Günaydın’ın mektubu özetle şöyle:
“Kürtler özerklikten sonra bağımsızlıklarını alıp tamamen ayrılır.
Umarım ülke bölünmez, iç savaş falan çıkmaz ama dışarıdan bakınca görüntü kötü, hızla Yugoslavya olma yolundayız.
Ümmetçilikle, özerk bölgelerde yasayanları bir İslam Federasyonu altında toplayabileceklerini mi düşünüyorlar? Orta
Doğu’nun yakın tarihinde böyle bir şey yok.
Doğu’nun yakın tarihinde böyle bir şey yok.
Bu senaryo gerçekleşir de kıyı bölgelerimizde tepkiler oluşur ve buralarda yaşayan Kürtler, zorla Doğu’ya göç ettirilmeye çalışılırsa ne olacak? Kardeşçe yaşayan insanları böyle düşman etmek mi istiyorlar? Türkiye’nin büyük zorluklarla iyi kötü kurduğu sistem; doktorlar, bankalar, jandarma, polis, asker, öğretmen, vali.., kısacası devlet oradan çekilirse daha yoğun bir yoksulluk ve ağalık düzenine iyice esir olurlar.. Temennim bunların olmaması; Türk’ün silkinip kendine gelmesidir. Ama gidişat pek iyi gözükmemektedir.
Sorumu yineliyorum: RTE, nerenin ve kimlerin başkanı olabileceğini sanıyor bölünmeden sonra?”
***
Örnek gösterilen İspanya’yı ise bu ülkeyi çok iyi bilen gazeteci Nilgün Cerrahoğlu, birkaç yazıda ve röportajda yeniden anlattı.
Cerrahoğlu, özetle şöyle diyor: “Basklarla Katalanlara ayrıcalık yapmamak için; Franko faşizminden demokratik devlete geçilirken İspanya’nın 17 bölgesine birden özerklik verilmişti.
Gerçekte her birinin ayrı parlamentoları ve başkanları olan bu özerk bölgeler, bildiğimiz federal devletlerden başka bir şey değildi. Üniter yapıyı korumak hassasiyetini gösteren ve bu hassasiyet uğruna darbe yapmaktan çekinmeyecek olan askerleri kızdırmamak için jargonda ‘federasyon’ yerine ‘özerk topluluklar’ deyimi yeğlenmişti.
Şimdi Madrid’de ‘özerklik’ lafını telaffuz ettiğinizde, ‘demokrasiye geçiş yıllarının en büyük hatası oldu’demekten çekinmeyen sol entelektüellerle bile karşılaşabiliyorsunuz.
Şikâyetlerin ortak dayanak noktası, sistemin ‘bölgesel dayanışmayı ortadan kaldırmasından’başlıyor; ‘merkezdeki yoz politikacıları yerelde klonlamasına’, dolayısıyla ‘yolsuzluk’, ‘rüşvet’ve ‘yozluğu’ çarpan etkisiyle katlamasına varıyor…”
***
İspanyol düşünür Fernando Savater ise Cerrahoğlu’na “Özerklikler her şeyden önce milliyetçilik ateşini söndüremedi. Bir ‘özerklikler devleti’oluşacağına, ortaya çıkan devlet; ‘milliyetçilikler devleti’oldu. Milliyetçiliğin esamesinin olmadığı yerlere bile milliyetçilik bulaştı. Bask, Katalonya gibi özerk bölgelerin, ‘milliyetçilik tehdidi’ ile ayrıcalıklar aldığını gören öteki bölgeler de; ‘Bizim de özelliklerimiz var. Biz de ayrıcalık isteriz’demeye başladılar. Almanya dahi ‘eyalet/lander’leri sorgularsa, gerisini siz düşünün” dedi.
***
“Her türlü milliyetçilik ayağımın altındadır” diyerek Hz. Peygamberin veda hutbesini, ülkeyi özerk bölgelere ayırmak için kullanan Tayyip Erdoğan ise şayet durdurulmazsa, “Ne mutlu Türküm diyene” felsefesini yıkarak Türkiye’yi İspanya gibi etnik ırkçılık cehennemine çevirmek üzere. Cerrahoğlu, “Herkes gider Mersin’e, biz gideriz tersine” özdeyişini hatırlatarak,“Batı’nın vazgeçmekte olduğu dünün fikirlerini, neredeyse tekerleği keşfetme coşkusuyla ortaya atıyor ve mangalda kül bırakmıyoruz, ‘özerklik tartışmalarında’da olan bu” diyor.
Türkiye’de “üniter yapıyı korumak hassasiyetini gösteren ve bu hassasiyet uğruna darbe yapmaktan çekinmeyecek olan askerler” de yok. Türkiye şimdi Tümamiral Semih Çetin’in,“Bir İhanetin Öyküsü-Hasdal’da Bir Amiral” kitabını okuyor..