Hal böyle olunca eğitim politikalarının belirlenmesi ve uygulanması sürecinde Milli Eğitim Bakanlığı`nın da üzerinde bir oluşum olan Milli Eğitim Şurası`nda alınan kararlar, "tavsiye niteliğinde" olduğu şeklinde ifade edilse de yürürlükteki eğitim politikalarının oluşmasında belirleyici başat aktördür. Hatırlayalım bir önceki 18. Milli Eğitim Şurası kararlarına dayanılarak eğitimde “4+4+4 dayatmasının” yasalaşması bunun en belirgin örneğidir.
19. Milli Eğitim Şurası, özellikle “Öğretim Programları ve Haftalık Ders Çizelgeleri” ile “Okul Güvenliği” ihtisas komisyonlarında yürütülen, eğitim biliminin en temel ilkelerine ve pedagojiye açıkça meydan okumak anlamına gelen tartışma ve söylemlerle, eğitimde 4+4+4 dayatmasını bile gölgede bırakacak karar önerilerinin çıkmasına neden olmuştur. Şura`nın ilk gününden itibaren siyasal iktidarın arka bahçesi olmaktan gayrı sendikal faaliyet yürütmeyen bir sendikanın karma eğitimi tartışmaya açması ve lise ve dengi okullarda Osmanlıca dersinin müfredata zorunlu ders olarak konulmasını dayatmasını iyi tahlil etmek gerekir.
Ülkemizin eğitim sistemi, özellikle 1980 sonrasından başlayarak, her alanda benimsenen kapitalist sömürüye dayalı ve din eksenli politikaların da etkisiyle 80’li yıllara rahmet okutacak denli büyük ve köklü bir dönüşüm yaşamayı sürdürmektedir. 19. Milli Eğitim Şurasında laik, bilimsel eğitim anlayışının öğretim programlarından büyük ölçüde dışlandığı görüyoruz. Özellikle Osmanlıca dersinin önerilip anadilinde eğitim prensibinin görmezden gelinmesi nasıl bir eğitim modeli tahayyül ettiklerinin niyet okumadan öte kanıtıdır.
6 Aralık Cumartesi günü yapılan ve komisyon kararlarının alındığı Şura Genel Kurulu`nda eğitim bilim emekçilerinin AİHM kararlarına uyularak zorunlu din derslerinin kaldırılması yönündeki değişiklik önergesi kabul edilmezken, atölye çalışmalarında genel kurul gündemine alınmaması karına rağmen Osmanlıca dersi genel kurul divanının baypas yöntemleriyle genel kurul gündemine taşınıp kabul ettirilmiştir. Şu hususu açıkça belirtmekte yarar görüyorum. 19. Eğitim Şurası siyasal iktidarın tamamen etkisi ve yönlendirmesiyle gerçekleştirilmiştir.
Siyasal iktidarın sözcüleri TV’lerde aksi yönde laf ebeliği etseler bile Şuradaki etki ettikleri üyeler aracılığı ile Alevilik müfredatı ile ilgili bir önergenin görüşülmesini bile reddetmesi, iktidar temsilcilerinin açılım saçılım teranelerine rağmen 2014 Türkiye’sinde “Alevi fobisinin” hala sürdüğünü göstermiştir.
19. Milli Eğitim Şurası, ülkemizde yıllardır eğitim politikalarını belirleyen zihniyetin ve onun siyasal-ideolojik hedeflerinin, eğitim sistemini bir bütün olarak ileriye doğru değil, geriye doğru işletmekte ısrar edeceğinin bir kez daha görülmesini sağlarken, eğitimin bir bütün olarak ticarileşmesine ve piyasa koşullarına uygun hale getirilmesinin de motor gücü olmaya devam ediyor.
Eğitim sistemindeki mevcut merkezi, otoriter ve mevcut yapıyı daha da güçlendiren, eğitimin temel sorunlarına çözüm üretmek yerine yeni sorun alanları yaratacak olan Şura kararlarının eğitim bilimine emek ve gönül verenlerce onaylanması ve kabul edilmesi mümkün değildir.
Eğitim bilimine gönül vermiş ve 30 yıl hizmet etmiş bir eğitim emekçisi olarak 19. Milli Eğitim Şurası`nda laik, bilimsel eğitim anlayışı ile çelişen kararların gerçekte ne olduğunu anlatmak boynumun borcudur. Umar ve ümit ederim ki emekçi halklarımız başta olmak üzere “Bilimsel, demokratik, din işlerinden ayrışmış, anadilde ve parasız eğitimi”, öğrenci liseli gençlik, üniversiteliler ve eğitim emekçilerinin ortaklaştıracağı eylemler ile kazanılacaktır. Yeni-Osmanlıcı hayaller gören siyasal iktidar ise hüsrana uğratacaklardır.