Anayasa’da yazılanların, Anayasa Mahkemesi’nin aldığı kararların, yasalarda yer alan hükümlerin AKP hükümeti döneminde hiçbir anlamı olmadığı ortaya çıkmış durumda. “Ben yaptım oldu” demekle belki bugün o söylediklerinizi yaparsanız, seçimlerde yüksek oy da alabilirsiniz ama unutulmaması gereken o tahtlar, saraylar kimseye kalmıyor, yapılan hukuksuzlukların da hesabı soruluyor.
Bugün elinde güç olanların, yasaları yok sayanların, “ben yaptım oldu” diyenlerin bu günleri de biter. Dünün nasıl hesabı sorulmaya çalışılıyor, belgeler arşivlerden çıkarılıyorsa, bu dönemin de çetelesini tutanlar vardır mutlaka…
Bugün elinde güç olanların, yasaları yok sayanların, “ben yaptım oldu” diyenlerin bu günleri de biter. Dünün nasıl hesabı sorulmaya çalışılıyor, belgeler arşivlerden çıkarılıyorsa, bu dönemin de çetelesini tutanlar vardır mutlaka…
Türkçe’yi unutturmak için…
Okullarda “andımız”ı kaldırmak bile “demokratikleşme”nin en önemli adımı olarak açıklanıyor. Vah ki vah… Andın kaldırılmasıyla, Cumhuriyetimizin kuruluşundan beri benimsenen “hangi etnik kökenden, hangi din ve mezhepten gelirse gelsin bütün vatandaşlarımızın Türk olduğu” anlayışı ortadan kaldırılmak isteniyor. Yoksa, andımızın kaldırılması hangi demokratik hakka hizmet edecek…
Milli Eğitim Bakanlığı, Güneydoğu illerimizde Türkçe eğitimi ortadan kaldırmak için sistemli bir çalışma yürütüyor. 300 bine yakın öğretmen adayı görev bekliyor. Ancak Güneydoğu illerimizde öğretmen açığı devam ediyor. Yani, bırakın “andımızı” söyletecek öğretmen bulmayı, İstiklal Marşımız’ın bile okutulması hemen hemen olanaksız hale geldi.
Hakkari CHP İl Başkanı Mehmet Baş’la konuştum. İllerinde “eğitim faciası” yaşandığını, bin 900 öğretmen açığı bulunduğunu belirtti, “Çocuklarımızın geleceğini karartmayın. Şu günlerde Hakkari merkez ve ilçelerindeki öğretmen açığını kapatmak için ücretli öğretmen alımı yapılıyor. Ancak bu alımlar objektif kriterlere dayanmıyor. Listeler, emniyet müdürlüğünün onayı alınarak yapılıyor. Öğretmen adayı, hiçbir somut gerekçe gösterilmeden liste dışı bırakılıyor” diyor.
Yani Hakkari’ye bu devlet asil öğretmen göndermiyor, vekil öğretmen olarak atananlar için de AKP’den onay isteniyor. Hükümet, Türkçe’nin yeterince doğru ve güzel konuşulmadığı yörelerimize öğretmen göndermiyor ve “anadilde eğitim”in alt yapısını oluşturuyor. İşte AKP bunları yaparken, BDP ile kol kola olduğu da her adımda görülüyor.
Milli Eğitim Bakanlığı, Güneydoğu illerimizde Türkçe eğitimi ortadan kaldırmak için sistemli bir çalışma yürütüyor. 300 bine yakın öğretmen adayı görev bekliyor. Ancak Güneydoğu illerimizde öğretmen açığı devam ediyor. Yani, bırakın “andımızı” söyletecek öğretmen bulmayı, İstiklal Marşımız’ın bile okutulması hemen hemen olanaksız hale geldi.
Hakkari CHP İl Başkanı Mehmet Baş’la konuştum. İllerinde “eğitim faciası” yaşandığını, bin 900 öğretmen açığı bulunduğunu belirtti, “Çocuklarımızın geleceğini karartmayın. Şu günlerde Hakkari merkez ve ilçelerindeki öğretmen açığını kapatmak için ücretli öğretmen alımı yapılıyor. Ancak bu alımlar objektif kriterlere dayanmıyor. Listeler, emniyet müdürlüğünün onayı alınarak yapılıyor. Öğretmen adayı, hiçbir somut gerekçe gösterilmeden liste dışı bırakılıyor” diyor.
Yani Hakkari’ye bu devlet asil öğretmen göndermiyor, vekil öğretmen olarak atananlar için de AKP’den onay isteniyor. Hükümet, Türkçe’nin yeterince doğru ve güzel konuşulmadığı yörelerimize öğretmen göndermiyor ve “anadilde eğitim”in alt yapısını oluşturuyor. İşte AKP bunları yaparken, BDP ile kol kola olduğu da her adımda görülüyor.
“Demokrasiyle ilgisi yok”
Ülkemizde Anayasa’nın, Anayasa Mahkemesi kararlarının bir kenara atıldığı bir dönem yaşıyoruz. Önce Anayasa’nın 11. maddesini okuyalım: “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar, Anayasa’ya aykırı olamaz.”
