İktidarın Kürt meselesinin halli için bir arpa boyu dahi yol alamaması yaratılan beklentinin çok uzağında söylemlerle mevcut durumu gerginleştirmesi ve Ağrı, Norşin gibi yerlerde 1 Haziran seçimlerini kaybetmesiyle B/C planlarını devreye sokarız yollu aba altından sopa gösterme hallerine dönmesi eş zamanlı oldu.
 
     Açık çatışmayı (askeri müdahaleyi) dahi kendi koyduğu kurallara uygun biçimde yürütmeyen bir siyasi iktidar, barışı da kurallarına uygun yapmayacağını, hatta herhangi bir barışa da yanaşmayacağını, gün be gün gösteriyor. Fakat barışta ısrar eden ve gerekli emek ve çabayı sergileyen “demokratik siyaset” temelinde hareket eden siyasi özneler devletin ve siyasi iktidarın bu ikircikli yapısına rağmen inadına barış ve demokratik çözüm şiarını yükseltiyor.
 
   Bu günlerde iktidarın diline doladığı Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi önünde oturan anneler üzerinden yürüttüğü psikolojik harekâtın özü: “Aileler çocuklarının kaçırıldığını ileri sürüyorlar ve onları PKK’den geri istiyorlar!” Başbakan, durumdan BDP ve HDP’yi sorumlu tutan açıklamalar yapıp, tehditler savuruyor. Meclis grup konuşmasında B ve C planlarını devreye sokmaktan bahsederek aba altından adeta sopa gösteriyor.
 
     Görünenin ötesine geçip şu soruyu yöneltince gerçekle burun buruna geliveriyoruz. İyi de bu bu gençler niye dağa gidiyor? Ailelerin, çadır kurarak belediye önünde, BDP Amed il binası önünde gerçekleştirdikleri eylemlerde ifade ettikleri gibi çocukları 15-16 yaşlarında olduklarını varsayarsak, buradan çok ciddi bir sonuç çıkar ortaya. Gençler, barış yalanına inanmıyor, devletin çözüm konusunda hiçbir samimiyetinin olmadığını görüyor. Umudun dağlarda olduğunu var sayarak yönünü dağlara çeviriyor.
 
      Görüşme sürecinin başladığından bu yana, binlerce gencin “dağa” gittiği biliniyor. Eğer süreç inandırıcı bir biçimde barış süreci olsaydı, dağa çıkmayı bırak dağdakiler düze inerdi. Kalekol yerine hastane yapılırdı. Fabrika, okul yapılırdı. Kalekollara karşı halkın tepkisi öyle bir boyuta geldi ki, Diyarbakır- Bitlis arasındaki yolu canını ortaya koyarak kesip çadır kurarak kalekol inşaatlarının durdurulmasını talep ediyorlar.
 
      Rojava’ya dönük saldırıların lojistik tedarikçiliğini aşan IŞİD li canilere, El Nusra artıklarına her türlü kolaylığı sağlayan bir siyasi anlayışın Rojava da katledilenlerin kardeşlerinin ülkemizde yaşadığı gerçekliğini bilmeden hareket etmesi mümkün değildir. B/C planlarından rahatça bahsedenler bölgemizi top yekun kan gölüne çevirmenin planlaması içerisindedirler.
 
      Egemenlerin ve siyasi iktidarın çözümden yana olmadığı her geçen gün daha açık hale geliyor. Birçok kentte adeta OHAL ilan ederek her türlü demokratik tepkiyi zorla bastırma yönünde hareket etmesi, bizzat sayın başbakan ağzından dağa giden gençler için, PKK’ye “çocukları ailelerine gönderin” diyerek, BDP ve HDP’ye de “o çocukları alın getirin yoksa B ve C planını devreye sokarız” diye tehdit eden hali, 14-15 yaşındaki çocukların Pozantı’da nasıl tecavüz ve işkencelere uğradıklarını unutturamadığı gibi 17 yaşındaki çocuğa 45 yıl hapis cezası verilmesini de unutturamaz.
 
      Diyarbakır Büyük şehir belediyesi önünde oturan anneler üzerinden psikolojik bir harekât sürdürülmekte. 15 yaşındaki ekmek almaya giden çocukları gaz fişekleriyle ölümüne sebep verecek, dayakla mermiyle katlederek zapt-ı rap altına almaya çalışıp, Diyarbakır’daki anneleri kullanarak timsah gözyaşları akıtmak kenti tabanı dışında inandırıcılığı olmasa da “ulusal” hey ezanı canlı tutma açısından oldukça düşündürücüdür.
 
      Sözün özü özeti siyasi iktidar psikolojik savaş yürütüyor. İleriye dönük planları ise B ve C diye itiraf edilen biçimde eskiye dönüş anlamına geliyor. İmhacı, tasfiyeci, inkârcı 30 yıldır sürdürülen kirli savaş politikasının yeniden sıcak bir gündem olarak halklarımızın önüne konulması, siyasi iktidarın 12 yıllık iktidar dönemindeki suçlarının üstünü kapatmaya yetmeyecektir.
 
       Barış ve demokrasi saflarını daha sık örerek ve tezgâhlanmak istenen oyunun farkında olarak demokratik barış ikliminin kalıcılaştırılması çalışmalarına hız verilmeli yürütülen psikolojik harekatı tüm boyutuyla emekçi halkımıza anlatmalıyız.