Bir süreliğine yaşadığımız dünya’da; düşmanlık niye sorusunu insanlık tarihi boyunca soranlar olmuştur. Ancak kinden nefretten düşmanlıktan beslenenler, sömürmeyi, ezmeyi, savaşı katliamı tercih etmişlerdir. Çoğu insan ise ezen ve sömüren ve katledenlere biat ederek kölelik yapmaktan vazgeçememiştir.
Ötekileştirme algısı, bilinci sevgi yerine bencil olan insanları da şekillendirir.
 
Ortada olan gerçek açık ve nettir. Ya benden yanasın ya karşısın. Ya siyahız ya beyaz!
 
Bir salıncaktayız sanki. Hiç durmayan ya ötede, ya beride zincirlerinin bağlandığı direk eli aynı hizaya ulaşan, ortalarda yavaşlayamayan bir salıncakta.
Ya kısayız ya uzun.
Ya kahramanımız var, ya hainimiz.
Ya karanlıktayız sonsuza kadar, ya da gözlerimiz kamaşıyor aydınlıktan.
Ya düşman var bizim için ya da gözümüzü kapatıp kollarına atılacağımız dost.
Ya donuyoruz ya yanıyoruz. Ara renkler, ara duygular, ara tonlar yok dünyamızda.
Ya aşkımızı abartarak boca ediyoruz olur olmaz orta yere, ya kin kusuyoruz.
Ya aşık oluyor, ya nefret ediyoruz. Ya mal mülk, debdebe, tantana, lüks içindeyiz.
Aşk ve nefret, siyah ile beyaz, gece ile gündüz, yaz ile kış arasında salınıp duruyoruz.
Nefretimizin hemen çizgisinde aşkımız duruyor.
 
Kimimiz susmasını bilmiyor, kimimiz ağzını açmaz.
Kimimiz havadan nem kapacak kadar hassaslaştırmış almaçlarını, kimisinin ise kulak zarında katır yükü kadar nasır var.
 
Renklerden siyah ile beyazımız var. Ara renkleri kovmuşuz memleketten.
 
Muhteşem kahramanlar yaratıyoruz. Sonra foyası ortaya çıkınca onu nefret odağı yapıyoruz.
 
Mevsimlerden baharı hiç tanımıyoruz. Ya yazın kavurucu sıcaklığında çöl iklimindeyiz, ya da her şeyimize karlar yağdırıp kışın dondurucu soğuğunda tüketiyoruz kendimizi.
 
Görüntümüz konusunda da böyleyiz. Ya dev aynasında burnumuzdan kıl aldırmayacak kadar tepelerde pervaz ediyoruz, ya da kompleks, eksiklik, geri kalmışlık şarkısı söylüyor ya da öncekileri suçlamalarla geveliyoruz...
 
Denge denen kavramdan o kadar uzaktayız ki. Salıncak bizi hep tepelere çıkarıyor, yere yakın, ortaya yakın, mantığa yakın olmaya alışık değiliz. Hatta rahatsız oluyoruz. Reddediyoruz refleks olarak.
 
Hergün renk değiştirip, Acaba bu şu mudur diye telkinde bulunuyoruz topluma.
 
Kahramanlık tanımımızla, hainlik kavramı bitişik nizam yükseliyor dimağlarımızda. Hatta bir gecede bile birinden diğerine geçebiliyoruz. Bu şekil bir toplumuz nedense.
 
Türkiye’nin; dengesi bir tuhaf, dünü anlaşılmaz, bugünü karmaşık, geleceği karanlık mı?
Elbette değil.
 
Birleştirme yerine ayrışmayı, sevgi yerine nefreti, hoşgörü yerine öfkeyi yansıtanlar; haktan, hukuktan adaletten barışta kardeşlikten birlik ve beraberlikten bahsedemez.
 
Onlar ki; biz ve onlar diyerek insanları duyguda, düşüncede, inançta, yaşamda ayrıştıranlardır.
 
Onlar ki; toplumun birliğine, bütünlüğüne kardeşliğine dinamit koyanlardır.
 
Bölenler böldürenler, hak yiyen hak yedirenler, haksızlık yapan haksızlığa neden olanlar cezasız kalırsa, toplumdaki dengesizlik artar, huzur ve güven kaybolur.
 
Amaç; karanlık odakları, karanlık kişileri, anladıkları dilden karanlığa gömmek. Peki ama ya karanlık odaklar, karanlık kişiler kendileri ise, içiçe ise kim kimi karanlığa gömebilir ki.
 
Günün Sözü: İnsanlar arasında ayrıcalıklılar varsa, adalet, huzur ve güven yoktur.