Ya da hayatının tamımını taşıdığı vasıfla bütünleştirerek, bireysel bütün arzularını öteleyecek, bir vefa şuuru ile diğergam olacak, yaptığı işin ehemmiyetine binaen mesleği, yaşam tarzına dönüşecek.
Mesuliyet kaynaklı şuurun yüklediği misyondan hareket ile “Bu iş beşikten mezara kadar bir neslin inşaasını ihtiva eder.” deyip her canlıya hizmeti ibadet bilecek.
Sosyal hayattaki tenakuzlardan ıstırap duyup, dertlere derman olma adına yollara düşecek, ailelere ulaşacak, koşusunun farkına varılmasa da koşacak, koşacak…
İşini sevgi ile yoğuracak, yoğurduğuna ruh katacak ve o ruhu toplum hayatı ile buluşturmanın derdine düşecek.
…
Ona öğretmen denir.
O varlığını unutur, bir neslin var olmasına adar kendini…
Aslında köprü olur, ayakların üstüne, ayaklar geçer üzerinden hoyratça. Ne köprüyü tutan ayaklar farkındadır onun, ne de köprüyü kullanan ayaklar…
Köprü olduğu ayaklar, nesilden nesile bir mazi- ati tasavvurunu taşırlarken, taşıdığı yolcular da ufkun ötesine yol alır o köprüden…
Kısaca o öğretmendir. Ve ruhlardaki fetihlerin kahramanıdır.
Adsız, sansız kahraman.
Evine, evdeşine ve kendine ayıramadığı zamanı, geleceğin mimarlarına, umut ışığı olarak görüp göz nuru ve tarifsiz bir aşk ile büyüttüğü öğrencilerine ayıran vefa insanıdır öğretmen…
Kendini bilmenin ne demek olduğunu bilen ve bir nesle kendini bilmeyi öğreten, her işin başlangıcının kişinin kendini bilmesi ile başladığı şuurunu vererek, yaşatma ideali ile diğergam nesliller inşaa edenlerdir öğretmen.
Nurettin Topçu, Türkiye’nin Marif Davası’nda “ muualli” deyip izah eder ya onu: “Kaderimizin hakikatinin işleyicisi, karakterimizin yapıcısı, kalbimizin çevrildiği her yönde kurucusu odur. Fertler gibi nesiller de onun eseridir.
Farkında olsun olmasın, her ferdin şahsi tarihinde muallimin izleri bulunur. Devletleri ve medeniyetleri yapan da yıkan da muallimlerdir. Yalnız kaldığımız yerde yalnızlığımızın mesulü de odur. Muallimlik para değil ruh işidir.
Muallim sadece bir memur değildir, belki genç ruhları kendisine mahsus manada bir örs üstünde döverek işleyen usta bir demircidir.
Devlet adamı muallimin emrinde bulunduğu müddetçe cemiyet ikbal halinde yaşadı. Muallim, devlet adamının bendesi olduğu zaman cemiyet bozuldu, felaketler baş gösterdi. Evvela muallimin meslek insanı olması, muallimliğin bir meslek haline gelmesi lazımdır.
“Kendini bilen Rabb’ini bilir” bu manada bilme işi bir süreçtir. Kendini bilmeyi öğrenmiş olan muallim, insanlara kendini bilmenin şifrelerini öğretendir. Muallim sınıfta her bir öğrencisini kendi öz evladı orada imiş gibi görerek, öğretmeye gayret sarf eden bir anne babadır.
Muallim bilir ki; başka bir okulda ve sınıfta kendi çocuğuna, kardeşine, akrabasına da başka bir meslektaşı ders vermektedir.”
…
Yani sabrın üstadı, hizmet ehli ve karşılıksız sevdanın adıdır öğretmenlik.