Hüseyin Nihal Atsız
TURAN VE TURANCILIK
İran kaynaklarınca bütün Türklere, Turani kavim denildiği ve Türklerin yaşadığı Türkistan topraklarına da Türk Yurdu anlamına gelen Turan ifadesinin kullanıldığı bilinmektedir. Turan, sözcük olarak değişik kaynaklarda yer almış ve genel olarak Türk soylu topluluklara yönelik kullanılmıştır.
Ancak “Dilde fikirde, işte birlik” ifadesi Turan kavramını en iyi anlatan bir söz olsa gerek.
Nitekim, Rusların, Türklere karşı uyguladığı asimilasyon politikalarına karşı Rusya’da yaşayan Türk aydınlarının başlattığı Cedit Hareketi, Türkçülük Turancılık fikrini de besleyen ana kaynaklar arasında yer alır. Gaspralı İsmail’in bütün Türkistan coğrafyasını gezerek gazete, dergi, okul faaliyetleri ile Türkçülük- Turancılık fikri zemin bulmuş ve milli ülküye dönüşmüştür.
Turancılık fikrinin doğuşu ile ilgili yerli ve yabancı kaynakları taradığımızda şu yaklaşımları görürüz. Turancılığın batıcılığa bir tepki olarak doğduğu yaklaşımı dillendirilse de çok da gerçekçi değildir. Çünkü Türkçülük-Turancılık fikri, başlangıcından itibaren özellikle 1900’lü yıllardaki milliyetperver münevverlerin bir ilim, fikir, edebiyat ve sanat hareketi olarak gelişme gösterdiği vakıadır. Siyasi yaklaşımlar ve siyasetle birlikte diğer faaliyetler zamanla yer bulmuştur.
Türkçülük-Turancılık hareketinin Panislavizm'e bir tepki olarak doğduğu görüşü, daha gerçekçi durmaktadır. Çünkü Türklüğün büyük bir bölümü 18. Yüzyıldan itibaren Rus çarlığının hegemonyasındaydı. Türklerin bağımsızlık mücadelesi milli bir ülküyü, Turan idealini de beslemiştir.
Çünkü Türklüğünü zulmü altına almış olan Panslavizm’in Batı'da da en büyük hedefi Osmanlı Devletini çökertmekti. Balkan isyanlarında da Rus politikalarının etkisi vardı.
Batı Türkleri arasında milli şuurun gelişmesinde Rus savaşlarının doğurduğu acıların, bu savaşlarda gösterilen kahramanlıkların, çekilen ıstırapların, ağır toprak kayıplarının büyük rolü vardır. Bütün bunlar o yüzyıl içinde Türkçülük ve akabinde Turancılık fikrini ortaya çıkaran, besleyen asli unsurlar arasında yer alır.
Osmanlı Türkleri için Türkçülük-Turancılık akımının kendi iç şartlarımızdan doğan ve dış şartlarla birleşen başka sebepleri de vardı. En temel gerekçe, her yıl biraz daha çöküntüye ve yok olmaya doğru giden Devlet-i Aliye için kurtarıcı formüller aranıyordu.
Yusuf Akçura’nın yazdığı makalede de gördüğümüz gibi Devlet-i Aliye’yi kurtarmak için üç temel fikri akım gelişmişti.
Tanzimat'tan sonra ileri sürülen başlıca görüş, Osmanlıcılık idi. Her şeyden evvel devletin o günkü sınırlarını korumak ve devam ettirmek arzusundan doğan bu görüşün esası, devlet birliği fikri çevresinde bütün Osmanlı tebaasını birleştirmekti. Devletin kurucusu ve sahibi olarak bu görüşü, herkesten önce ve büyük bir samimiyetle Türkler benimsedi. Bu tabii idi, ancak başka da kimse benimsemedi. Dolayısı ile pratik hiçbir sonuç doğuramadan yok oldu, gitti.
1908 yılından itibaren yine devletin kurtulması için ortaya atılan bir diğer siyasi görüş İslamcılık yani İslam Birliği anlayışı oldu. Bu yaklaşım da, Müslüman Osmanlı tebaasının birliğini korumaktı. Ancak göz ardı edilen bir husus vardı ki ayrılıkçı hareketler sadece Hıristiyan tebaadan değil sair ırklardan oluşan Müslümanlardan da yaygın bir şekilde teberrüz ediyordu. Nitekim bu görüş de, umulan sonucu vermeyecekti.
