Eğitimin tüm kurum ve kuruluşlarıyla birlikte 2012 yılı içerisinde yeniden yapılandırılması kamuoyunun 4+4+4 yasal düzenlemesiyle birlikte dikkatini çekmiş te olsa, eğitim hizmetlerinin “piyasaya” koşullarına uydurulma süreci taa 1980’li yıllara dayanır.Eğitimde yaşanan değişimlerin arka planını görmeden  bugünkü uygulamalarını değerlendirmek yanlış ve eksik olur.
 
 
    Öğrenci kılık kıyafet serbesitesinin ardından eğitim iş kolunda örgütlü “en büyük” sendikanın “öğretmen kıyfetleri de serbest olsun” talepli söylemlerle arz-ı endam eylemesinin ardındaki gerçeklik eğitim emekçilerinin köleleştirilmesidir.
 
 
       Türkiye`de özellikle 1980 sonrasında ekonomik-toplumsal sistemin genelinde yaşanan dönüşüme paralel olarak, eğitim sisteminde ve eğitim hizmetlerinin yürütülmesinde önemli değişim ve dönüşümler yaşanmıştır. 12 Eylül cuntasının önde gelenlerinin, o dönem yaptıkları faşist darbeyi meşrulaştırmak için halkın masum dini duygularını pervasızca istismar ettikleri hatırlanacaktır. 1980 sonrasında eğitimde benimsenen Türk-İslam sentezi yaklaşımla, iktidarlar eğitim sistemini ve toplumsal yaşamı kendi siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda biçimlendirildiğini biliyoruz.
 
 
      İlk duyduğunda kulağa hoş gelen “öğretmene kılık kıyafet serbesitesi” Adalet ve Kalkınma Partisinin 10 yıllık iktidarında eğitimde yaşanan neo liberal dinselleştirme uygulamaları birlikte ele alındığında eğitim emekçileri için kılık kıyafet serbesitesi istemekle “murad” edilenin ne olduğu hemen anlaşılıveriyor. Bu uygulamanın, dinsel inançları dışa vuran giysileri kapsaması kaçınılmazdır.Bu da eğitim hizmetini verenlerin laik ,demokratik ve bilimsel  eğitim vermelerini engelemekle eş anlamlıdır.Eğitim emekçisinin ekonomik,özlük bir yığın saorunu çözümsüz dururken “öğretmenler serbest kıyafetle ders versin” talebini dillendirmek siyasal iktidarın değirmenine su taşımaktır.
 
 
     Geçmiş uzun yılların deneyimiyle sorunun "serbest kıyafet" sorunu olmadığını, yıllardır laik eğitim anlayışına karşı yürütülen amansız mücadelenin bir yansıması olduğunet bir biçimde görülmelidir. Eğitim emekçilerinin ve öğrencilerimizin elbise,giyim kuşam gibi konularla karşı karşıya getirilmesi, toplumda yeni kutuplaşmaların,karşı karşıya gelmelerinde vesilesi olacağını tahmin etmek güç olmasa gerekir. 
 
 
    Öğrencilerimizden sonra öğretmenlerinde serbest kıyafetle ders işleyeceği söylemi eğitmin ülkem toprakları üzerinde alınır satılır bir mal haline getirilerek “piyasanın” vicdansız koşullarına terk edilmesini,eğitim hizmetinin sosyal devletin yuttaşlarına eşit ve ücretsiz olarak vermesi prensibinden koşarak vaz geçildiğinin gizlenmesi için gündemleştirildişğini görememek için görme engelli olmak gerekir.
 
 
    Öğrenci kılık kıyafet yönetmeliğinde olduğu gibi eğitim emekçilerine yönelik hazırlanacak yeni kılık kıyafet yönetmeliğinde şu hususlara dikkat çekileceğini bu günden rahatlıkla söyleyebiliriz. Nedir bu hususlar diye sorarsanız?Hemen yanıtlayayım.Kadın eğitim emekçilerine yönelik dekolte veya şeffaf kıyafetler giyemeyeceği belirtilecektir. Türkiye`de yaşayan herkes toplumdaki gelir adaletsizliği ve geçtiğimiz 10 yılda daha da derinleşen sınıfsal farklılıklar nedeniyle istesede ekonomik olarak bu tarz elbiseler giyemiyeceği,ekonomisini  geçtik “mahalle baskısı”,meslek etiği vb. Kavramlarla kuşatılmış eğitim emekçisinin kılık kıyafetini seçip,giyerken kendi kendini denetlediğinide bu işin içinde yılar yılı emek vermiş insanlar olarak gayet iyi bilyoruz.
 
 
      Eğitimi ve sağlığı paralı hale getiren, halkın büyük bir bölümünü açlığın ve yoksulluğun kucağına itenlerin, yoksul halk çocuklarının delik ayakkabılar,kar altında terlik ve yırtık elbiseleriyle okuluna gitmek durumunda olan öğrencilere getirdikleri kılık kıyafet serbestesi  nasıl bir “rahatlık” getirmiş ise bin bir güçlükle evinin geçimini sağlayan eğitim emekçisine de “serbet kıyafet” talebi o denli “rahatlık ve özgürlük” sağlayacaktır.
 
 
      Dolayısıyla okullarda öğre3tmen ve öğrencilere kıyafet serbestliği uygulaması, eğitimin yıllar içinde büyük ölçüde paralı hale getirilmesi ve halkın cebinden yaptığı eğitim harcamalarının bu siyasal iktidar  döneminde 4,5  beş kat arttığı gerçeğinden bağımsız değerlendirilemez. Nasıl ki öğrenci kılık kıyafet yönetmeliğinde “siyasi sembol içeren simge, şekil ve yazıların yer aldığı fular, bere, şapka, çanta ve benzeri materyallerin kullanılmayacağı, kısa kollu gömlek ve tişört giymenin yasak olduğu, etek boyunun diz altında olması gerektiği” gibi hususların altı kalın olarak çizilmesi gibi eğitim emekçileri bu serbetlikten sonra örgütlü olduğu sendikaların rozetini,takvimini,fularını taşıyamıycak demektir.Haa…teklifi sunan sendikanınkiler dışında kalanlara uygulanır bu kısıtlamalar, diye düşünülüyorsa “züğürt tesellisinden” öte bir anlam ifade etmiyeceğini eğitimin siyasal alanın etkisine ve müdfalesine bu kadar açık hale getirilmesinin eğitim öğretimin hızla bilimselikten uzaklaşmasına hizmet etmekten başka hiç bir şeye hizmet etmiyeceğini belirtmeden geçemiyeceğim.
 
 
      Teklifi sunan sendika da dahil eğitim iş kolumuzda örgütlü sendikalar,eğitimin niteliği,eğitim emekçisinin ekonomik ve özlük sorunlarının giderilmesi,tüm öğrencilerimize eşit,anadilinde demokratik ve bilimsel eğitim verilmesi için ortaklaşarak çözümü yönünde irade ortaya koyup beraber mücadele ederlerse kılık kıyafet serbesteside dahil bir çok sorunumuz kendiliğinden çözümlenir.Tek başına “ elbise serbetliği” talebi  eğitim emekçisinin sorunlarına çözüm üretmez hatta var olanı daha da çözümlenemez duruma getirir.Hatırlatayım dedim.