Cesedi toprakta yok olur gider.
Vatanı uğruna ölürse insan,
Cennet-i Alaya uçarda gider.
Şüheda mertebesi, makamların en yücesidir. Onların yüreğinde hep güçlü bir iman, vatan ve bayrak aşkı vardır. Yüce dava uğruna onlar taş oldular, gözlerde yaş oldular, acıyla kardeş oldular ama asla alçaklarla dost olmadılar.
Daha dün gibi, Kurtuluş savaşlarına birlikte katılan, ülke için omuz omuza çarpışan kardeşlerimizle aramızı açmaya gayret edenlerin niyetleri ortadadır. Özellikle son yirmi yıl içinde bu yanlışlığa hız verdiler. AB’nin dayatmalarına çanak tuttular ve ülkenin geleceğine de ipotek koydular.
Yunanlıları, Osmanlıya karşı isyana hazırlayanlarla, Doğuda Kürtleri ve PKK belasını üstümüze kışkırtanlar arasında bence hiçbir fark yoktur.
Amerika’nın ikiz kulelerine uçak çarpınca haçlı seferi ilan edildi. Kandil dağında yerleşen bölücü örgüt, Amerika’nın himayesinde beslenmeye başladı
Dostlar! Bu ülkede Kürt menşeli Cumhurbaşkanı, Başbakan, Milletvekili, Müsteşar, genel Müdür olabiliyorsa, içi boş laflar ile pankart açanlar kimlerin maşası olmaktadır?
Dün Barzani ve Talabani’ye kırmızı pasaport verip koruyanların bu konuda hiç mi günahı yoktu? Bunun sonucu olarak da Barzani ve Talabani içten; AB ve ABD devletleri dıştan, Kandil dağındaki teröristlere destek vermektedir.
Türkiye zor bir coğrafya üzerinde,” Ebet- müddet” var olma, yok olma mücadelesi vermektedir. Herkes, kafasını iki elinin arasına alıp düşünmeli ve sorumluluğunu bilmelidir.
Ne yazık ki, ülkemizde yapılan ihtilallar, bu halkı iyice sindirmiş görünüyor. Irak’ın kuzeyinde aşiret devleti kurma hazırlıkları, yoğun bir şekilde devam etmektedir.
Birinci Körfez Savaşı sonrasında, bölücü örgüt mensuplarını toplayıp, uçaklarla Amerika’nın bir adasına yerleştirdi. Onları eğitip, silahlandırdıktan sonra, Barzani ve Talabani’nin emrine vermedi mi? Halen onları, Kandil dağın da, Çekiç Gücünün himayesinde beslemeye devam etmiyor mu? Bunda geçmiş hükümetlerinde vebali büyüktür.
Özellikle çekiç gücün Türkiye’ye gelmesinde Süleyman DEMİREL’İN mecliste büyük çabaları oldu. Aslında bölücü başı Apo’nun idam kararını kaldırma işi, 1995 yılında Strasburg’da alınmıştı. Sonra, uyum ve eve dönüş yasalarıyla bu yanlışlığa prim verilmiştir.
Terörü yaşayan ülkelerde idamın kaldırılması doğrumu dur, değil midir tartışılır. Ama Türkiye hiçbir zaman ne İran, ne Irak, ne de Afganistan olacaktır.
Terörün arkasında uluslararası destek olduğu konusunda hiç şüphe yoktur. Saddam, zalimdi iktidardan gitti. ABD, önceleri Talibanı, Bin Ladini Sovyetlere karşı kullandı. Sovyetlerin, Afganistan’dan ayrılmasından sonra, ikiz kulelere uçaklar çarpınca, Irak ve Afganistan’ı işgal etti. Şimdide Türkiye’de ki PKK terörünü kullanarak, Kürdistan, Ermenistan Federe devletini kurma çabası vardır. Bu vahim durumlarla, Anadolu kuşatma altına alınmaktadır. Kürtlere azınlık devlet kurma yolunu açanlar, canı candan, teni tenden ayırmaya çalışıyorlar.
Abdulhamid Han’a “ Kızıl sultan” diyen sözde aydınlar ile bugünküler arasında ne fark var? Yabancılarla işbirliği yapan boyalı basın mensupları teröre çanak tutup, milli ve dini değerlere çamur atmıyorlar mı? “Dağda beş bin silahlı gücümüz vardır” diyen Batman belediye başkanı, bu cesareti nereden alıyor?
Yürekten inanıyorum ki, dini bir, Kıble’si bir, peygamberi, Allah’ı bir olanları bölmeğe kimsenin gücü yetmeyecektir. Askeriyle, polisiyle, duyarlı halkıyla, gerekirse “Kuva-i Milliye” ruhuyla yeniden şahlanırız, sahnedeki yerimizi alırız. Yeter ki siyasetçilerimiz iktidarıyla, muhalefetiyle iç çekişmeleri bir yana bırakıp, devletin bakası için çaba sarf etmelidir.
C.Allah Yar ve yardımcımız olsun