Halen AKP Genel Başkan Yardımcılığı görevinde bulunan Hüseyin Çelik 14 Mart 2003- 1 Mayıs 2009 tarihleri arasında Milli Eğitim Bakanlığı görevinde bulundu. En uzun süreli bakanlık Çelik’e kısmet oldu. 1 Mayıs 2009- 12 Haziran 2011 tarihleri arasında aynı siyasi partiden Nimet Baş bakanlık görevini yürüttü. Nimet Hanım, kadrolaşmaya gitmedi ve Çelik’in kadrosuyla çalıştı. 12 Haziran 2011’de Ömer Dinçer bakanlık koltuğuna geldi, Çelik döneminde ne kadar bürokrat varsa hemen hepsini değiştirdi.
Açıkçası, Hüseyin Çelik’in bakanlığı döneminde bugün hükümetin en çok övündüğü “parasız kitap” projesinin de, okul yapımı-donatımı konusunda da Çelik’in ve Nimet Hanımın döneminde önemli mesafeler kat edildiğini sanıyorduk. Ancak, Bakan Ömer Dinçer, her fırsatta nasıl bir “enkaz” devraldığını anlatıyor…
Bu tablonun sorumluları kim?
İşte, Dinçer’in verdiği örneklere bakalım. Bakan, “Ülke olarak biz PISA sınavlarında 34 ülke içerisinde 33. olduk. Bu gurur veriyor mu? Üniversite sınavında kendi çocuklarımız 40 fen sorusundan ortalama 4 soruya doğru cevap verebiliyorlar. Yine 15 yaş grubunda tüm Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ülkeleri içerisinde matematik sınavında bizim çocuklarımız 1 yıl geride gözüküyor. Örneğin Macaristan gibi biz de öğrenci başına 4 bin dolar harcıyoruz ama matematik alanında Macaristan'daki çocuklarla bizim çocuklarımızın arasında 2 yıllık bir mesafe var” diyor.
Bakan, açıkça “benden öncekiler başarısızdı” demeden, eğitimdeki tabloyu anlatıyor. Eğitimi yakından izleyen bir gazeteci olarak, gördüğüm Çelik’in kadroları gönderildi ama yerlerine onlardan daha nitelikli yada daha üstün özellikleri olanlar değil, arkadaş ve başka ilişkilerle bir kadrolaşma başladı.
Ömer Dinçer, öğrencilere tablet bilgisayar dağıtacak. Bu, Ömer Beyin başarısı mı, yoksa kendinden önceki bakanların gerekli altyapıyı hazırlamasıyla mı gerçekleşiyor?
Öğretmenin düşürüldüğü durum
Artık dayanamamış, AKP’ye yakınlığı ile bilinen öğretmen sendikası da isyan eder hale gelmiş. Öğretmenler, diğer meslek mensuplarının aldığı parayı kıskanmıyor ama evli, iki çocuklu ve eşi çalışmayan bazı kamu görevlileriyle maaşlarını karşılaştırıyorlar:
“Kadrolu bir öğretmen 2002 yılında bir uzman doktordan yüzde 43 daha az maaş alıyorken, şimdi bu oran yüzde 95’e çıktı. Öğretmen, polis memurundan 2002’de yüzde 4 daha az maaş alıyorken 2012’de yüzde 22 daha az alıyor. 2002 yılında en düşük memurdan yüzde 100 daha fazla alıyorken şimdi sadece yüzde 7 fazla alıyor. Lise mezunu hemşireden yüzde 75 fazla alıyorken şimdi hemşirelerden yüzde 7 daha az alıyor. Kısaca, maaşlarımız her yıl diğer memurlara göre kademeli olarak düşürülüyor.”
