Bu toz duman arasında saklanmak istenen aç gözlü hırsızların gözünü diktiği ganimetin kaynağıdır. Bu kaynağın işçi ve emekçilerin alın teri, emeği olduğu gerçekliği unutturulmak istenmektedir. Yalnızca bu mu?
Doğal kaynakların talanından elde edilen büyük vurgunlar saklanmak isteniyor. İşlerine geldiğinde “kamu kaynakları” için, “tüyü bitmemiş yetimin hakkı” masalları anlatanların nasıl bir hırsızlık şebekesi oluşturduğu daha net görülmesin diyedir çıkartılan toz duman.
Her gün yeni bir haberle karşılaşmaktayız. Kim nerede, nasıl, ne kadar çalmış? Artık iş o kadar yüzsüzlüğe vardırılmıştır ki inkar etme gereği bile duyulmamaktadır. Bunca hırsızlık açığa çıktıktan sonra “Banker Bilo” filmindeki Şener Şen repliğini andıracak şekilde diyorlar ki “çaldık ama bir sorun bakalım, niye çaldık?”
Babasının izinden giden oğullar rakip çetenin hışmına uğramış mağduru oynayarak kurtulmaya çabalıyorlar. Evinde arama yapılırken doğal olarak Bakan babadan akıl alan oğul acemiliğinden veya öz güven eksikliğinden olsa gerek sıcağı sıcağına deneyimli babadan akıl alır. Bu işlerin kurdu bakan baba sorar oğluna; “Ne var oğlum senin evinde?” Babasının “pinti” oğlu cevaplar; “Hiçbir şey yok baba.” Dedim ya baba deneyimli. Israrla o hiçbir şeyi sorar; “Para ne var?” Oğlanın kendi harçlıklarından biriktirdiği “üç beş kuruş” vardır. Babası kendinden bilir oğlunu, iyi tanır, tekrar sorar; “Kaç para?” Azıcık demiştir ya babasına, altı üstü “1 trilyon civarı para vardır o kadar.” Bu işleri bilir babası, oğlunun kolayca sıyrılabilmesi için tüyoyu verir hemen; “Senin şimdi anladığım kadarıyla Rıza Zarrab’la bir rüşvet ilişkisinden bahsediyorlar. Diyeceksin ki bir danışmanlık işim var. Gayr-ı resmi yapıyorum. Benim alacaklı olduğum dayımın oğlu bunların yanında çalışıyor.” Devletin bürokrasi aygıtında yetişmiş, rüştünü defalarca ispatlamış düzen siyasetinin –kurdu- olmuş babanın oğluna verdiği öğütlerdir bunlar. Oğluna kol kanat geren ne iyi bir baba örneği değil mi?
Bu deve hamut şebekesinin bir başka üyesinin de bir medya kuruluşu ile ilişkisi açığa çıktığında. Kendisine sorulur; “Sabah ve ATV’yi satın aldınız mı?” El cevap: “Hayır doğru değil.” Soru yenilenir; “Sabah ve ATV’nin yeni patronuna 100 milyon dolar verdiniz mi?” Yanıt: “Evet verdim. Ama borç verdim.” Yeniden sorulur; “Nasıl ispatlayacaksınız?” Büyük iş adamının cevabı büyüklüğü ölçüsünce pişkincedir; “Her şeyi legal, her şeyi temiz yaptık.”
Deveyi hamutuyla götürenlerin işleri artık tümüyle açığa çıkmaktadır. Yapılanları inkar etmenin bir anlamı yoktur. Siyasal iktidar da kartları açık oynayanlardandır. Zaten “Alo Fatih” hattı ile Haber Türk üzerinden, hırsızlık düzeninde çarkların nasıl döndüğü, medyanın nasıl bunların parçası yapıldığı alenen ortaya çıkmaktadır. İktidar, yandaş basına nelerin haber olup olmayacağını direktiflerle iletmektedir. Genel akım medya organları bu iktidar için bir “yarı Resmi El Ehram ” gazetesi kıvamındadır. Hangi haberlerin nasıl yapılacağı, kimlere yer verileceği, yaşananların nasıl aktarılacağı dudaktan çıkacak sözcüklere bağlıdır.
AK Partinin düştüğü bu durum şimdilerde başka hırsızlarında ellerini ovuşturmasına neden olmaktadır. Çünkü biri gider biri gelir, makam mevki sahibi olan en büyük vurgunu, en büyük talanı yapar. Yani düzen değişmez, sadece isimler yenilenir. Zira bu sömürü ve hırsızlık siteminde çarklar böyle dönmektedir.
Hırsız var demeyi unutturmak için seçim meydanlarında kayıkçı kavgasına girenlerin bir birlerinden farkı yoktur. Emekçi milyonlar, alın teriyle ekmek kazananlar böylesi vurdumduymaz yöneticiler emrinde yaşamayı hak etmiyorlar. Sırtlarındaki kan emicileri silkinip atarak, kendi kaderlerini elerine alacaklarını 30 Mart seçimlerinde net bir biçimde dosta düşmana göstermelidirler.