Devrin aydınları bu ahval içinde devletin kurtuluşunun, kendi tarihi çizgisini hatırlayan, milletler içerisindeki varlığını fark eden bir görüş ile mümkün olacağı bu görüşün de Türkçülük ve onun o zamanki siyasi ülküsü olan Turancılık ile gerçekleşeceği üzerinde temel yaklaşımlar ortaya koydular.
Aynı dil ile konuşup, aynı kültürle yoğrulmuş ve dünyanın değişik yerlerinde hüküm sürmüş bütün Türkler Turan’ın bir parçasıdır.
Türkistan coğrafyasının her karışında, Balkanların pek çok alnında, İran içinde, Irak, Suriye ve Afganistan’ın kuzeyinde- ki doğru ifade Güney Türkistan olmalı- Avrupa’nın değişik yerlerinde yaşayan her Türk Turan idealinin bir ferdidir.
Esas itibariyle, bütün Türklerin coğrafya birliği ülküsüne Turancılık denilmiştir ki, Ziya GÖKALP bunu Türkçülüğün Esasları isimli kitabında, Türkçülüğün uzak ideali şeklinde belirtir.
Uzak idealler için gerçekleşip gerçekleşmeme şartının aranmayacağını, onun “ruhlardaki vecdi sonsuz bir dereceye yükseltmek için ulaşılmak istenilen çok cazibeli bir hayal”[2] olduğunu söyleyen Gökalp, bu cazibeyi Türkçülük anlayışının da gereği olarak görür. Nitekim, Türkçülük ideali bütün Türkleri kapsayan bir mefkure olduğuna göre Turancılığın da ilk merhalesidir diyebiliriz.
Turancılık ideali Türkçülüğün de ivme kazanmasını sağlamıştır. Aynı şekilde Türkçülük anlayışı nihai hedef olarak Turan idealini benimsemiş olması aradaki bağı kuvvetlendirmiş, yakın ve uzak hedefler netleşmiştir.
Gökalp de Turancılığın, Türkçülüğe kattığı şevkten bahseder. “Turan mefkuresi olmasaydı, Türkçülük bu kadar süratte yayılmayacaktı. Bununla beraber, kim bilir, belki gelecekte Turan mefkuresinin gerçekleşmesi de mümkün olacaktır. Mefkure geleceğin yaratıcısıdır.
Dün Türkler için hayali bir mefkure halinde bulunan millî devlet, bugün Türkiye'de gerçek halini almıştır.”[3] Ziya Gökalp bu eserinde Türkçülüğün uzak hedefi olarak belirttiği Turan için Türklerin dilde, edebiyatta, kültürde birleştirmek, şeklinde ifade eder. Turan için bu tespitlerin vazgeçilmez olduğu aşikardır.
Bugün, üç yüz milyonluk Türk dünyasının ortak bir dil, ortak bir tarih ve elbette bunların bileşenleri ile kuvvet kazanacak olan ortak bir kültür temelli yapılanma oluşturması Turanın da belli oranda gerçekleşmesi demek olacaktır.
Turancılığı, Türkçülüğün siyasi amacı olarak gösteren Hüseyin Nihal Atsız, “Yeryüzündeki bütün Türklerin geçmişte olduğu gibi, tek devlet altında birleşmesidir.”[4], der.
23 Haziran 1934 yılında Orhun Dergisinin 8. Sayısında Türk Birliğinden detaylı bir şekilde bahseden Atsız, bunun milli bir ülkü olduğunu söyler.