O listede Türkiye yok
Bakan Dinçer, öğrencilerimizi yabancı ülkelerin öğrencileriyle karşılaştırıyor ama bir de öğretmen maaşlarını karşılaştırsın bakalım… İşte, Dünya Bankası OECD ülkeleri 2011 eğitim raporunda üye ülkelerde 10 ve 15 yıllık öğretmenlerin gelirleri sıralanmış. O tabloda sadece Türkiye yok. Niçin mi? Her halde ayıp olmasın, yabancılar öğretmenimize ne kadar haksızlık edildiğini görmesin diye…
Ülke ülke öğretmenlerin maaşları ortaya konulmuş ama o listede gelirine göre Türkiye’nin en sonda hem de açık ara farkla geride olduğu yer alacaktı. Türkiye yok. Çünkü, listede yer alan ülkelerde öğretmenlerin maaş ortalaması TL olarak ayda 6.166 lira iken, ülkemizde 3 yıllık bir bekar öğretmenin maaşı 2012 yılında bin 650 lira.
Eğitimde içinde bulunduğumuz tabloyu anlatan Bakan Dinçer, yabancıların öğrenmesini istemediği rakamları ilgili kuruluşa bilgi göndermediği anlaşılıyor. Ama, maaş hariç her şeyi karşılaştırıyor…
Gönderileni bile hatalı
Öğretmen maaşları tablolarda hiç yer almazken, gönderilen bazı bilgilerin de gerçekleri yansıtmadığını görüyoruz. Örnek verelim:
Bir öğretim yılında eğitimde geçen gün sayısı yönetmeliğe göre 180 gün. Örneğin ilköğretim öğrencileri okulda en az 6 saat kalır. Yılda bin 80 saati okulda geçirmiş olur. Ancak, Türkiye ile ilgili gönderilen raporda bu süre 720 saat olarak belirtilmiş. Dolayısıyla, bu konuda da en geride kalan ülkeler arasında kendimizi göstermişiz…
Okullarda ikinci yarıyıl bugün başlıyor. Bakan Dinçer, her konuşmasında eğitim sisteminin içinde bulunduğu durumu anlatırken, aslında AKP Genel Başkanı Hüseyin Çelik’i yerden yere vuruyor. Çelik, üzerine düşeni yaptı. Şu ana kadar Dinçer ise AKP’nin getirdiği kadroları “işe yaramaz” diye tasfiye etmekten ve televizyon televizyon dolaşıp önceki bakanlar Hüseyin Çelik ve Nimet Baş’ı kötülemekten başka attığı bir adım olmadı…
Sözcü
Açıkçası, Hüseyin Çelik’in bakanlığı döneminde bugün hükümetin en çok övündüğü “parasız kitap” projesinin de, okul yapımı-donatımı konusunda da Çelik’in ve Nimet Hanımın döneminde önemli mesafeler kat edildiğini sanıyorduk. Ancak, Bakan Ömer Dinçer, her fırsatta nasıl bir “enkaz” devraldığını anlatıyor…
Bu tablonun sorumluları kim?
İşte, Dinçer’in verdiği örneklere bakalım. Bakan, “Ülke olarak biz PISA sınavlarında 34 ülke içerisinde 33. olduk. Bu gurur veriyor mu? Üniversite sınavında kendi çocuklarımız 40 fen sorusundan ortalama 4 soruya doğru cevap verebiliyorlar. Yine 15 yaş grubunda tüm Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ülkeleri içerisinde matematik sınavında bizim çocuklarımız 1 yıl geride gözüküyor. Örneğin Macaristan gibi biz de öğrenci başına 4 bin dolar harcıyoruz ama matematik alanında Macaristan'daki çocuklarla bizim çocuklarımızın arasında 2 yıllık bir mesafe var” diyor.
Bakan, açıkça “benden öncekiler başarısızdı” demeden, eğitimdeki tabloyu anlatıyor. Eğitimi yakından izleyen bir gazeteci olarak, gördüğüm Çelik’in kadroları gönderildi ama yerlerine onlardan daha nitelikli yada daha üstün özellikleri olanlar değil, arkadaş ve başka ilişkilerle bir kadrolaşma başladı.
