Söylediğim bu sözün bizlerle ne alakası var diyeceksiniz. Bu güne kadar size anlatılmayan dünya ve ahiret saadetinin kazanılması için lazım olan, olmazsa olmaz denecek hayati bir bilgi.

Önce size şu soruyu yöneltmem lazım ki, biraz konuya ışık tutalım.

Allah’a bazı sözler verdiğinizi ve bu sözler ile bir sorumluluk yüklendiğinizi biliyor musunuz? Bu soruya evet; namaz oruç gibi ameller demezsiniz inşallah. Amelleriniz üzerinize farzdır. Misak, Ahd, Yemin olarak Allah’a verdiğiniz sözlerin yerine getirilmemesi insanı ihanet içinde bıraktığı da ayet ile gerçek. Çünkü ne söz verdiğimizi bizlere Nebi veya Veli Resuller beyan eder.

ENFÂL-27: Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tehûnûllâhe ver resûle ve tehûnû emânâtikum ve entum ta'lemûn(ta'lemûne).Ey âmenû olanlar, Allah’a ve Resûl'üne ihanet etmeyin! Ve siz, kendi emanetlerinize de bile bile ihanet etmiş olursunuz.

Bize öğretilmediği için bugüne kadar önemsenmeyen meseleler. Fakat bizim İslâm’ın beş şartı ile bugün yaşayamadığımız mutluluğun eksikliğinin nedeni olduğunu da bilin. Çünkü Allah’a ihanetin sonucunda emanetlerimize de ihanet ediliyor. Emanetler nedir desem, sizi zora sokmuş olmam değil mi? Hâlbuki bu emanetlerin ne yapılması gerektiğini de bize farz kılmış Rabbimiz.

NİSÂ-58: İnnallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl(adli), innallâhe niımmâ yeızukum bih(bihî), innallâhe kâne semîan basîrâ(basîran). Muhakkak ki Allah, emanetleri sahibine teslim etmenizi ve insanlar arasında hakemlik yaptığınız zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Muhakkak ki Allah, onunla (bununla) size ne güzel öğüt veriyor. Ve muhakkak ki Allah, en iyi işiten ve en iyi görendir.

Çoğul olarak bahsedilen emanetler tek bir sahibi olana(Allah’a) teslim edilmesi gerekmektedir. Ancak emanetlerin tesliminden sonra adalet ile hükmede biliriz. Başka türlü adaletten bahsetmemiz mümkün değil. Unutmayalım ki sahip olduğumuz her şey Rabbimize aittir.

Ruh, yaratılmamış Allah bize kendi ruhundan üfürmüştür

SECDE-9: Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem'î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.
Ruhun bize bir emanet olduğunu söyleyen oldu mu?

AHZÂB-72: İnnâ aradnel emânete ales semâvâti vel ardı vel cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehal insân(insânu), innehu kâne zalûmen cehûlâ(cehûlen).Muhakkak ki Biz, emaneti göklere, arza ve dağlara arz ettik (sunduk, teklif ettik). Onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ve insan onu yüklendi. Muhakkak ki o (nefs), çok zalimdir, çok cahildir
Hani kabul etmiş görünseniz de gönlünüz mutmain olmadığı için biraz daha delil göstermekte fayda var sanırım. Size, Ruhumuzun emanet olduğu ve sahibi olan Allah’a ulaştırılması gerekiyor desem. İnanır mısınız? Ama Allah böyle söylüyor. Ve bende sizleri çok seviyorum.

RA'D-21: Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi).Ve onlar Allah'ın (ölümden evvel), Allah'a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O'na (Allah'a) ulaştırırlar. Ve Rab'lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.

Bu ayet de, kelime vermek zorunda kaldığım için özür dilerim. Çünkü bu ayetin piyasada satılan meallerinde alakasız manalar yüklenmiştir.

Tamam, Allah’a ait ruhumuzu Allah’a ulaştırmayı dilesek ne olacak ki diyebilirsiniz? Ne olacak biliyor musunuz? Allah da sizi hidayete erdirecek demektir.

ŞÛRÂ-13: …allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb

(yunîbu)…Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O'na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).
Demek emanetleri, sahibi olan Allah’a ulaştırılması ve teslim edilmesini dilemek bizi hidayetlerimizi ve takvalarımızı arttırıyor.
MUHAMMED-17: Vellezînehtedev zâdehum huden ve âtâhum takvâhum.Ve onlar ki hidayete ermişlerdir, (Allah) onların hidayetini artırdı ve onlara takvalarını verdi

Hidayette olmayışımız hüsranda olduğumuzu gösterir ve Rabbimiz olan Allah’a kavuşmayı(MÜLAKİ olmayı) dilemediğimiz için kendimiz bu sıkıntıyı satın almışızdır.

YÛNUS-45: Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).

Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah'a mülâki olmayı (Allah'a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimseler olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah'a ulaştıramadılar).
Bizim hidayette olmamamız Allah’a ihanet için de olmamızı, aynı zamanda dalalette olmamızın bir kanıtı değil mi? Dalalet de olan bir kişinin İslâm’ın beş şartını yerine getirmesi ki farzdır. Ama kişiyi dalaletten kurtarmayacağına göre bu ameller onu mutlu eder mi? Allah’a verilen söz ki buna ahd diyor Rabbimiz. Ahdini yerine getirmeyen Şeytana kuldur.
YÂSÎN-60: E lem a’had ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budûş şeytân(şeytâne), innehu lekum aduvvun mubîn(mubinun). Ey Âdemoğulları! Ben, sizlerden şeytana kul olmayacağınıza dair ahd almadım mı? Muhakkak ki o (şeytan), size apaçık bir düşmandır.

YÂSÎN-61: Ve eni’budûnî, hâzâ sırâtun mustekîm(mustekîmun). Ve Ben, sizden Bana kul olmanıza (dair ahd almadım mı?) Bu da Sıratı Mustakîm (üzerinde bulunmak)tır.

İblis ile beraber olan bir insan mutlu olamaz, çünkü Allah yardım etmeyecektir.

ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne). Ve Rabbinize (Allah'a) yönelin (ruhunuzu Allah'a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O'na (Allah'a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah'a teslim edin). (Yoksa) sonra yardım olunmazsınız.

Yani ölüm azabı gelmeden Bu emanetleri sahibi olan Rabbimize teslim etmez isek Allah yardım etmeyeceğini söylüyor. Daha ölmediğinize göre vaktiniz var.

MUHAMMED – 27:Fe keyfe izâ teveffethumul melâiketu yadribûne vucûhehum ve edbârehum.Artık melekler onları vefat ettirirken, onların yüzlerine ve arkalarına vuracakları zaman onların halleri nasıl olacak?

Ölüm anında azap için de ölmek istemiyorsanız. Hidayet üzeri olmamız ve Hidayete ermemiz lazım.

NAHL-32: Ellezîne teteveffâhumul melâiketu tayyibîne yekûlûne selâmun aleykumudhulûl cennete bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).

Melekler, onları tayyib (en güzel, en iyi) bir şekilde vefat ettirirler. Onlara: “Selâm üzerinize olsun. Yapmış olduğunuz (güzel, hayırlı) ameller sebebiyle cennete girin.” derler.

SAHİBİNİZE İHANET ETMEYİN!!