Alparslan Türkeş ise tıpkı Hüseyin Nihal Atsız gibi 3 Mayıs 1944’te yargılandığı Irkçılık Turancılık davasından yargılanmış ve ceza almış bir Türk birliği taraftarı olarak önce “turan” kavramını izah edip Türk Birliği üzerinde durur. “Kırım'da İsmail Gaspıralı, Kazan'da Başkurt memleketinde, Azerbaycan'da Türkistan'da başkaları... Yer yer orada bulunan Türk toplumları da kendilerini yabancı boyunduruğundan kurtarmak için birbirlerinin aynı olan, başka başka parçalar halinde bulunan toplumlar birbirleriyle kültür bağları kurmuşlardır. Bunun neticesi olarak da o günlerde memleketimizde bir Pantürkizm siyasi fikir cereyanı yayılmış ve devlet adamlarına kadar Türkizm siyasi fikir ulaşmıştır.[5]
Türkizm olarak ifade edilen ideolojik tutum zamanla Turancılık şeklini almıştır. Başlangıçta hürriyetin ateşleyici unsuru olarak görülen Türkçülük, beraberinde dünya üzerindeki Türklerle kurulan bağlarla Turancılığı şekillendirmiştir. Türkeş, “Turancılık fikri ise, daha geniş bir saha bulmuştur.”[6] diyerek fikrin, dünya üzerindeki bütün Türkleri kapsadığını belirtmiştir.
Alparslan Türkeş Türk birliği ülküsünün bir hayal gibi görülmemesi gerektiğini belirttikten sonra mesele ile ilgili temennisini “… Türk Birliği ülküsü, yer yüzündeki bütün Türklerin bir millet ve devlet halinde, bir bayrak altında toplanması ülküsüdür. Bunun tahakkuku, bazı kimselere ilk bakışta imkânsız gibi görünebilir…” [7] şeklinde açıklar.
Elbette Turan idealine ulaşabilmek öncelikle Türk milliyetçilerinin her birinin yaşadıkları Türk topraklarının maddi ve manevi yükselmesi, yücelmesi ülküsünü gerçekleştirme mecburiyeti vardır.
Her Türk devleti, kendi ayakları üzerinde durmanın ötesinde bulunduğu coğrafyada denge unsuru olacak bir güce kavuşması temin edilmelidir.
Günümüze baktığımızda, bağımsız yedi Türk devleti Özerk Türk toplulukları ele alındığında Türklerin yaşadığı coğrafyayı üç başlıkta ele alabiliriz.
1. Türkistan coğrafyasında yaşayan Türkler,
2. Türkiye Türkleri,
3. Avrupa’da yaşayan Türkler.
Tabi bu coğrafi sahanın içinde Türk Medeniyetinin etkili olduğu bütün kadim topraklar ve Türk nüfusun bulunduğu her yer bulunmaktadır.
O zaman Turancılığın içine her Türk topluluğun yaşadığı yerde hür, egemen ve insan hakları esası içinde yaşamlarını sürdürmesi ilk madde olarak girmelidir.
Ardından da bütün Türklerin ortak dil, ortak, edebiyat, ortak tarih, ortak bilişim, ortak ekonomi, ortak savunma gibi birlikteliklere kavuşması için çalışmak Turancılığın hedefleri olarak belirlenmesi uygun olacaktır.
Uzun yıllarca, bütün Türklerin bir bayrak altında toplanması olarak anlata geldiğimiz Turancılığı, yeryüzündeki bütün Türklerin, dil, tarih, ekonomik, kültürel, siyasi, askeri birlikteliği şeklinde ifade etmek daha gerçekçidir.
[1] Hüseyin Nihal Atsız, Makaleler- ııı, syf 60, Baysan yayınları, 1992, İstanbul
[2]Ziya GÖKALP, Türkçülüğün Esasları, syf, 25, Varlık Yayınları, mayıs 1968, İstanbul
[3] Ziya GÖKALP, Türkçülüğün Esasları, syf27, MEB, 2016, İstanbul (Mehmet Kaplan- Türk Klasikleri)
[4] Hüseyin Nihal Atsız, Makaleler- ııı, syf 57, Baysan yayınları, 1992, İstanbul
[5] Alparslan TÜRKEŞ, Millî Doktrin Dokuz Işık, s. 155, Kamer Yayınları, İstanbul 1978
[6] Alparslan TÜRKEŞ, Millî Doktrin Dokuz Işık, s. 156, Kamer Yayınları, İstanbul 1978
[7] Alparslan TÜRKEŞ, Millî Doktrin Dokuz Işık, s. 156, Kamer Yayınları, İstanbul 1978