Ömer Dinçer, öğrencilere tablet bilgisayar dağıtacak. Bu, Ömer Beyin başarısı mı, yoksa kendinden önceki bakanların gerekli altyapıyı hazırlamasıyla mı gerçekleşiyor?
Öğretmenin düşürüldüğü durum
Artık dayanamamış, AKP’ye yakınlığı ile bilinen öğretmen sendikası da isyan eder hale gelmiş. Öğretmenler, diğer meslek mensuplarının aldığı parayı kıskanmıyor ama evli, iki çocuklu ve eşi çalışmayan bazı kamu görevlileriyle maaşlarını karşılaştırıyorlar:
“Kadrolu bir öğretmen 2002 yılında bir uzman doktordan yüzde 43 daha az maaş alıyorken, şimdi bu oran yüzde 95’e çıktı. Öğretmen, polis memurundan 2002’de yüzde 4 daha az maaş alıyorken 2012’de yüzde 22 daha az alıyor. 2002 yılında en düşük memurdan yüzde 100 daha fazla alıyorken şimdi sadece yüzde 7 fazla alıyor. Lise mezunu hemşireden yüzde 75 fazla alıyorken şimdi hemşirelerden yüzde 7 daha az alıyor. Kısaca, maaşlarımız her yıl diğer memurlara göre kademeli olarak düşürülüyor.”
O listede Türkiye yok
Bakan Dinçer, öğrencilerimizi yabancı ülkelerin öğrencileriyle karşılaştırıyor ama bir de öğretmen maaşlarını karşılaştırsın bakalım… İşte, Dünya Bankası OECD ülkeleri 2011 eğitim raporunda üye ülkelerde 10 ve 15 yıllık öğretmenlerin gelirleri sıralanmış. O tabloda sadece Türkiye yok. Niçin mi? Her halde ayıp olmasın, yabancılar öğretmenimize ne kadar haksızlık edildiğini görmesin diye…
Ülke ülke öğretmenlerin maaşları ortaya konulmuş ama o listede gelirine göre Türkiye’nin en sonda hem de açık ara farkla geride olduğu yer alacaktı. Türkiye yok. Çünkü, listede yer alan ülkelerde öğretmenlerin maaş ortalaması TL olarak ayda 6.166 lira iken, ülkemizde 3 yıllık bir bekar öğretmenin maaşı 2012 yılında bin 650 lira.
Eğitimde içinde bulunduğumuz tabloyu anlatan Bakan Dinçer, yabancıların öğrenmesini istemediği rakamları ilgili kuruluşa bilgi göndermediği anlaşılıyor. Ama, maaş hariç her şeyi karşılaştırıyor…
Gönderileni bile hatalı
Öğretmen maaşları tablolarda hiç yer almazken, gönderilen bazı bilgilerin de gerçekleri yansıtmadığını görüyoruz. Örnek verelim:
Bir öğretim yılında eğitimde geçen gün sayısı yönetmeliğe göre 180 gün. Örneğin ilköğretim öğrencileri okulda en az 6 saat kalır. Yılda bin 80 saati okulda geçirmiş olur. Ancak, Türkiye ile ilgili gönderilen raporda bu süre 720 saat olarak belirtilmiş. Dolayısıyla, bu konuda da en geride kalan ülkeler arasında kendimizi göstermişiz…
Okullarda ikinci yarıyıl bugün başlıyor. Bakan Dinçer, her konuşmasında eğitim sisteminin içinde bulunduğu durumu anlatırken, aslında AKP Genel Başkanı Hüseyin Çelik’i yerden yere vuruyor. Çelik, üzerine düşeni yaptı. Şu ana kadar Dinçer ise AKP’nin getirdiği kadroları “işe yaramaz” diye tasfiye etmekten ve televizyon televizyon dolaşıp önceki bakanlar Hüseyin Çelik ve Nimet Baş’ı kötülemekten başka attığı bir adım olmadı…
Sözcü