Başbakan’ın açıkladığı “demokratikleşme paketi”nde, Anayasa’ya, Anayasa Mahkemesi kararlarına aykırı hükümler içeren maddeler yer alıyor. Onursal Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun, SÖZCÜ’ye söylediklerini okuyalım:
“Demokratikleşme paketi diye açıklanan hükümlerin önemli bir bölümünü şeriat devletine gidiş için atılmış adım olarak görüyorum. Bunların demokrasiyle ilgisi yok. Demokrasi dediğiniz kuvvetler ayrılığına dayanıyor. Bu paketin bağımsız yargı, özgür basın, temel insan hak ve özgürlükleriyle herhangi bir ilgisi yok, bunların iyileştirilmesinin izi bile yok. Yapılmak istenen: dini siyasete alet etmek düşüncesinin daha kuvvetlendirerek sağlamlaştırılmasıdır.
Anayasa Mahkemesi tarafından dinsel simge olarak kabul edilen kıyafetin yasayla ya da Bakanlar Kurulu kararıyla, genelgeyle kaldırılmak istenmesi laik cumhuriyet ilkelerine tamamen aykırı bir düşünce biçimidir. Yapılmak istenen düzenlemeler, demokratikleşme değil, AKP’nin seçim hazırlığı olarak görülmeli. Cemaatlere, tarikatlara ekonomik özgürlüğü sağlamak için yapıldığı da söylenebilir. Özetle, bu paketin demokratik bir paket olduğunu söylemek mümkün değildir. Bunların içinde ‘memleketin çok büyük ihtiyacını karşılıyor’ diyebileceğimiz, demokrasinin gerektirdiği bir şey yok.”
Başbakan’ın açıkladığı “demokratikleşme paketi”nde, Anayasa’ya, Anayasa Mahkemesi kararlarına aykırı hükümler içeren maddeler yer alıyor. Onursal Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun, SÖZCÜ’ye söylediklerini okuyalım:
“Demokratikleşme paketi diye açıklanan hükümlerin önemli bir bölümünü şeriat devletine gidiş için atılmış adım olarak görüyorum. Bunların demokrasiyle ilgisi yok. Demokrasi dediğiniz kuvvetler ayrılığına dayanıyor. Bu paketin bağımsız yargı, özgür basın, temel insan hak ve özgürlükleriyle herhangi bir ilgisi yok, bunların iyileştirilmesinin izi bile yok. Yapılmak istenen: dini siyasete alet etmek düşüncesinin daha kuvvetlendirerek sağlamlaştırılmasıdır.
Anayasa Mahkemesi tarafından dinsel simge olarak kabul edilen kıyafetin yasayla ya da Bakanlar Kurulu kararıyla, genelgeyle kaldırılmak istenmesi laik cumhuriyet ilkelerine tamamen aykırı bir düşünce biçimidir. Yapılmak istenen düzenlemeler, demokratikleşme değil, AKP’nin seçim hazırlığı olarak görülmeli. Cemaatlere, tarikatlara ekonomik özgürlüğü sağlamak için yapıldığı da söylenebilir. Özetle, bu paketin demokratik bir paket olduğunu söylemek mümkün değildir. Bunların içinde ‘memleketin çok büyük ihtiyacını karşılıyor’ diyebileceğimiz, demokrasinin gerektirdiği bir şey yok.”
Ne getirirse “devrim” diyecekler
Başbakan “demokratikleşme paketi” adı altında ne getirirse getirsin “bravo… devrim… dev reform” diyen bir koro var. Böyle bir propaganda karşısında halk ne yapsın? İşte, son pakete de aynı koro övgüler diziyor. Başbakan da, paketi açmadan önce gelecek eleştirilere karşı uzun bir savunma yapma gereğini duydu. Bu paketin demokrasiye bir yararı şöyle dursun, ülkemizin birlik-bütünlüğünü tehlikeye atacağı, AKP’ye yarar sağlayacağı ortadadır. Kanadoğlu’nun paket için söylediklerinin özeti “laik cumhuriyeti ortadan kaldırma çalışması” oluyor.
Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamama suçunun zaman aşımı yok. “Ben yaptım oldu” diyorsanız, demokratik ülkelerde böyle şey olmaz. Demokratikleşme dediğiniz bağımsız yargı ister, basın özgürlüğü, temel hak ve özgürlükler, toplantı, gösteri ve yürüyüşleri özgürlüğü ister. Ortada bunların hiçbiri yok. Uluslararası sınıflandırmalarda Türkiye’nin 89. sırada olduğunu hatırlayalım. “Geriye gidiş” paketini “dev-rim” diye alkışlayanlara bravo!
Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamama suçunun zaman aşımı yok. “Ben yaptım oldu” diyorsanız, demokratik ülkelerde böyle şey olmaz. Demokratikleşme dediğiniz bağımsız yargı ister, basın özgürlüğü, temel hak ve özgürlükler, toplantı, gösteri ve yürüyüşleri özgürlüğü ister. Ortada bunların hiçbiri yok. Uluslararası sınıflandırmalarda Türkiye’nin 89. sırada olduğunu hatırlayalım. “Geriye gidiş” paketini “dev-rim” diye alkışlayanlara bravo!