Tüm katılımcıların konuşmasının ardından son konuşmayı TBMM Başkanı Cemil Çiçek yaptı ve konuşmasında özetle “Toplumun tüm kesimlerini kapsayan, demokratik değerleri yansıtan yeni anayasa yapacağız” türünden “ cafcaflı sözlere başvurarak bu toplantıların demokratik bir işlev gördüğünü vurguladı. Sınıf çelişkisini yok sayan, yeni anayasanın egemen olan zenginlerin çıkarlarına hizmet edeceği gerçeğini karartmaya çalışan yaklaşım, konuşmasının özü özetiydi.
Anayasa Platformu'nun Konya toplantısında sınıf çelişkilerinden, kapitalizmin egemenliğinden soyutlanmış eşitlik, adalet, kardeşlik söylemleri sıkça dile getirildi. Yeni anayasanın toplumun tüm kesimlerini kapsayacağı ifade edildi. Egemenlerin işçi sınıfı ve emekçiler üzerindeki tahakkümünü pekiştirmenin “yeni” bir aracı olacağı malum olan “yeni anayasa” herkesin anayasası, herkesimin yararına olan anayasa olarak gösterilmeye çalışılıyor.
Düzenin egemenleri ve onların emrindeki siyasetçileri, farklı kesimleri temsil eden emek örgütlerini yeni anayasa tartışmasına katmaya büyük özen gösterdi. Ayrıca BDP’nin yeni anayasa sürecine katılımını sağlayarak tüm ülkenin “yararına”,tüm “yurttaşların” eşit haklar temelinde “yeni” anayasal bir bağla birbirlerine bağlanacağı yalınsamasını örmede önemli bir rol oluşturuyor.
Konya’da gerçekleştirilen Anaya Platformu toplantısının önemli veçhelerinden biride siyasi iktidarlara “arka bahçelik” eden sendikaların yöneticileriydi. Sendika “baronları” ekonomik-sendikal hakların geliştirilmesi konusunda taleplerde bulundular. Bin bir bağla zenginlerin çıkarlarına ve düzenine bağlı sendika bürokrasisinin işçi sınıfı ve emekçilerin lehine önerilerde bulunması beklemek safdillikten öte bir anlam ifade etmemektedir.
Konya toplantısında “yeni anayasayı” halkla birlikte yapma söylemi sık, sık dile getirildi. “Vatandaşların” anayasa önerisi yaptıkları konusunda konuşmalar içinde örnekler verildi. Tüm bunlar yapılacak anayasanın emekçilerin anayasası olduğunu ispatlamaya dönük manevralardır. Hepsi bir yana, anayasada, emekçi kitlelerin dolaylı, göstermelik ve biçimsel katılımı gözetilse dahi, fiili uygulaması işçi ve emekçilerin tümüyle üstünde tutulur. Zira anayasayı “halkın iradesi” adı altında uygulamaya geçirecek olan zenginlerin düzeninin kurumları olan hükümet, yargı, kolluk güçleri, cezaevleri vb.leridir. Bu kurumlar varoluş nedenleri ise zenginlerin işçi sınıfı ve emekçiler üzerindeki egemenliğinin devamını sağlamaktır.
TOBB Başkanı başta olmak üzere toplantıda konuşan sermaye sözcüleri yeni anayasaya duydukları ihtiyacı dile getirdiler. Zira şu an yürürlükte olan anayasa sermaye piyasasının geliştirilmesi, sömürü kapasitesinin arttırılması, üretimin tümüyle esnekleştirilmesi, ucuz iş gücü ihtiyacının karşılanması vb. saldırılara yanıt verme noktasında yetersiz kalıyor. Ayak bağına dönüşüyor. Sermaye örgütleri katı işbölümünü, güvenceli çalışmayı, bölgesel asgari ücret uygulamasını, sermaye düzeninin genişleyen yeniden üretim dinamiğini destekleyen bir anayasa istiyorlar. Başka bir deyişle yeni anayasa zenginlerin var olan ayrıcalıklarının daha da artmasına, işçi sınıfı ve emekçilerin sefaletinin daha da derinleştirilmesi hedefi ile bağlantılı olarak gündeme getiriliyor.
Yapılan bu toplantılar işçi ve emekçilerin gözünü boyamaya, beklentileri artırmaya yönelik aldatmacanın bir parçası olduğu bilinmelidir. Zira zenginlerin sınıf egemenliği koşullarında yazılan anayasaların tümü bürokratik, anlaşılmaz, soyut bir dille kaleme alınırlar. Bu dil işçi ve emekçilere tamamen yabancıdır. İşçi ve emekçiler bu anayasaları okumaya çalışsalar bile kendi gerçekliklerine dair herhangi bir cümle bulamayacakları aşikardır.
Son Konya toplantısında emeğin korunması, işçi ve emekçilerin ekonomik-sosyal haklarına dair tek bir cümle edilmemiş olması, bu gerçekliğin en açık göstergesidir. Konya toplantısında konuşmaların ezici çoğunluğunu, yine işçi ve emekçiler adına sermaye partileri, sermaye örgütleri, sermayenin işbirlikçisi sendika ağaları yapmışlardır. Konuşmaların tümü işçi ve emekçiler manipüle etme doğrultusunda gerçekleştirilmiştir. Bu bile “yeni anayasa” çalışmasının kitlelere yabancı ve dışsal olduğu gerçeği tüm açıklığı ile ortaya çıkması açısında yeterlidir.
Yeni anayasada da "herkes özgürdür" anlayışı dile getirilecek, ama özgürlüğün sermayenin özgürlüğü olduğu çok geçmeden anlaşılacaktır. Zira kapitalist-emperyalist sistemde en ileri demokratik anayasalar bile temelinde sermayenin olduğu, sermayenin baskı ve şiddetinin daha serbest işlemesine onay veren yazılı düzenlemelerdir.