriz. Hatta “Sen ikinci ligdesin” şeklindeki cevabınızı da “İyi laf çaktı ama” diye beğenebiliriz. Ancak sizin “kontrol altında tutulabilecek gazeteciler” ile televizyon programlarına çıkma stratejinizin ters etki yaratabileceğini bilmenizi isterim. Kemal Kılıçdaroğlu, “Herkesin sorularını cevaplamaya hazırım” diye meydan okurken, sizin “Sadece seçtiklerimin sorularına cevap veririm” şeklinde bir tutum izlemeniz, “Tayyip Erdoğan efsanesini besleyen nedenler” listesinin en önemli maddesini yerle bir ediyor. Haberiniz olsun.
MHP’de kasedi çıkan neden istifa ettiriliyor?
SANKİ MHP dediğimiz parti çok liberal, aşırı bireyci bir parti imiş gibi...
Bazıları “MHP’liler istifa etmesinler... Sonuna kadar dirensinler... Yoksa kaset farelerine geçit verilir” falan diyorlar.
Arkadaşlar!
MHP dediğimiz parti sonuna kadar milliyetçi, sonuna kadar mukaddesatçı bir partidir.
“Bireycilik” falan bırakın geçer akçe olmayı, ayıp sayılır bu partide.
Bu nedenle...
Kasedi çıkan MHP milletvekilleri, “Bu benim özel hayatım, özelime ne karışıyorsunuz?” tavrı koyamaz.
Eğer koyarlarsa...
Partilerinden kendilerine “Hadi oradan” tavrının geliştirilmesi kaçınılmaz olur.
İyi ki Türkçe ezan söz konusu değil
EĞER Ufuk Uras’ın “emekli albay” olan babası müdahale etmeseymiş, “Her canlı ölümü tadacaktır” ayeti, mezarlık kapılarına Türkçe değil de Arapça yazılacakmış.
Size bir şey söyleyeyim mi?
Eğer o ayet, Türkçe değil de Arapça yazılsaydı, kimsenin dikkatini bile çekmeyecekti.
Buradan hareketle...
“İyi ki Türkçe ezan söz konusu değil” diyebilirim.
Düşünsenize: “Türkçe ezan” geçerli olsaydı, günde beş vakit “Haydi namaza / Haydi kurtuluşa” diye çağrıda bulunulacaktı.
Bu durumda “Mahalle baskısı... Mahalle baskısı...” diye yakınılmaz mıydı?
Hadi gel de şimdi “İyi ki Türkçe ezan uygulaması son bulmuş” deme.
Bir kıyas denemesi
- AKP reklamları akla, CHP reklamları kalbe hitap ediyor.
- AKP reklamları pazarlamaya, CHP reklamları duygu oluşturmaya çalıştırıyor.
- AKP reklamları AB grubunu, CHP reklamları D grubunu hedef alıyor.
- AKP reklamları kamyon ve hava yolu reklamları tadında, CHP reklamları “Ömercik” filmleri tadında...
- AKP reklamları başörtüsüz kadınlar üzerinden gidiyor... CHP reklamları Kemal Kılıçdaroğlu üzerinden gidiyor.
- AKP reklamları optimist, CHP reklamları pesimist.
- AKP reklamlarından neşe fışkırıyor, CHP reklamlarından hüzün yükseliyor.
Polemikte yeni doktrin
HAKKINDA bir iki satır karaladığım herhangi bir yazar, bana cevap yazdığında önce şuna bakıyorum: “Nişantaşı” demiş mi? “Dalaksız” diye laf çakmış mı? “Dönek” imasında bulunmuş mu? “Cibilliyetsiz” diye hakaret etmiş mi?
Eğer bunları yapmamış ise...
O yazara karşı içimde hemen bir sempati halesi oluşuyor.
Mesela “Teşekkürler Nazlı Ilıcak” demek istiyorum.
Mesela “Teşekkürler Akif Beki” demek istiyorum.
Eh, takdir edersiniz ki, bu durumda polemik yapmanın da bir zevki kalmıyor.
Acayip sevineceğim
- Eğer Eurovision Şarkı Yarışması’nda Türkiye’nin finale bile kalamaması, toplumumuz tarafından “çok üst perdeden hakiki bir sırıtış” ile karşılanırsa acayip sevineceğim.
- Eğer son günlerde ortaya çıkan “Kaset fareliği yapmak, kasetteki görüntülere konu olmaktan daha büyük bir ahlaksızlıktır” anlayışı, giderek yaygınlık kazanırsa acayip sevineceğim.
- Eğer Türkiye’nin aykırı ve muhalif üniversite öğrencileri, Burhan Kuzu’nun AK Parti’nin en sempatik isimlerinden biri olduğunun farkına varırlarsa acayip sevineceğim.
Mel Gibson Müslüman olmuş
ALLAH hidayetini kabul etsin. Allah Javier Bardem ile Tom Cruise’a da hidayet bahşetsin.
Fakat durun bir dakika! Mel Gibson konusunda benim bir kâbus senaryom var: Ya adını değiştirmeye kalkar da...
“Mel Gibson” yerine mesela “Melih Gibisin” ismini tercih ederse... Ve Melih Gökçek de seçim öncesi bu durumdan yararlanmak için çeşitli projeler geliştirmeye kalkarsa...
Devamını getiremiyorum ve sadece “Hafazanallah! Hafazanallah!” diye inliyorum.