“Ölüm güzel şey budur perde ardından haber
Hiç güzel olmasa ölür müydü peygamber.” Diyor.
Yıllar önce yine rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu vefat edince İbrahim Sadri onun ardından “ Bir yiğit vardı, gömdüler şu karşı bayıra, Arkadan kefenini, gömleğini soydular, Aman kalkar diye üstüne taşlar koydular, Bir yiğit vardı gömdüler şu karşı bayıra.” Diye bir şiir okumuştu.
İşte bir yiğidi daha gömüyoruz. Yüreğim yanarak, hiç utanmadan ardından ağlayarak yazıyorum bu satırları…
Ölüm, deyince yüreklerimiz burkulur. Hüzünlenir, dünya ile ilgili arzularımızı unuturuz. Hele bu ölüm sevdiğiniz, dertleştiğiniz, acıyı, ıstırabı paylaştığınız biri olduğunda, boğazınıza bir yumruk oturur. Konuşsan konuşamazsın. Biri dokunsa da hıçkıra hıçkıra ağlasam dersiniz. Ya da dağlara taşlara haykırasınız gelir.
Sonra çaresiz kabullenir, kollarınız yana düşer ve yine Necip Fazıl’ın dediği gibi kaderin büyüklüğünü görüp duaya durursunuz:
“Kader beyaz kağıda sütle yazılmış yazı
Elindeyse gel de sıyır beyazdan beyazı.”
Evet, kadere rıza göstermeliyiz. Ama insan hislerinin önüne geçemiyor ki:
Hani Uhud sonrası herkes şehitlerine ağlıyordu da Hz. Hamza’ya ağlayan yoktu ve Efendimiz (SAV) Ensar kadınlarına Hamza için de ağlamalarını söylemişti ya…
İşte insan bir sevdiği vefat edince yüreğinin titremesini, boğazının düğümlenmesini, gözlerinin kırpışıp burnun sızlamasını engelleyemiyor.
Üniversite öğrencisi olduğumuz yıllarda bu bam teli titreşimini Rahmetli Metin Tokdemir ülkücü Şehitleri anlatarak yaşatmıştı bize. O gün bugündür ne zaman bir ülkücü vefat etse yeniden o ahval aklıma gelir.
İşte yine bir ülkücünün ardından yazıyorum bu kırık dökük satırları…
Sevgili kardeşim, gönül dostu, temiz insan, beklentisiz ve riyasız bir ülkücü,” iyi ki tanımışım” denilecek, sade, saf vefalı bir yiğidi daha “Hayat sürprizlerle dolu sürprizlere hazır olmak gerekir.” Deyip en büyük sürprizi yapan rahmetli bilge Başbuğ gibi hiç beklenmedik bir şekilde aramızdan ayrılıp gitti Nuri başkan.
Vefatından beli de 5-10 saat önce hem Fikret ağabeye hem de Nuri Başkana çok yorulduğunu hiç olmazsa haftada bir günü kendisine ayırması gerektiğini söylemiştim. Her zaman ki gibi o yüzünden hiç eksilmeyen tebessümü ile “vakit yok ki” demiş ve inandığı değerler uğrunda yaptığı koşuşturmacayı anlatmıştı.
Temiz yüzü, mütebessim çehresi, insanları istese de kıramayan engin gönlü ile Nuri Başkan ebedi yurduna gitti.
Onun şahsında bütün şehitlerimizi ve iman yolunda Hakka gidenleri rahmetle yad ediyorum.
Ama şunu da hatırlatmadan geçemeyeceğim.
Her ne kadar yakıştırmasak da ölüm mukadder ve bu dünya bir ağaç altında gölgelenecek kadar kısa. Öyleyse gelin kırmadan dökmeden geride bırakılan emanetlere –bu emenet sözünden ne anlıyorsanız- sahip çıkalım. Vefayı imanımız gibi görerek Allah rızası için Yaşatma ideali duygusu ile bize tevdi edilen vazifeleri getirelim. Ve dar-ı bekaya uğurladıklarımızı unutmayalım.
Ne demişti Nuri başkandan bir hafta önce vefat eden Yusuf yüzlü:
Unutmak ihanettir.