CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül'ün eşi Hayrünnisa Gül, aynen şöyle dedi:

“İlkokul öğrencisinin kendi isteği ile başörtüsü takması gibi bir şey söz konusu olamaz. Bu konuda karar verecek yaşa geldiğinde kararını verir.”
Yanlış anlama yok, ihtilaf yok, tekzip yok.
Söylenen budur.
¡¡¡
İslami kesimin önde gelen isimlerinden Ahmet Taşgetiren, Hayrünnisa Hanım'ın “ilkokulda türban” yaklaşımını eleştiren yazı yazmıştı geçen gün.
Sitem dolu, etkili bir yazı...
Ahmet Taşgetiren'in dünkü yazısından anlıyoruz ki...
Hayrünnisa Hanım, “aracılar” aracılığıyla Ahmet Taşgetiren'e bir mesaj yollamış.
Şöyle deniliyor mesajda:
“Çok özel bir ortamda yapılan konuşmalar, gerçek çerçevesinden çıkarılarak medyaya yansımış ve Hanımefendi, hiç istemediği bir çerçevede polemik konusu olmuştur.”
Yazarın yan çizmesine bakar mısınız?
Ortam çok özelmiş, konu çerçevesinden çıkarılmış falan...
Sanki “Hanımefendi”, ilkokulda türban gibi basit bir konuda değil de “çok özel bir literatür kullanarak fevkalade karmaşık bir mesele” hakkında konuşmuş.
¡¡¡
Hayrünnisa Hanım...
Bize kendi camiasından gelen eleştiriler karşısında geri adım atan değil, görüşünde ısrar eden “first lady” olmanızı bekliyoruz.
Korkmayın... Çekinmeyin...
“İlkokulda türban olmaz” diyerek dinden çıkmazsınız.
En fazla “müminler arasında bir ihtilaf” çıkmış olur.
Bu da sakınılacak bir şey değildir.
Çünkü müminler arasındaki ihtilafın rahmete neden olduğu yazar kitaplarda.

Pazar röportajları neden tatsızlaştı

ESKİDEN böyle miydi?
Bir alırdık elimize gazetelerin pazar eklerini, bırakmak bilmezdik.
Motosikletiyle artistik pozlar veren politikacımızı günlerce konuşur, slip mayoyla arzı endam eden bakanımıza hep birlikte gülerdik.
Cesurca ortaya konan mahremiyete bir röntgenci ruh haliyle sokulurduk.
En şaşırtıcı isimden, en şaşırtıcı açıklamaları okuyarak şaşkınlığa gark olurduk.
“Gördün mü röportajı? O fotoğraflar ne?” türü tepkilerle dolu uzun telefon konuşmaları yapardık.
Galiba bu devir kapandı.
¡¡¡
Sanırım şöyle şeyler oldu:
? Enteresan tiplerin tümü, enteresan lafların tümünü ettiler.
? Aşk-meşk hakkında söylenecek yeni bir şey kalmadı.
? O kadar çok şaşırdık ki artık bizi şaşırtacak bir “malzeme” bulunamıyor.
? Cinsellik alanında artık hiçbir kelam, herhangi bir tabuyu yıkamıyor.
? Din / diyanet meseleleri, artık ana gazetelerin göbeğinde.
? Hayatını merak ettiğimiz şöyle dişli bir magazin figürüne de sahip değiliz.
? Bırakın hayatlarını merak ettiğimiz tipleri, artık hayatlarını merak etmediğimiz tiplerin hayat hikayelerine maruz kalıyoruz.
Kısacası...
Abanılarak, üstüne gidilerek, ıcığı cıcığı çıkarılarak, çeşitlendirilerek, acımasız rekabete dalınarak...
Ortalığın tozu dumanı öyle bir attırıldı ki, sonunda röportaj yapılacak ilginç şahsiyet kalmadı.
¡¡¡
Ama durun bir dakika!
Tabiat boşluk kaldırmaz.
Şimdi röportajın yerini doğrudan reklam aldı.
Şöyle ki:
Uyanık bir reklamcı, meşhur olma azminde bir işadamını bulur.
Ürün tanıtımı yapılan reklamda işadamı başrolde oynatılır.
Böylece...
Hem reklamcı para kazanır, hem reklam veren meşhur olur, hem de ürün mükemmel bir şekilde tanıtılır.
Bakınız: Sinan Çetin?Ali Ağaoğlu ikilisi...

Kemal Bey'e gecekondu dersleri

MADEM Kemal Bey de tıpkı Tayyip Bey gibi gecekondulara merak sardı.
O halde “yeni başlayanlar için gecekondu” babından bazı noktalara işaret edelim de, kendisine bir hizmetimiz dokunsun:
¡¡¡
? Başlangıç için mutlaka Latife Tekin'in “Berci Kristin Çöp Masalları” adlı şahane romanı okunmalı. Havaya girilmesi garantidir.
? Her gidilen gecekonduda fotoğraf çektirmek yerine “Kemal Bey gizlice gecekondulara gider, kimseye haber bile vermez” diye bir efsane yaratılmalı.
? Grup Yorum'un “Gecekondu ile Gökdelen” adlı şarkısı ezberlenmeli.
? “Küçükarmutlu ‘Dükkân' adlı sosyetik et lokantasından ibaret değildir” diye bir slogan icat edilmeli.
? Gecekondu ziyaretinde sofraya ne gelirse razı olunmalı... Hediye olarak götürülen yiyecek sepetinin ikramda kullanılmasına itiraz edilmeli.
? Yeni Türkü'nün “Şirin mi şirin gecekondu evleri / Samsun asfaltında otomobiller / Ne güzeldir yollarda olmak şimdi” şarkısı öğrenilmeli.

Eğri soruya doğru cevap

? EĞRİ SORU: Bir tek Mehmet Haberal mı tutuklu? Onca tutuklu varken neden Mehmet Haberal konu ediliyor?
? DOĞRU CEVAP: Bir tek Mehmet Haberal tutuklu değil tabii ki... Ama sen, Mehmet Haberal'ı da içine alarak “mağdur tutuklular” sorununa değinmeyip de, “Zaten çok mağdur var, Haberal da mağdur oluversin” imasında bulunursan, haksızlığın tümüne itiraz etmiş olmuyorsun, sadece bir haksızlığı karartmış oluyorsun.

Ahmet der ki

HACCA giden AK Partili milletvekillerimiz, kutsal topraklarda yüz sürüp dua ederlerken...
Meclis'te yerlerine oy kullandırmışlar.
Yani bir tür “sahtecilik” yapmışlar.
Lafı hiç uzatmadan Derviş Yunus diliyle bir şeyler söylemeye çalışacağım: “Ahmet der ki ey milletvekili / İstersen var bin hacca / Hepsinden önemlisi / Dürüst olabilmektir.”

Milletimizin tuhaf huyları

? İçinde bir Türk'ün bulunduğu herhangi bir internet anketini milli kalkışma fırsatı olarak görmek.
? Etkili bir politikacının vadesi dolup öldüğüne değil de mutlaka bir suikasta kurban gittiğine inanmak.
? Tartışmaktan bıkıldığı vurgusu yapılan konularda ortalığı toza dumana katmak.
? Hoşa gitmeyen şeyler yazan köşe yazarını “Seni artık okumayacağım” diye tehdit etmek.