Milliyetçiliğimiz “Yaşasın” ve “Kahrolsun” sloganları etrafında dolanan bir duygu yığını değildir
 
                Kaybedilmiş bir medeniyetin çocuklarına, yeniden milli şuuru yükleyerek; onun, köklerinden kopmadan çağı doğru okumasını sağlayıp çağlar ötesine taşımayı ilke edinen bir anlayışa sahip olan Türk milliyetçiliği hareketi, günlük slogan ve politik temayüller içinde fikri mücadelesini şekillendirmemelidir.
                Türk milliyetçiliği fikir sistemini şekillendiren kaynaklar, o kaynaklardan yola çıkarak serdedilen görüşler, görüşlerin oluşturduğu istikamet; güncel tepkilerden beslenmez. Her yaklaşım tarihsel derinliği barındırmanın ötesinde meselelere çözüm üretir ve geleceğin inşasına imkân verir. Bu sebeptendir ki karşılaştığımız pek çok problemin çözümünü hala milliyetçi münevverlerin tahlillerinden yararlanarak tekâmüle tabi tutarız.
                Örneğin Dündar Taşer’den bahsederken Erol Güngör’ün tarifiyle “Tarih sayfalarından fırlayıp çıkmış bir adam” deriz. Çünkü Dündar Taşer, İkinci Meşrutiyetle başlayıp günümüze kadar devam eden siyasal- sosyal gençlik hareketlerinin tarihi ve kültürüyle barışmasını sağlayan “alp” ile “eren” kimliğine sahip kişi olmuştur. Ve gençliğe Türk tarihini yorumlarken bu tarihi süreç içerisinde milliyetçi bir neslin yerini ve vazifesini de ortaya koymuştur.
                Yine Erol Güngör’ün tespiti ile devam edecek olursak milliyetçi bakışın bir refleksten ibaret olmadığını izah eden “şimdiye kadar önce iman edip sonra şüphe den bir anlayış yerine şüpheyle yaklaşarak imanı aramayı” tavsiye eden tezine dikkat kesilmemiz gerekecektir.
                Evet, işte tam da bu yaklaşımdan hareketle diyoruz ki Türk milliyetçiliği “yaşasın” ve “kahrolsun” sloganları etrafında dolanan bir duygu değildir. Öyleyse günümüzde yaşanan olayları doğru değerlendirebilmemiz için Türk siyasi hayatının yakın tarihindeki benzer vakıaları incelememiz ve bu tip durumlara karşı Türk milliyetçilerinin sergilediği tavırlara göz atmamız gerekmektedir. Elbette Türk milliyetçiliği hareketinin başlangıcını tarihin derinliklerine kadar götürebiliriz. Ancak şu bir hakikattir ki yaklaşımları, kabulleri, ideolojik bütünlüğü açısından en somut değerlendirme Ziya Gökalp ile başlar. Onun Türkçülüğün Esaslarıyla ortaya koyduğu yol haritası pek çok milliyetçi münevverin beslendiği temel kaynak olmuştur. Ve o dönemdeki milliyetçi münevverlerin temel fikri tutumları birbirinden de çok aykırı durmamıştır. Bunun neticesinde de Türk milliyetçiliği fikri, devleti kuran amil düşünce haline dönüşmüştür.
Ancak daha sonra yaşanan batıcı/sözde inkılapçı tarz ile Milliyetçi münevver anlayış karşı karşıya gelmiştir. Bu fikri karşıtlık, özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndaki Alman- Rus mücadeleleri sonucunda; batıcıları sosyalist çizgiye çekmiştir. Bu yeni çizgi Türkçü düşünceyi öteki ilan ederek ezmeye çalışmıştır. Ve işte o günden sonra Türk milliyetçileri daima iktidarlar tarafından “tehlikeli akım” şeklinde tanımlanmıştır. Onu sadece ihtiyacı olduğu zaman hatırlamış, diğer zamanlarda ise baskı altında tutulması gereken fikir ve kitle olarak değerlendirmiştir.
Tarihin derinliklerinden süzülerek günümüze ulaşan ve ferdin, cemiyetin, milletin, devletin, coğrafyanın şekillenmesine/birliğine büyük katkı sunan Trük milliyetçiliği fikri artık kısır çekişmelerden acilen uzaklaşmalı, semboller ve kavramları çoktan aşarak, geniş anlamlı bir medeniyet tanımlayan derinliği ile hayatın bütün alanlarına sirayet etmelidir.
Peki asıl soru, Bu nasıl gerçekleşecek?
Dün olduğu gibi bugün de bunun yolu gayet açıktır.
Bu, gerçekçi bir milli ve ilmi münevver kadroyla hakikat olacaktır. Türk milleti ve Türk devletinin bölünmez bir bütün olduğu ilkesi bütün milliyetçilerin ittifak ettiği husustur. Varlığını, Türk milletinin birliğine ve yücelmesine bağlayan milliyetçi görüş, güçlü ve müreffeh Türkiye ve Türk birliği yolunda Milliyetçi münevverlerin fikri mülahazalarıyla tekamülünü devam ettirmelidir..
Meramımızı Erol Güngör’ün “Milliyetçiler Arasında Birlik Meselesi” başlıklı yazısındaki son cümleyle tamamlayalım:
“Milli birliğin fikir temellerini işlemek ve birlik şuurunu kuvvetlendirmek, en büyük vazifemiz olmalıdır.”